27 Nisan 2011 Çarşamba

El-Clasico: Futbol Orgazmı

Futbolun satranca benzetilmesinden nefret ederim. Ancak bir gerçek var ki son 2 El-Clasico’nun da göstermiş olduğu gibi artık Real Madrid-Barcelona maçları satranç maçı havasında geçmekte. Art arda gelen hamleler ve stratejiler inanılmaz. Belki çok akıcı futbol oynanamadı son 2 maç ancak inanılmaz taktiksel oyunlar oynandı ve değişimler yaşandı.


Futbol satrancı diyince akla herhalde 2 isim gelir: Sir Alex Ferguson ve Jose Mourinho…  Guardiola’nın bu ikisi yanında ismi bile okunmaz. Zaten kendisi de “Saha içine dair Mourinho’dan öğrenmem gereken çok şey var.” Sözüyle bugün durumu özetledi. Mourinho’nun forvetsiz çıkışından mı bahsetsem yoksa Pepe’yi bir emniyet sübabı gibi orta sahaya salmasına(!) mı değinsem bilemedim. Aslında ders niteliği taşıyan hamleler bunlar. Uzay takımı yakıştırması yapılan bir takımı istenildiği zaman rahatça durdurabildi. Ama…


Ama’ya değinmek istiyorum birazda. Barca’nın formsuzluğu gerçekten had safhada. Özellikle ileri uçta pozisyon yaratmada sıkıntı yaşıyorlar. David Villa kariyerinin en kötü maçlarından ikisini yaşadı. Umarım bir Barca hayranı olarak bu değişir. Orta saha ve defansları yine o bildiğimiz Barca. Pas,pas,pas,pas yine pas,pas,pas kanat değiştir tekrar pas,pas… Ancak karşılarında kondisyon ve kaliteleri yüksek defans oyuncuları olunca bu iş ilerideki yaratıcılıkla paralel ilerliyor. Bu yüzden açıkçası iş David Villa’dan ziyade Messi’ye bakıyor. Ancak Messi’nin dikey biçimde taşıdığı topları alabilecek, kullanabilecek kişiler bu topları iyi kullanamadığı zaman oyun tam anlamıyla Barca adına kilitleniyor. Kulübeden de pek destekçileri olmadığı için sahaya çıkanlar işi bitirebilmek için birbirleriyle baş başa kalıyorlar.

Pepe,Khedira,Alonso üçlüsü inanılmaz bir kondisyon performansı gösteriyorlar. Bu maç Khedira sakat. Yerine Lass’ın oynamasını bekliyorum. Boşluğu dolduracaktır. Ancak Carvalho sakat. Onun yerini açıkçası doldurabilecek adam sayısı Real Madrid’de 0. Carvalho’nun olmayışı bu takımın defans dengesini bozacaktır. Jose, Pepe’yi oraya çekmeyi düşünmez çünkü nam-ı diğer Pitbull oradaki işini üst düzey bir şekilde yerine getiriyor. Tabi Pepe demişken CL hakemlerinin sertliğe ne kadar tahammül göstereceği de burada önemli. Zira lig maçında oynadığı gibi bir ilk 10 dk yaşarsa kırmızı kartı çok rahat bir şekilde görür.


Maçların başından sonuna topa hakim olan Barca, topu ayağında istemeyen ise Real idi. Real’in topu neden ayağında istemediğini tek sahne açıklıyor aslında: Kral Kupası finalinde Ronaldo’nun 110 küsuruncu dakikada atmış olduğu depar… Daha önemli nokta Barca’nın oyun sistemindeki değişim. Barca oyunu artık daha dar alanda oynamaya başladı. Bunu “merkeziyetçi” futbollarından rahatlıkla anlayabiliriz. Sağ kanat gibi duran Messi’yi aslında ortada kullanıyorlar. Xavi, İniesta ve saymama gerek olmayan diğer orta saha oyuncuları oyunu yaymaktansa daraltmayı amaçlıyorlar. Evet yanlış okumadınız.Daraltıyorlar. Neden mi? Amaçları aşikar. Bu düşünce onları en çok pas yapan takım olmak ile birlikte en hızlı top kapan takım haline getiriyor. Oyunu kendi merkezlerine yığdıklarında topu kaptırsalar bile orada çok fazla adam ile bulundukları için rakip o dar alanda hemen boğuluyor ve o öldürücü paslaşmalar tekrir etmeye başlıyor.


Madrid ise tam anlamıyla bir geçiş futbolu oynuyor. Açıkçası izlerken sıkıldığımız bir Madrid izliyoruz. Ancak Mourinho’nun sözleriyle size durumu ve geçiş futbolunu açıklamaya çalışayım: 'Bu geçiş periyotları çok kısa sürer, aksiyonu tamamlamak için fazla üç ya da dört saniyeniz vardır. Eğer yüksek kalitede oyunculara sahipseniz, hepsi aynı anda aynı şeyi düşünürlerse oyunda ve hareketlenmelerde duraksama olmaz. Sonuca ulaşırsınız. Maçlardaki belirleyici anlar, bu anlardır.'' Geçiş periyotlarından kastı top kapma ile topu oyuna düzgün sokma arasında oluşan o minicik dönem. Real’de Mourinho’nun bahsettiği yetenekli oyuncular bolca var oyüzden bunu uygulamakta zorlanmıyorlar.Bazılarımız bunu kontra-atak futbolu olarak değerlendiriyor ancak bu tam anlamıyla denge ve akılcı futboldur.

Maç hakkında tahmin yapılması çok güç ancak kulubenizde Jose Mourinho gibi bir teknik adam var ise her zaman maça 1-0 önde başlarsınız. Bu adamdan nefret ediyorum ama ona karşı inanılmaz bir saygı besliyorum içimde. Jose’ye Derrida derler. Sports Illustrated dergisinden alınmış olan şu paragrafı çok beğendim ve sizinle paylaşmak istedim:” Jose Mourinho'ya Derrida adının yakıştırılmasının sebebi, görüşleri edebiyat, güzel sanatlar ve mimari gibi pek çok alanı etkilemiş olan Fransız filozof Jacques Derrida'nın içerisinde ''varolanı ayrıştırarak yıkıp, yeniden yapma'' düşüncesini barındıran yapıbozum (dekonstrüktivizm) fikrinin, modern futbola Jose Mourinho tarafından uyarlanıyor olmasıdır. Gençliğinde futbol oynayan Derrida'nın futbol üzerine söylenmiş sözler seçkisinde sıklıkla karşılaşılan ''Taç çizgilerinin ötesinde hiçbir şey yoktur.'' sözü, onun fikrinin mottosu olan ''Metnin ötesinde hiçbir şey yoktur.'' sözüne kaynak olan düşünceleriyle birlikte değerlendirilirse, kastedilen anlama yaklaşılması ve yukarıda bahsedilen Mourinho yaklaşımının daha iyi anlaşılması mümkün olabilir.”


Büyük bir Barca sempatizanı olarak “Visca Catalunya! Visca Barcelona!” diyip yazımı bitiriyorum.


NOT: Bu adam Barca ve Messi hayranı arkaplandaki bu Ronaldo resmi nereden çıktı diyebilirsiniz. Bir iddia sonucu bunu yapmak zorunda kaldım. İddia konusu Copa del Rey’i kimin kazanacağı yönündeydi. Tabiki Barca dedim ama sonuç ortada. Hasan Altundal’a buradan sevgilerimi gönderiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...