Avrupa Ligi için ya tamam ya devam diyebileceğimiz bir
maçtı. Rakip belalımız Dinamo Kiev idi. Daha öncede defalarca belirttiğimiz
gibi eski gücünde olmasa da ekol oluşturmuş ve daimi disiplini ilke edinmiş bir
takım ve Yuri Semin gibi önemli bir teknik direktöre karşı maça çıkılıyordu.
Hep belirttiğimiz gibi her şey Beşiktaş’ın elinde idi…
Maç kadroları belirlendiğinde Guti ve Fernandes kadroda
yoktu. Artık şaşırmak gibi abes kaçan hareketlere kimse girişmemiştir. Eminim.
Normalimiz bu hale geldi ki Fernandes’in neden bu denli uzun süredir maç
kadrosuna dahi alınmadığını anlamış değilim. Saha kenarında gördüğümüz Alves de
ilginçlik olarak irdelenebilecek bir seçim sayılabilir.
İlk on birler belirlendiğinde artık istikrarın göstergesi
olan isimler sahaya yerleşiyordu. Sivok-Egemen, Aurelio(Necip)-Ernst-Veli ve
Quaresma-Simao isimlerini kadronun iskeletini oluşturacak esas parçalar olmuş
gibiler. Hilbert, Almeida ve İsmail de bu takımın değişilmezleri olduklarını
her geçen gün daha çok beyinlere kazıyorlar. Carvalhal’in doğru yolu birçok
seçimde bulduğunu düşünüyorum. İdeal kadroyu da artık oluşturmuş durumda.
Maçın başından sonuna kadar Beşiktaş sahaya hükmeden taraftı
dersek abes kaçmaz. Tabii ki Dinamo Kiev’in de çok etkili pozisyonları vardı
ancak maçı isteyen, ısıran ve üstün görünen hep Beşiktaş idi. Almeida’nın
kaçırdığı goller saç baş yolduran cinsten olmasına rağmen o bölgede oyunu
domine etmemizi sağladı. Buradaki kilit nokta ise iyi oynanan periyotların sürekliliği
ki her geçen maç daha da çok üstüne koyarak ilerleyen bir Kartal var. Bunlar
oyunun artıları. Gelelim eksilere. Maalesef her zamanki gibi ileride çoğalma
problemi devam ediyor. Pas organizasyonları orta sahada kitleniyor. Çok net bir
şekilde oyunu açmada sıkıntı yaşanılan dakikalarda oluyor. Buna karşın sadece
Quaresma üzerinden gitmeye çalışmak hem Quaresma’yı ateşe atmak hem de takım
oyununu bozmak anlamına geliyor. Hele ki git gide iyi hal alan bir Simao’nın
varlığında yükleri sadece Quaresma’nın omuzlarına bindirmek gerçekten abes
kaçıyor. Aurelio’nun dinamizmini kaybetmesi ve sürekli bir stoper gibi
Sivok-Egemen ikilisinin arasına girip o bölgeyi açıkta bırakması da ayrı bir
handikap oluşturuyor. Nitekim Ernst-Veli mücadele AŞ’nin çalışmaları sayesinde
bu açık da kapanıyor.
Beşiktaş’ın bu kadar üstün olması kesinlikle kimseyi
yanıltmamalı. Hala defansif anlamda sıkıntılar bir hayli fazla. Ki bu Kiev
gerçekten tanınmayacak bir kimlikte idi. Kiev’i bu kadar kötü beklemiyordum.
Eminim kimse de beklemiyordur. Maç bitse de gitsek havasında bir 90 dk
tamamladılar. Brown’ın oyuna girmesi onları daha çok maçta tutar diye düşünmeme
rağmen ileri gidişlerini sanki bir kağnı ile yaptılar. O son karambol dışında
tam anlamıyla hiçbir zaman baskılı bir oyun sergileyemediler.
Son karambole gelmişken burada göze çarpan ve kaçırılmaması
gereken nokta takımdaki herkesin birbirinin açığını kapamaya çalışması ve “ölümüne”
topun önüne atlamaları. Artık ışık var diyebiliriz. Dilimizi de ısıralım ki nazar
değmesin. İnşallah çok daha iyi olacağız. Yeter ki bu özveri devam etsin. Güzel
günler yakında. Tabii Carlos Hoca’nın önce şu Edu meretinden vazgeçmesi
gerekmekte! Gençlerbirliği galibiyetini kazanmış bir Kartal’ı değerlendirmek
üzere… Hoşçakalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder