31 Mayıs 2012 Perşembe

Yıkın Putları!


Bugün her üniversite öğrencisinin rutini olan finale girip çıkma işlemi için okulumdaydım.  Klasik son dakika yırtınmalarını yapıyordum. Derken değerli bir abimden telefon geldi. “Hayırdır inşallah !?” diyerekten telefonu açtım.  Ağlamaklı bir ses tonuyla konuşuyordu. Her telefon görüşmesinin gereksizi olan o boş konuşmayı yaptık. Bu sefer zaten nezaketen sorulan soruların hızlı hızlı geçiştirildiğini fark ettim. İçten içe neler olabileceğinin muhakemesine giriştim kısa süre kendimle. Sonrasında gelen cümleler üzerine bir tek kelime edemeden telefonu kapadım: “Kardeşim şerrin haberini benden duy. Beşiktaş Avrupa’dan bir yıl men edildi…”

İdrak edemedim bir. Beni mi kekliyor acaba dedim yine kendi kendime. El mahkum kafadaki soru işaretleriyle çok sevdiğim(!) ders olan matematiğin finaline girdim (hoş kim kime girdi bilemiyorum). Sınava dair hatırladığım şey kağıda istem dışı UEFA yazıp silmem oldu. Ardından en yakın televizyonun başına geçip detayları öğrendim. Öğrenmez olaydım. Haber doğruydu. Kan tepeme sıçradı. Yalan yok kalaylamaya din iman başlayıp(Allah affetsin) yine en az matematik dersi kadar sevdiğim Yıldırım Demirören’den çıktım.

Bilincim tam anlamıyla açıldığında bazı şeyler kafama tabiri caizse dank etti. Fikret Orman’ın UEFA ile görüşmesi, avukatların açıklamaları, UEFA’nın kulübü denetlemeye gelmesi, Fikret Orman’ın başkan seçilmesi, ibra sırasında Demirören’in ibra edilmesi,  boş vaat olan hibe açıklaması ve akabinde ayakta alkışlanması, “Yetmez Yıldırım Demirören yetmez!” tezahüratı, “Çıldır bizi başkan çıkart bizi baştan” pankartı… Yalanım yok böyle geriye doğru yaklaşık on yıl önceki Demirören’in seçildiği kongreye kadar gittim. Biz nerede yanlış yaptık da şu an popülaritesi yüksek olan “FEDA” sloganının ve kulübün gerçek sahibi olan Şeref Bey’in kemiklerinin sızlamasına neden olan bu günlere geldik? Cevap aslında Levent Erdoğan’ın çok da uzakta olmayan açıklamalarında saklı: “ Beşiktaş kongre üyelerinin sahibi olduğu bir kulüptür.” Zihniyeti empoze etmeye çalıştıkları “mikro-ulus” ise Beşiktaş taraftarları. Bir semt takımının Demirören ve benzeri güruhun elinde yok olup gidişini izliyoruz. Bu ceza sadece bir basit bir ceza değil, aynı zamanda büyük bir çınarın itibar anlamında budanması demektir. Geniş perspektifte ceza milyonların sevgisinin birkaç kendini bilmez şeref yoksunu tarafından nasıl duygu sömürüsüne maruz kaldığının kanıtıdır. İnsanların belki de hayatlarını bağladığı manevi gücüne yine birkaç vizyonsuz, beyin yoksunu tarafından vurulan darbedir.

 Beşiktaş; hayatında elle tutulur hiçbir başarısı olmayan, kişilik olarak ezilmiş, ülkemizin her kademesinde olduğu gibi soyadı sayesinde itibar gören para babalarının ego tatmin mekanizması haline geldi, getirildi. Levent Erdoğan’ın bahsettiği o kongre üyelerinin çoğunun durumunun bu olduğu bariz. Bir gün olsun dişinden tırnağından arttırıp karınca kararınca kulübüne yardımda bulunmak isteyen lise talebesinin masumluğunu, hayata bakışını hatta o mağrur ezilmişliğini yaşayabilen insanlar değiller. Beşiktaş’ın –haddim olmayarak- kimliğinin tasvir ettiğim öğrencide olduğunu çok net söyleyebilirim.

