26 Mart 2012 Pazartesi

Nietzsche:"Unutan İyileşir."


Beşiktaş ve belalısı İstanbul Büyükşehir Belediyespor bu akşam Türk futbolunun “kazuleti” Atatürk Olimpiyat Stadı’nda karşılaştı. Maçın iki taraf adına da zorlu geçmesi doğal olarak bekleniyordu lakin daha doğalı Beşiktaş adına daha zorlu geçeceğiydi.

Carlos Carvalhal öyle bir on bir çıkarmıştı ki defansif hattına yorum yapmak için maçın başlamasını beklemek zorunda kaldık. Meğerse Egemen’i fark yarattığı yer olan stoperden, – bazı ikililer vardır onlar ayrılmaz. Zago-Ronaldo, Metin Akpınar-Zeki Alasya, Oya-Bora, Cips-Kola vs.- hem de ekürisi olan Sivok’tan ayırarak kıt kanaat oynadığı sol beke kaydırıyordu. Üstelik takımı için el bombasından bile daha zararlı olduğu anlaşılan İbrahim Toraman’ı o mevkiiye koyarak. Bir diğer önemli hamle ise Burak Kaplan idi. Bu çocuğu daha erken kullanmaya başlamasını beklerdim lakin Süper Final öncesi de iyidir, iyi(!). Arif Erdem ise klasik olacak ama sakat ve cezalılar el verdiği ölçüde ideal kadrosunu çıkarmıştı. Şüphesiz ki Doka ve Zayatte bu takımın en önemli parçalarından.

Daha maç başlar başlamaz gelen gol Beşiktaş’ın zorlanacağı konusunda bizi haklı çıkartıyordu. Beşiktaş şoke olmuş vaziyette top dahi yapamıyordu. İki taraf adına da dikkat çekici olan sürekli kaleyi yoklamalarıydı. Adeta bir bombardıman vardı. İBBSpor’un şutları çok daha etkili oluyordu. Aynı şekilde İBBSpor önde baskı yaparak Beşiktaş’ı sürekli hataya zorluyordu ki işe yarar bir durum oldu. Yumuşak karın Toraman sürekli hataya meyil ediyordu, Beşiktaş taraftarı da “Etme!” diyordu. Sağlı sollu gelen ortalarda hep ıska geçen de zira kendisiydi. Gariptir. Beşiktaş ise zaten top çıkarmakta zorlanıyordu ki kanatlar hak getire. Egemen’e umut bağlamak hayalcilik olacak iken Visca tehlikesi de Hilbert’i yerinde saymaya itiyordu. İleri tayfada ise bir tek Burak hareketli ve iş yapma çabasındaydı. Onun da “garip” noktası net bir kanat oyuncusu olmasına rağmen bu maç sürekli 10 numara diye tabi edilen mevkiiye kaymasıydı. Bu da hem avantaj sağlıyor hem de dezavantaj yaratıyordu. Fernandes’in yoktan var ettiği gole kadar durum böyleydi. O golden sonra işler değişti. Beşiktaş topu ayağına aldı ve ekmeğini duran toplarla buldu. Üst üste gelen kornerler lehlerine pozisyon olarak döndü.

Soyunma odasından gelir gelmez Beşiktaş her zaman bahsettiğim istekli oyununa yine başladı. Fernandes-Burak iş birliği ile gelen Pektemek golü de tam anlamıyla bal, kaymaktı. Sıkıntı ise bu dakikadan sonra başladı. Sürekli atak yemeye başlandı. İBBSpor fütursuzca ataklar yapmaya başladı. Şanslı olsalar çok rahat koparabilirlerdi maçı ki Cenk şans faktörünü ortadan kaldırıyordu. Bunalan Beşiktaş biraz olsun kontra-ataklarla nefes alıyordu. İlginç olan kontra-atakların başlamasıyla fütursuzlaşan tarafın Beşiktaş olmasıydı.Veli’nin kaçırdığı pozisyon da maçın kırılma anı oluyordu. Ardından Visca ile gelen gol İBBSpor’un hanesine “hak edilmiş” bir gol olarak yazılıyordu.Maçın skoru da bu golle belirleniyordu: 2-2…

Cenk mükemmele yakın bir oyun oynayıp takımını ipten aldı. Çok sevdiği Nietzsche’nin sözü olan “Unutan iyileşir.” Felsefesini iyi uyguluyordu. Tabii bunu bir de Carvalhal kısmına geçirmeliyiz. Hatalarının unutarak iyileşmediğinin farkına varamaması kısıtlı olan şansını da
büyük ihtimal yok ettiğinin göstergesidir. Güle güle iyi adam demeye başlasak iyi ederiz zira Slaven Bilic sesleri hiç de azımsanacak şiddette değil.

NOT:Bebe’nin oynayacak duruma gelmesi sevindirici.Hiçbir fikrim olmadan atomu parçalamaya çalışsam herhalde Bebe’nin doktoru kadar etki yaratabilirdim.

Ufuk Tolga Aldırmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...