Bugün her üniversite öğrencisinin rutini olan finale girip
çıkma işlemi için okulumdaydım. Klasik
son dakika yırtınmalarını yapıyordum. Derken değerli bir abimden telefon geldi.
“Hayırdır inşallah !?” diyerekten telefonu açtım. Ağlamaklı bir ses tonuyla konuşuyordu. Her
telefon görüşmesinin gereksizi olan o boş konuşmayı yaptık. Bu sefer zaten
nezaketen sorulan soruların hızlı hızlı geçiştirildiğini fark ettim. İçten içe neler
olabileceğinin muhakemesine giriştim kısa süre kendimle. Sonrasında gelen
cümleler üzerine bir tek kelime edemeden telefonu kapadım: “Kardeşim şerrin
haberini benden duy. Beşiktaş Avrupa’dan bir yıl men edildi…”
İdrak edemedim bir. Beni mi kekliyor acaba dedim yine kendi
kendime. El mahkum kafadaki soru işaretleriyle çok sevdiğim(!) ders olan
matematiğin finaline girdim (hoş kim kime girdi bilemiyorum). Sınava dair
hatırladığım şey kağıda istem dışı UEFA yazıp silmem oldu. Ardından en yakın
televizyonun başına geçip detayları öğrendim. Öğrenmez olaydım. Haber doğruydu.
Kan tepeme sıçradı. Yalan yok kalaylamaya din iman başlayıp(Allah affetsin)
yine en az matematik dersi kadar sevdiğim Yıldırım Demirören’den çıktım.
Bilincim tam anlamıyla açıldığında bazı şeyler kafama tabiri
caizse dank etti. Fikret Orman’ın UEFA ile görüşmesi, avukatların açıklamaları,
UEFA’nın kulübü denetlemeye gelmesi, Fikret Orman’ın başkan seçilmesi, ibra
sırasında Demirören’in ibra edilmesi, boş
vaat olan hibe açıklaması ve akabinde ayakta alkışlanması, “Yetmez Yıldırım
Demirören yetmez!” tezahüratı, “Çıldır bizi başkan çıkart bizi baştan” pankartı…
Yalanım yok böyle geriye doğru yaklaşık on yıl önceki Demirören’in seçildiği
kongreye kadar gittim. Biz nerede yanlış yaptık da şu an popülaritesi yüksek
olan “FEDA” sloganının ve kulübün gerçek sahibi olan Şeref Bey’in kemiklerinin
sızlamasına neden olan bu günlere geldik? Cevap aslında Levent Erdoğan’ın çok
da uzakta olmayan açıklamalarında saklı: “ Beşiktaş kongre üyelerinin sahibi
olduğu bir kulüptür.” Zihniyeti empoze etmeye çalıştıkları “mikro-ulus” ise
Beşiktaş taraftarları. Bir semt takımının Demirören ve benzeri güruhun elinde yok
olup gidişini izliyoruz. Bu ceza sadece bir basit bir ceza değil, aynı zamanda
büyük bir çınarın itibar anlamında budanması demektir. Geniş perspektifte ceza
milyonların sevgisinin birkaç kendini bilmez şeref yoksunu tarafından nasıl
duygu sömürüsüne maruz kaldığının kanıtıdır. İnsanların belki de hayatlarını
bağladığı manevi gücüne yine birkaç vizyonsuz, beyin yoksunu tarafından vurulan
darbedir.
Hayatımızın her noktasında Beşiktaş’ı bu kadar içten
yaşıyorken, Beşiktaş’tan bu kadar uzak tutulmaya çalışıldığımız bir dönem daha
olmadı. Bilinçsiz(en hafif tabirle) taraftar grubunun içinde hiçbir zaman
olmadım, olmayacağım. Çok şükür Allah’ın bana verdiği aklımı kullanarak maşa
olmamayı seçiyorum. Demirören’in adamı olmayı seçenler aslında Beşiktaş’ın
karşısına geçmeyi de seçmiş oldu. Fikret Orman’dan isteğim işte bu asalakları
ifşa etmesi ve kulüpten ihraç edilmesi için gerekli işlemleri başlatması.
Fikret Orman’ın sonuna kadar arkasındayım. Bir ay önce başlattıkları o mali
denetlemenin gerçek sonuçlarını eğer örtbas ederlerse işte Beşiktaş’ın
gerçekten bittiği gün, o gün olacaktır.
NOT: Hayatta putlaşmanın olmadığı bir yer yok. Beşiktaş’ta
ise o put Ricardo Quaresma. Yıldırım Demirören ve onun 8 yıllık saltanatının
simgesi halinde. Beşiktaş, Hz. İbrahim gibi putları yıkacak kişiyi arıyor. Her
şeye ve herkese rağmen yapılması gereken bu.
DİP NOT: Şu satırları karalarken bile kafam yerinde değil.
Sürç-i lisan ettiysek affola.
Ufuk Tolga Aldırmaz