Hayatımızın her noktasında Beşiktaş’ı bu kadar içten yaşıyorken, Beşiktaş’tan bu kadar uzak tutulmaya çalışıldığımız bir dönem daha olmadı. Bilinçsiz(en hafif tabirle) taraftar grubunun içinde hiçbir zaman olmadım, olmayacağım. Çok şükür Allah’ın bana verdiği aklımı kullanarak maşa olmamayı seçiyorum. Demirören’in adamı olmayı seçenler aslında Beşiktaş’ın karşısına geçmeyi de seçmiş oldu. Fikret Orman’dan isteğim işte bu asalakları ifşa etmesi ve kulüpten ihraç edilmesi için gerekli işlemleri başlatması. Fikret Orman’ın sonuna kadar arkasındayım. Bir ay önce başlattıkları o mali denetlemenin gerçek sonuçlarını eğer örtbas ederlerse işte Beşiktaş’ın gerçekten bittiği gün, o gün olacaktır.

NOT: Hayatta putlaşmanın olmadığı bir yer yok. Beşiktaş’ta ise o put Ricardo Quaresma. Yıldırım Demirören ve onun 8 yıllık saltanatının simgesi halinde. Beşiktaş, Hz. İbrahim gibi putları yıkacak kişiyi arıyor. Her şeye ve herkese rağmen yapılması gereken bu.

DİP NOT: Şu satırları karalarken bile kafam yerinde değil. Sürç-i lisan ettiysek affola.

Ufuk Tolga Aldırmaz


20 Mayıs 2012 Pazar

Gary Lineker'den Cevap Yok


Hep deriz ya bilmiş bilmiş “Futbol çok garip oyun” diye, gerçekten de öyle. Şu final için bir ton şey söylenebilir lakin ne olursa olsun tarih kazananı altın harflerle yazacaktır: CHELSEA!

Fazla yazılacak şey yok. Kafamda birkaç nokta var lakin. Niçin o penaltı Robben’e kullandırıldığı gibi. Torres’in bu isteği arzusunun sezonun geri kalanında nerede olduğu gibi veya Di Matteo’nun bu takıma neler verdiği gibi. Çok derinlemesine incelenecek konular var açıkçası.Ama bugün değil.

Gary Lineker’in haksız çıktığı tek günde bize düşen tek şey susup şampiyonu alkışlamak olacak.Tebrikler Chelsea ve tebrikler oligark(!).            

Ufuk Tolga Aldırmaz

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Oligarkın Kıvranışları

Bambaşka iki kulüp... Temsil ettikleri gelenekler, alışkanlıklar, düşünce sistemleri, hitap ettikleri insan kitlesi... Hepsi bambaşka lakin son zamanlardaki ortak noktaları herhalde özellikle son dönemde Şampiyonlar Ligi finalinde kaybeden taraf olmaları. Yine bir diğer ortak noktaları ise bu kupayı arzuladıkları kadar hiçbir başarıyı arzulamıyor olmaları. Roman Abramovich'in sırf bu yüzden Jose Mourinho'yu yaktığını biliyoruz. Beriki tarafta ise Uli Hoeness gibi bir karizmatik lider var. Yine Roman ile benzeri duyguları yaşayan.

Yukarıda saydıklarıma ek olarak, Chelsea için tek anlamlı bir mücadele de değil bu geceki final. Uzak anlamında prestij ve Avrupa kupalarında devamlılık fikri yatıyor. Kazanamadıkları takdirde önümüzdeki yıl Şampiyonlar Ligi'nde yoklar. Eğer ki kazanırlarsa Kuzey Londra'nın sahibi Tottenham Şampiyonlar Ligi'ne gidemeyecek. Anlayacağınız, dengeler çok hassas. Almanlar'ın tarafında ise bir yıl içinde üçüncü kez bir kupaya yaklaşılıp kazanılamaması açıklanamaz bir hal alacak. Belki de Bayern "looser" damgası yiyecek iyi mi?

