22 Kasım 2011 Salı

Futbolun "Emekçisi": Bill Shankly

Kayıtlara göre kahramanımızın tam adı William Shankly’dir. 2 Eylül 1923 yılında İskoçya’da dünyaya gelmiştir. Doğduğu yer olan Glenbuck tam anlamıyla bir işçi yerleşim merkeziydi. Hemen hemen herkes,  açık olan maden ocaklarında işçilik yapıyordu. Bill’in babası da burada çalışanlardan biriydi. Sanayi devriminden sonra patlak veren işçi nüfus artışı gibi Shankly ailesi de kalabalık bir işçi aile idi. İşçi çocuklardan oluşan koca bir çekirdek aile… Daha genç yaşta Bill maden ocağında çalışıp ailesine yardım etmeye çalışır. Futbol o dönemde Britanya adasında tam anlamıyla işçi sporudur. Anlaşılacağı üzere Bill de futbol topunun dayanılmaz cazibesine kendini kaptırmıştır. Maden ocaklarında çalışmak ona bir süre sonra yetmez. Tatmin duygusunu futbol topu ile yaşar.

Biraz daha büyüyüp erişkin denebilecek seviyeye geldiği zaman ciddi bir şekilde kulüp kapısından içeri girer. Girdiği kulüp de beş abisinin birlikte oynadığı Glenbuck Cherrypickers’dır. Başlarda yaşça küçük olduğundan (diğerlerine göre) forma şansı bulamaz.1932 yılında ise resmen Carlisle United takımına transfer oldu. Bundan 1 yıl sonra dönemin önemli kulüplerinden Preston North End’e transfer oldu. Transferin bedeli ise bugün için çok komik bir rakam. Tamı tamına 500 pound. 1934’de takımını birince lige yükseltmeyi başardı dersek yeridir.  1938 yılında şu namını her zaman duyduğunuz FA Cup’ı Huddersfield’i yenerek kazandılar. O dönem için muazzam bir başarı tabii ki.

Gelen başarılar sayesinde milli takım kapıları da ona açılmıştı. Tam 7 kez İskoç milli formasını giydi. 

Daha sonra patlak veren İkinci Dünya Savaşı sebebiyle kariyeri sekteye uğradı. Eskisi gibi düzenli bir şekilde futbol oynayamadı ve gezgin futbolcu kategorisine girdi. Aralarında Liverpool ve Arsenal’in de olduğu yedi takımın formasını giydi. Bu takımlar da ona yaramamış olsa gerek. Bunu söylememdeki gaye onun tekrar Preston’a gelmesidir. Ne yazık ki artık yaşlı bir kişidir. Tabii futbol için. Bundan dolayı da 1949 yılında belki de ileride hiç ummadığı yeni hayatına geçiş için ilk adımını atıp futbolu bırakır. Aynı ayda kendini teknik kısma atar. Carlisle United’ın başına geçer.

İlk tecrübesinde vasat bir görüntü sergileyen Shankly yılmaz. Disiplin ve çalışma enerjisinden ödün vermez. Futbolcularına ciddi anlamda yüklenir. Onun için tek şey vardır çünkü: “En iyisi olmak.” Modern zamanda Felix Magath ile bağdaştırmak yanlış olmaz tabii. Ne demişler? Teşbihte hata olmaz… Öyle ki zamanın büyük İngiliz forveti olacak Ivor Brodis’e işkence sayılabilecek bir ceza vermiştir: Soluğu kesilene kadar koşmak.

Onun için tek şey önemlidir demiştim ya hani. Dayanağım ise şu ünlü sözü: “ Birinciysen birincisindir, ikinciysen hiçbir şey.” Hırslıdır yani. Açtır. Hele ki kariyerinin başında olan bir adam için normalden fazla hırslıdır.

Vasat bir görüntü sergiledi demiştik evet. 2 yıl sonra da Carlisle’den ayrılıp Grimbsy Town’un başına geçer. Takımı da 1.ligden 3.lige düşürdü. Şaka değil gerçek. Hatta bir daha ikinci lige çıkaramayıp istifa etti.

Daha sonra bir dönem Workington ve Huddursfield’de de çalışmışlığı vardır. Huddersfield’de Dennis Law adında bir yetenek de keşfetmiştir. Burada yönetimle onun için tartışmalara bile girmiştir. Huddersfiled onu elinden kaçırmıştır ve Law’u Manchester United zamanın rekoru olan 115.000 pounda transfer etmiştir. Tabii bu ve buna benzer olaylar onun Huddersfield’deki sonunu hazırlar.

