Haftanın başından beri o klasik derbi heyecanını yaşıyoruz. Ligimize getirilen Play-Off sisteminin de etkisiyle olabilecek her türlü değişimi merakla beklemekteyiz. Bu maçın önemi de işte oradan gelmekte. Mevcut puan farkının artması ya da azalması şampiyonluk heyecanını doğrudan etkileyecekti. Fenerbahçe mutlak galibiyetin peşindeydi. Kadıköy Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda inanılmaz bir seri yakalayan ve on küsur yıldır yine evinde Galatasaray’a yenilmeyen bir takımdan bahsediyoruz. Diğer tarafta ise taraflı tarafsız herkesin azminden dolayı beğendiği bir takım…
Önceki yılların aksine kadro kalitesi ve takım durumları açısından çok iyi bir zamanda karşılaşıyor iki takım. Baktığımız zaman eksik diyebileceğimiz kimse yok. İki takım da ideale yakın on biri ile sahada. Artık ezberlediğimiz on birler olduğu için özellikle yazmıyorum. Sadece –her zamanki gibi- acaba Emre Çolak-Riera değişikliği ile başlanabilir miydi diye soruyoruz kendimize ancak çok da sorgulanacak bir durum olmadığını da biliyoruz.
Maça başlamadan önce Fenerbahçe’nin agresif olacağını ve Galatasaray’ın da takım halinde topun gerisinde başlamasını ön görüyorduk. Yanıltmadılar da. Fenerbahçe evinde her zaman olduğu gibi müthiş bir istek ve arzuyla başlıyor, rakibi de ona aynı şekilde cevap veriyordu. Galatasaray buna abartı bir şekilde cevap vererek başladı da diyebiliriz. Melo’nun hareketlerinin daha ilk dakikadan başlaması anti-taktik oluşumu olabilir. Aynı şekilde Galatasaray’ın önde basışı ilk yarıda olduğu gibi yine Fenerbahçe’yi zor durumda bırakmaya başlamıştı. Başlamıştı diyorum çünkü ayağına topu aldıkları anda belki biraz da şuursuzca hücum etmeye başlıyorlardı ve sağlı sollu ortaların akabinde Moussa Sow’un mükemmel golü geldi. Tam da Fenerbahçe’nin zorlanmaya başladığı anda panzehir işlevi gördü bu gol. Galatasaray bocalamaya devam ederken defanstan seken topu Alex mükemmel bir şekilde Muslera’nın kalesine gönderdi. Göreceli olsa da Sow’un golünden çok daha güzel bir gol izledik. Bu iki gol Fenerbahçe açısından bulunmaz nimetti. İstedikleri her şey oldu. Oyun tam anlamıyla lehlerine döndü. Öyle ki bu dakikadan itibaren belirli bir süre neredeyse sıfır pas hatasıyla oynadılar. Orta saha tamamı ile ellerine geçmişti. Melo-Selçuk ikilisinin bu denli oyundan düştüğüne ilk yarıdaki Beşiktaş mücadelesinden sonra ilk kez rastlıyoruz.