Hassas dengeler saha içinde de vuku buluyor. İki taraf adına da çok önemli eksiklikler var. Bayern'de Holger Badstuber, Luis Gustavo ve David Alaba yok. Özellikle defans hattı için tehlike çanları çalıyor demektir. Badstuber bir stoperden öte Bayern'in oyunda topun ayağına ilk değeceği futbolcusu. Aynı zamanda defansın "orkestra şefi" de diyebiliriz. Yedek kulübesinde yerine oynayabilecek bir tek stoper dahi yok. Anatoliy Tymoshchuk ile boşluğu dolduracak gibiler. Bu oyun kurumu açısından tölere edilmek anlamına gelir, evet. Anatoliy'nin liderlik vasıfları ile "şeflik" görevi de doğru yere gelecek diyebiliriz fakat sürekliliğin olmaması nedeniyle aksama olarak sahaya akis edecek bir zorunlu monteleme olacak. Öte yandan Alaba'nın sol bekte oynayamayacak olması savunma açısından eksiklik olsa da daha önemlisi Ribery'nin efektif oyununun bozulması anlamında direkt olarak etkili olacaktır. Robben-Ribery ikilisinin arkasında ne zaman Lahm ya da Alaba gibi bir bek olduysa işte tam da o zaman performanslarında patlama yaşandı. İnanmayan zorlanmadan Robben'in arkasında Rafinha ile oynadığı maçlardaki istatistiklerine, daha sonra da Lahm ile birlikte oynadıkları maçların istatistiklerine bakıversin. Şaşırtıcı düzeyde bir etki kesinlikle. Öte yandan yerine Contento'nun oynayacağını düşünecek olursak bu Bayern'in sol kanadında defansif olarak problemin minimize olacağını bize çıtlatabilir. Tecrübe faktörünün önemini de gözden kaçırmamak lazım pek tabii. Gustavo'nun yokluğu ise sadece savunmadaki çıta yükselten sertlik olarak Bayern'e eksi olarak dönebilir. Mavilerde ise John Terry, Branislav İvanovic, Raul Meireles ve Ramires yok. Defans hattının neredeyse toptan değişeceği aşikar ancak tam olarak şu isimler oynayacak demek hata olur. Sürprize açık durumlar. Orta sahada Meireles ve Ramires'in yokluğu özellikle de Ramires'inki hücumda etki kıran cinsten. Di Matteo'nun seçimleri burada önemli olacak gibi gözüküyor.

Maçın genel durumuna bakacak olursak belirleyici faktörler Chelsea'nin savunma konsantrasyonu ve Kroos-Schweinsteiger ikilisinin Bayern'deki performans gibi duruyor. Maviler eğer Barcelona serisinde olduğu gibi savunma konsantrasyonunu yüksek tutarsa iş hücum üçlüsünde bitecek. Kalou-Drogba-Mata gibi duran o üçlünün artık alışık olduğu şey "gerilla" taktiği. Özellikle de Drogba direkt olarak bu ayrıntıdan dolayı MVP adayıdır. Öte yandan Kroos-Schweinsteiger  ikilisinin inanılmaz pas yüzdesi ile topun devamlı Bayern'in ayağında kalması da kuvvetle muhtemel. Savunma konsantrasyonunu bu yüzden ön plana çıkardım. Konsantrasyon demişken Bayern'in dış etkenlerden dolayı aşırı motive olacağını düşünmekteyim. Alman ırkının çalışkanlık vb. üstün özellikleriyle de birleşince Bayern'in bir adım önde olduğunu düşünmekteyim. Allah'ın bildiği de kuldan saklanmaz. Gönlüm de Bayern'den yana. Açıkçası eski oligark Roman'ın kıvranırken görmek çok da hoşuma gidecek.

Ufuk Tolga Aldırmaz

18 Mayıs 2012 Cuma

Yedek Kulübesi #4

Bu hafta Spor Toto Süper Final'in son haftası ve Spor Toto Süper Lig'in genel değerlendirmesi yapıldı. Ek olarak az biraz da Şampiyonlar Ligi finaline değindik. Keyifli dinlemeler...


11 Mayıs 2012 Cuma

Yedek Kulübesi #3

Süper Final ve UEFA Avrupa Ligi grubu ile birlikte Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi Finali, İngiltere Premier Ligi, Ligue 1, Serie A, BundesLiga ve La Liga hakkında değerlendirmeler...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...