1959 yılının Aralık ayında ise o malum olay gerçekleşir. İkinci ligdeki Liverpool’un başına Shankly geçmiştir. Burada denize düşen yılana sarılır olayı yok dersek yanılırız. İki taraf da çıkış arıyorken birbirine sarılmıştı. Liverpool çok kötü bir kadroya sahiptir. Antrenman sahası ve stadyum da bir o kadar kötü durumdadır. Ancak burada tam bir devrimci olacaktır. İngiltere’nin en önemli işçi şehri işçilikten gelen bir teknik direktöre sahipti artık. Kimya uyuşuyordu yani. Duygular ve gönüller birdi.


Bill’in zekiliği her zaman işe yaramıştı. O üstün futbol zekasını konuşturarak bataklık halindeki antrenman sahasını güç antrenmanları için oyuncularına kullandırtmıştır. Gerçi o bataklık hali uzun sürmez. Akılcı yatırımlar ile orayı zamane standartlarına çıkarırlar.

Bill her zaman yardımlaşmaya inanmış bir karaktere sahipti. Bu yüzden takımdaşlık duygusuna çok önem veriyordu. Takım sürekli etkileşim haline girmiş ve daha sıcak ilişkilere sahip hale gelmişti. Bu şekilde birçok şeyi aşacakları düşüncesinde haklıydı da. Hazır birlik, beraberlik, güç, takımdaşlık demişten o meşhur sözü de paylaşmazsam kendime kızarım: “İnandığım sosyalizm herkesin birbiri için çalıştığı ve yine herkesin ödüllerden pay almasıdır. Futbolda da hayatta da böyle düşünüyorum.”

Takımdaşlık duygusunu yaşarken kendisi ve takımdakiler ile zaman zaman sürtüşmeler de yaşanmıştır pek tabii. Normaldir de. Ancak bir gün bacak arasından gol yiyen kalecisinin “ Özür dilerim coach. Bacaklarımı fazla açmışım!” sözüne “ Sen değil, annen zamanında bacağını çok açmış!” gibi hem hakaret hem de akıl dolu bir cümle söylemiştir. Bunlar futbolda normal şeyler canım. Boşuna demiyoruz futbol her şeydir diye. Bill de tam bunun üstüne basmıştır zaten. “ Futbol hayat memat meselesi değildir. Sizi temin ederim ki ondan çok daha önemlidir.” Ne güzel de söylemiş değil mi?

Kısa süre sonra her şey yoluna girmeye başlar. Bir dönem Beşiktaş’ın hocalığını da üstelenmiş ve efsane haline gelmiş olan Gordon Milne gibi yapılan isimli transferler takımı yeni bir havaya sokmuştur. İstedikleri her oyuncuyu alamazlar tabii. Bu dönemdeki Liverpool değiller en nihayetinde. Lou Macari adında bir futbolcuyu transfer etmek isterler. Bu transfer dedikodusu da alır başını gider. En sonunda basın mensuplarından birisi sorar: “Lou Macari’yi çok istediniz ama transfer edemediniz. Buna ne diyeceksiniz?” Shankly de yapıştırır cevabı “Ben onu yedek takım için istiyordum. Şu an sıkıntı yaratacak bir durum yok!"

Neyse konuya geri dönelim. Takım heyecanını yeniden kazanmıştır. Taraftar da öyle. Anfield her maç 40 binleri görmeye başlar. Takımı lige çıkarıp ilk hedef olarak kendilerine ligde kalıcı olmayı belirlerler. Nitekim bunu da yaparlar. Artık Liverpool şehrinin diğer takımı olan Liverpool’un yedeklerini pardon Everton’u geçmek gerekiyordu. Şehirde de ateşlenen olaylar vardı. Sırf bu yüzden gerilim artıyordu. Shankly de benim atıfta bulunduğum o söz ile afacan çocuklar gibi ortalığı karıştırıyordu: “ Liverpool şehrinin iki takımı vardır evet. Biri Liverpool diğeri de Liverpool’un yedekleri.” Sivri dili ile sivrilen teknik direktörlerden biri daha!

Sivri dil demişken aklınıza kesinlikle Mourinho gelmiştir. Mourinho’nun geçenlerde söylediği “Baskı işçi babaların hissettiği şeydir. Bizim değil.” Sözü de aslında Bill Shankly’e aittir. “Baskı madenin dibinde çalışmaktır. Baskı işsiz kalmanın korkusunu yaşamaktır. Baskı haftada 50 şiline küme düşmekten kurtulmaya çalışmaktır. Baskı Avrupa kupası finali, lig şampiyonluğu değildir. O ödüldür.”

Lige çıkalı yalnızca bir sezon olmuşken ikinci sezonlarında kazandıkları şampiyonluğa bir mucize gibi bakılıyordu. Bu gerçekten ada tarihinde bir ilkti. Muazzam bir başarıydı. 1965 yılında FA Cup’ı ilk kez kazanmaları da önemli bir başarı olarak tarihe yazılır fakat futbol açısından önemi farklıdır. Dörtlü savunmayı uygulayan ilk takım L’pool, ilk teknik direktör ise Shankly olur. Devrimcilik ruhunda varmış bu adamın. Gerçekten o dönem için büyük cesaret.  Tahtaya yazılı olandan çok sahada gördüklerine ve yaşatmak istediklerine önem verdiğini her zaman dile getirmiştir. Takımı bireylerin üstünde tutup ben duygusu yerine “biz”i ön plana çıkarmıştır. Boşuna demedik kimya şehirle uyuşuyor diye. Taraftarlar ona hayranlıklarını gizlemiyorlardı artık. Adına tezahüratlar bile yapıyorlardı. Çünkü Bill onlardan biriydi.  Öyleki taraftara atkısını sallaması ile tribünler coşmaya başlıyordu. Amigo demek yanlış olur ama sanki teknik direktör değil de saha kenarında Liverpool aşkıyla yanıp tutuşan bir genç gibi Liverpool’u kalbinde hissediyordu.

Bir şampiyonluk kutlaması sırasında küçük bir taraftar ona atkısını atar. Shankly de atkıyı yakalayamaz ve yere düşer. Saha kenarında görevli olan polis ayağıyla atkıyı kenara iter ve neye uğradığını şaşırır. Bill ona bağırır: “ O önem vermediğin şey başkalarının hayatı olabilir!”

72-73 sezonunda da tatmadıkları başka bir başarıyı daha onlara tattıran Bill gerçek anlamda ilah olarak ilan edilebilirdi . Tabii olmadı. O sezon UEFA kupasını kaldırdılar.





Artık Shankly yaşlanmıştır. 60 yaşında yerini Liverpool’a çok güzel günler yaşatacak öğrencisi Paisley’e bırakır. Ancak bu süreç kolay atlatılmamıştır. Öyle ki taraftarların çoğunun işçi olması büyük sıkıntı yaratır. Bill görevi bırakırsa greve gideceklerini açıklarlar. Shankly elini takımın üzerinden çekmeyeceğini temin ederek olayı tatlıya bağlar. İşçilerin gücü efendim.

1981 yılının 26 Eylül sabahı kalp krizi sebebiyle hastahaneye kaldırılır. Neyse ki bu durumu atlatır. Hatta iyi duruma gelir. Özel odada kalmasını isteyen doktorlara karşı çıkıp, sosyalistliğini öne çıkarır. “Ben herkesin kaldığı odada kalırım.” der. Bu geçici iyi durumun sonu da ölümü etkileyemez. 29 Ekim 1981 yılında efsane hayata gözlerini yumar. Ardında güzel hikayeler, sözler ve müthiş bir takım bırakarak göçer bu dünyadan. 


Anfield Road’un girişine de heykeli dikilir. Üstüne de “ İnsanları mutlu eden.” yazılır. Yazıların anlamı büyüktür tabi. Tıpkı oyuncuların çıkış yaptığı yere “This is Anfield” yazdırması gibi. Onlara kim olduğunu hatırlatan yazıdır ikisi de. Bu büyük futbol kişiliğini de saygıyla anıyoruz. Teşekkürler futbolun işçisi Bill.

Başarılar:

Liverpool ile 3 kez Premier Lig Şampiyonluğu (1963-64, 1965-66, 1972-73)

Liverpool ile 1 kez UEFA Kupası (1972-73)

Liverpool ile 2 kez İngiltere Federasyon Kupası (1964-65, 1973-74)

Liverpool ile 1 kez İkinci Lig Şampiyonluğu (1961-62)

Liverpool ile 1 kez Kupa Galipleri Kupası Finali (1965-66)

Liverpool ile 1 kez Şampiyon Kulüpler Kupası Yarı Finali (1964-65)

Liverpool ile 1 kez Fuar Şehirleri Kupası Yarı Finali (1970-71)





Ufuk Tolga Aldırmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...