Fenerbahçe’nin sazı eline almasından sonra belki de çok farklı şeyler beklendi ancak Galatasaray’ın şuursuzca atakları yerini akil bir şekilde üretilen organizasyonlara bırakıyordu. Afaki atakları özellikle Ziegler’in kanadına yıkan takım özüne döndüğü anda golü buldu. Orta sahadaki Melo-Selçuk ikilisini kullanmak kutsal kitap ayeti gibi Galatasaray için. Nitekim istediklerini de Elmander ile aldılar. İşte bu gol Galatasaray’ı tam anlamıyla silkti. Orta saha direncinin artması ile birlikte takımdaki herkes şok halini üzerinden attı. Kendi kafalarında bir flash-back yaşamış olmuş olsalar ki lider gibi oynamaya başladılar. Fenerbahçe’nin yarı sahasına yıkılan oyun sayesinde üst üste ataklar buldular. Bunların gelişmesinde Fenerbahçe’nin geri çekilmesi ve ikinci topların Galatasaray tarafından alınması en büyük etkenlerdendi. Soyunma odasına da bu tablo ile yollanıyorlardı: 2-1…
İkinci yarı, ilk yarının sonunda olduğu gibi başladı. Hatta daha da ağırlaştırılmış biçiminde. Galatasaray oyunu iyiden iyiye Fenerbahçe yarı sahasına yıktı. Bu süreçte de Galatasaraylı oyuncular topu aralarında mükemmel paylaştı. Neticesinde de art arda gelen pozisyonlar oldu. Fenerbahçe ise kontra-atak peşindeydi. İki taraf adına da bir türlü gol gelmeyince oyuncu değişiklikleri geldi. Bir taraf oyuncu değiştirirken diğeri oyun değiştiriyordu. Galatasaray, Necati-Baros ve Aydın-Emre Çolak değişiklikleri yaparak oyuncu değiştirdi. Fenerbahçe ise Stoch-Selçuk değişikliğiyle oyunu değiştirdi. Aykut Kocaman’ın açıkçası neden böyle bir tercih yaptığını anlamak güç. Düşündüğü tek şey topu çıkarmak olsa gerek. Bu şekilde olunca taşlarla da oynanmış oldu. İlerleyen dakikalarda da Alex-Dia değişikliği yapılıyordu. Eğer bir sakatlık yoksa –ki görünmüyordu- bu değişikliği yapmanın da pek anlamı olduğunu düşünmüyorum. Aksine zaten kontraya yatan takımınızın en önemli top dağıtıcısını çıkarmış olup yerine daha öncesinde çıkan en iyi sprinterin rolünü üstlensin diye yine o tarz bir adam sokuyorsunuz. Gerçekten Beşiktaş teknik direktörü Carlos Carvalhal’den bile beter oyun hamleleriydi. Üstüne Hakan Balta ile gelen beraberlik golü her şeyi daha da kötü noktaya taşıdı. Mükemmel başlayan gece tam tersine dönmüş oldu. Aykut Hoca bu gole 4-3-3’e dönerek cevap vermek istedi. Bunu da Bienvenü-Topuz değişikliği ile sahaya yansıttı ki bu da can havli ile yapılmış bir düzen değişikliği. Az önce de belirttiğim gibi Aykut Hoca haddinden fazla taşlarla oynayarak rakibinin ekmeğine yağ sürdü. İmparator da üst üste fauller yapıp ikinci sarıdan atılma olasılığı olan Elmander’i Riera ile değiştiriyordu. Bunların üstüne Galatasaray vitesi geri takmayıp aynı şekilde hücuma devam etti. Bulduğu duran toptan da son saniyede direkten dönen bir pozisyon buldu. Maçın sonu ve bana göre ligin sonu da böylece geliyordu: 2-2…
Oyunculara bakacak olursak Ziegler’i çok eleştirirken bu şekilde bir oyununun gelmesi beni şaşırttı açıkçası. Tersi şekilde Stoch’u bu kadar beğenirken vasat oyun sergilemesi de şaşırtıcı bir durumdu. Bunu tölere eden şey de karşısında Eboue’nin oluşuydu. Eboue bize resmen “Stoch daha olmamış.” dedirtti. Sow’un gol dışındaki yoksunluğu, Serdar-Yobo ikilisinin yumuşak kalması ve Melo-Selçuk ikilisinin de başlarda aciz düşmesi de değinilmesi gereken durumlar.
Teknik direktörler hakkında daha fazla yorum yapmaya gerek yok diye düşünüyorum zira bir taraf puan kazandırırken diğer taraf da kaybettirdi. Hakem Bülent Yıldırım ise iyi bir karşılaşma yönetti diyebiliriz.
Son olarak da Galatasaray, her şeyi kenara bırakacak olursak bugünkü geri dönüşü ile psikolojik açıdan şampiyonluğu aldı. Bu motivasyon onları Play-Off’larda da taşıyacaktır. Normal bir beraberlikten ziyade bu şekilde alınan bir puan onları çok farklı etkileyecektir.
NOT:Gollerin güzelliğinin yanı sıra Muslera da golleri yenilebilecek en iyi şekilde yedi. İyi kaleci yenilecek golü yer derdi rahmetli Vedat Okyar, Allah rahmet eylesin. İşte Muslera da o kadar iyi kaleci.
DİP NOT:Fenerbahçe taraftarının çok daha ateşli olmasını beklerdim.
YERİN DİBİNDEKİ NOT: Volkan’ın bıyıkları çok iyi be abicim. Tam bir Türk erkeği olmuş.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder