Zorla da olsa geçilen geçen senenin UEFA Avrupa Ligi finalisti ve geçen hafta alınan Gençlerbirliği galibiyeti ile hayata geri dönen bir Beşiktaş var diyorduk. Kötü futbol da olsa kazanmayı bilen bir takımın varlığı önemlidir. Derbi öncesi teselli olunan tek konuydu. Öteki tarafa geçtiğimizde lig lideri olan ve rakibiyle on bir puan gibi bir farkı bulmuş bir takım. Hangi taraftan bakarsak bakalım iki takım adına da zor, izleyenler açısından ise zevkli geçmeye aday bir mücadele idi.
Carlos Carvalhal sakatlıklar ve cezaların el verdiği ölçüde “ideal” bir kadro çıkarmıştı. Can sıkıcı olan nokta ise son haftalarda bu –sakatlıklar ve cazalar el verdiği ölçüde- ibaresini haddinden fazla kullanmam. Fatih Terim ise kadro genişliği anlamında en parlak skalaya sahipti. Beşiktaş’ın kanatlardaki üstünlüğünü hesap etmiş olsa gerek, Engin ve Emre ikilisini kanatlara yerleştirmişti. Bu kısımda belki Riera, forvet mevkiinde ise belki Baros ile başlanılabilirdi. Tabii yabancı kotasını da hesaba katmak gerek.
Belirttiğim gibi zevkli bir şekilde başladı mücadele. Galatasaray’ın genelde sahip olduğu topları alıp hızlı bir şekilde hücuma çıkıp pozisyon arayan bir Beşiktaş vardı. Aynı şekilde Galatasaray’ın kendi yarı sahasında istediği kadar pas yapmasına izin veriyordu lakin orta saha çizgisinin kendi kısmına geçildiği anda pres başlıyordu. Basketbol terimi ile “half-court press” uyguluyordu siyah beyazlılar. Fernandes’in yokluğu neticesinde de Veli-Ernst-Necip üçlüsü kendi yarı alanlarından top çıkarmayı bir türlü beceremiyordu. Almeida’nın serzenişleri o bölümü anlatan bir enstantane idi. Galatasaray ise bunu lehine çevirip tüm dönen topları kendilerinde toplamayı bildi. Nitekim baskıyı gittikçe arttırdılar. Golün bu şekilde değil de Melo’nun efektif uzun topunu kafasıyla indiren ve Simao-İsmail ikilisini hatalar zincirine iten Eboue’nin asistiyle gelmesi de ayrı bir ironiydi. Simao-İsmail ikilisinin yaptıkları daha doğrusu yapamadıkları ilginçti. Bir topu kornere veya taca atmak bu kadar çetrefilli bir iş olmasa gerek. Golden sonra geriye yaslanan bir Galatasaray vardı. Topu, top yapamayan rakibine teslim etti. Carvalhal’in direktifleri neticesinde olsa gerek bütün topları kanatlara indiriyordu Beşiktaş. İşe yaradı dersek yanlış olur. Cılız ataklar ve kontralar ile gol girişiminde bulunuldu. Galatasaray ise oyunu tam anlamıyla rölantiye almıştı.
Soyunma odasından çıkıldığı an itibari ile Beşiktaş klasik bir biçimde daha hırslı ve istekli bir biçimde oynamaya başladı. Yüklenmelerin sonucunda Quaresma’nın karambolde boş kaleyi karşısına almış olan Toraman’ı bulmasıyla durum eşitlendi. Akabinde, ilk yarı Egemen’in sakatlığı ile sahada yer alan Sidnei’in bariz bir şekilde ağır kalması sonucu Melo ofsayt taktiğini mükemmel bir biçimde delerek golü buldu. Bu golde Selçuk’un payını da yememek gerek. Mükemmel bir pas ve mükemmel bir koşu… Carvalhal aleyhte gelen sayıdan sonra hamle şansına sarıldı ve İsmail-Pektemek değişikliğine gitti. 4-4-2 düzenine geçilirken aynı zamanda Veli sol bek mevkiine kayıyordu. İşte bu değişiklik maç içine direkt etki eden bir değişiklik oluyordu. Rakip stoperleri sürekli meşgul edip bozan Almeida’nın yanına ondan daha hareketli ve top tekniği olan bir santrafor girince işler Galatasaray adına sarpa sarıyordu. Alan paylaşımı daha basite indirgenince Necip-Ernst ikilisi daha çok ön plana çıkıp rakip orta saha oyuncularını sürekli rahatsız ediyordu. Bunun sonucunda Fatih Hoca Melo’yu çıkarmak zorunda kaldı. Yine kapılan bir top sonucu Quaresma’nın ayağından çıkan orta Semih’in ters müdahelesi sonucunda Galatasaray ağlarına gidiyordu. Eşitlik sayısından sonra Galatasaray topun tek hakimi olup Beşiktaş’ı tam anlamıyla boğdu. Yine top çıkarmakta zorlanan Beşiktaş, ani ataklarla sonuca gitme peşindeydi. Nitekim tekrar Quaresma’nın yapmış olduğu orta ile Almeida’nın arka direkte bomboş pozisyonu harcaması geri dönen atakta Galatasaray lehine tabelayı değiştiriyordu. Elmander, 3-2…
Eboue’nin ilk yarıdaki performansı göz dolduran cinstendi. Carvalhal’den defalarca özür dilemesi ise çok hoş hareketlerdi. Aynı şekilde ikinci yarı oyuna giren Riera’nın etkisi Galatasaray adına son derece pozitifti. Beriki tarafa gelirsek Ernst-Veli ikilisi her zamanki gibi mücadeleleri ile mükemmel oyun ortaya koydular. Ernst’in Quaresma adına yapmış olduğu hareket ise durumun vehametini gösteren cinstendi lakin geldiğinden beri belki de en kötü maçlarından birini çıkaran Quaresma’nın iki golü oluşturan şahıs olduğunu da unutmamak lazım. Melo’ya da değinmeden geçemeyeceğim. Gördüğü sarı kart olmasa daha iyi bir oyun sergileyebilirdi. Kafasına geçen bir tasma gibiydi o kart. Onu Beşiktaş’tan daha çok kartın kudreti durdurdu.
Galatasaray bu galibiyet ile emin adımlarla şampiyonluğa yürüyorken Beşiktaş ise tam tersine umutlarını toprağa gömüyordu. Şu an itibari ile Beşiktaş’ın şampiyon olma şansı çok çok düştü. Galatasaray bir rakibini ekarte edip diğerine kafayı çevirdi. Fenerbahçe'nin deplasman karnesini ve Galatasaray’ın formunu düşünecek olursak Fenerbahçe’nin dönüşü sürpriz olacaktır. Play-Off’un zevki sanırım derbi zevki olarak yaşanacak.
NOT:Bir forma aldığımda arkasına futbolcu ismi yazdırmazdım. Neme lazım ilginç şeyler olabilir falan fiştan diye. Bu geleneği Fabian Ernst ile yıktım. İyi ki de yıkmışım. Helal olsun Fabian!
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder