18 Temmuz 2012 Çarşamba

Devrim Feda İle Olmaz-Değişen Beşiktaş



Fikret Orman ve tartışılan isimlerle dolu yönetimi, neredeyse garanti olarak seçilecekleri seçimden önce dahi bir önceki yönetimin yaptıklarının yanlış olduğunu ve aksi yönde, şeffaf bir biçimde doğruları bir bir yapacaklarının garantisini vererek yönetimi devraldılar. Siyasal arenadan alışkın olduğumuz popülizm kokan eylemler de doğal olarak onların piyonları olan iş adamlarına da sirayet etti ve ediyor da. Buna karşın, bilinçli olduğum bu durumda Fikret Orman'ın söyledikleri ve vaad ettikleri gerçekçi bir söylev niteliği de taşıyordu, zira kendisi "Hoş olmayacak hareketler yapacağız." ya da klişelerden olan "Kan ve göz yaşı vaad ediyorum." gibi cümleler sarf etmişti. Buna uygun olacak şekilde "Feda" dedirtme çabasıyla başladı işine.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü öteden beri -biz buna en azından 30-40 yıllık bir süreç diyelim de soru işaretleri kalksın- Fenerbahçe ve Galatasaray Spor Kulüpleri'nin aksine farklı bir politika izleyerek kendine büyük takım kisvesi  üstüne geçirmişti. "Flash back" yapıp Süleyman Seba ve Serpil Hamdi Tüzünler ile onların öğrencilerinin yaptıklarını düşünürseniz dediklerimi çok daha net bir biçimde anlayacaksınız. Beşiktaş camiasında "Özkaynak" kelimesinin kutsal olduğu en son dönemden bahsediyorum yani. Velhasıl kelam bu dönemde kazanılan başarıların ardından futbolda yaşanılan görece başarısızlıkların neticesinde, taraftarların bireysel ve grup bazında yaptıkları Seba karşıtı hareket küfürler vuku bulduğu zaman meyvesini veriyordu.

Benim kırılma noktası olarak addettiğim nokta da bu dönemin bitişi ve Serdal Bilgili'nin kulüp başkanlığı makamına seçilmesi ile başlayan süreçtir. Seba dönemindeki o gerçekçi ve "haddini" bilen kulüp yönetimi çabası bir anda değişime götürülüyordu. Yerine bu yazıda çokça kullandığım popülist yaklaşım ve İstanbul'un diğer iki kulübüne benzeme çabası geliyordu. Kısacası özünden çıkılmaya başlayan bir düzen oluşuyordu ki bu yönetimdeki isimlerden ikisi de önümüzdeki dönemlerde başkanlık yapacak halef-selef Demirören-Orman ikilisi idi. Zaman ilerledikçe doğru biçimde yapılan hamleler ve doğru kişilerin doğru -ki bu noktada Sinan Engin gibi isimlerin adını zikredenle gırtlak gırtlağa kapışırım- yerlere getirilmesi, akabinde başarıyı da getiriyordu. Amma ve lakin girmek istemediğim, girersem çıkamayacağımı bildiğim siyasi olaylarla da paralel farklı durumların yaşanması saha dışı oyunları etkiliyor ve bir anda Beşiktaş'ın gidişatı değişiyordu. Seba gibi kendisine de küfürler yağan Bilgili istifa ediyordu. Yerine zamanın Futbol Şube Sorumlusu ve Erdoğan Demirören'in oğlu sıfatı ile gelen kişi Yıldırım Demirören'den başkası değildi. Beşiktaş bu sefer, daha da beter bir politikaya maruz gitmeye hazır ve nazır şekilde adeta bekliyordu. Bilgili'ye ek olarak sömürgeci devlet edası taşıyan başkanın yıllar geçtikçe yaptıkları kulübü kendi benliğinden daha da çok uzaklaştırıyordu. Vicente Del Bosque'si, PAF takımı muhabbeti ve benzeri durumlarının yanında masumane kaldığı; gizli Mendes ilişkileri, Milangaz Sponsorluğu, "Yetmez Demirören" şeklinde taraftarı anırtacak kadar kulübün köklerine parazit misali yapışmış olaylar silsilesinin sahibi bir zihniyetin varlığının bunu yapmaması çok da normal karşılanamazdı zaten. Yine Bilgili dönemindeki gibi kirli senaryoların varlığından söz edilip kendisinin Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı'na "terfi ettirilmesi" durumunu ve sürecini hepiniz benim kadar iyi biliyorsunuz. Geride ne kalmıştı? Tam bir enkaz.

İşte bu noktada hamasi konuşmalarla ve "Yüreği yeten çıksaydı da başkan olsaydı." sözleri ile haklılık payı da var olan Fikret Orman devreye giriyordu. Açıkça söylemek gerekirse Fikret Orman'ı bu önceki ikiliden daha masum gördüğümü ve sevdiğimi belirtmekte fayda var. Özellikle "Feda" gibi güzel lanse edilen ve kulübün içinde bulunduğu durumun vehametini ön plana çıkaran bir organizasyon ile başlanması gerçekten önemliydi ve güzeldi. Ardından gelen İbrahim Altınsay hamlesi de Orman'ın sözlü olarak sürekli tekrarladığı o doğru işlerden biri olarak gerçekleşiyordu. Ne de olsa futbol bu kulübün şah damarı idi. Akabinde gelen basketbol takımının şampiyonluğu ile camia tek yürek olup "Biz bu zorlukları da aşarız." demeye başladığı anda Altınsay'dan gelen istifa haberi içinde benim de olduğum bazı insanları tedirgin etmeye başlıyordu. İşler tersine dönmeye başladı. Basketbol takımına şu süreçte dahi bir sponsor bulunamaması, erkek voleybol takımı şubesinin de kapatılması, tekrar kara bulutların Beşiktaş semtinin üzerine gelmesi demekti. Taraftarın her şeye tabiri caizse sallamaya ve akıl yoksunu biçimde yorumlar yapıp, tepkide bulunması işi daha da kötü bir noktaya götürüyordu. Değişen taraftar profilinin son noktaya gelmesi ve çok güldüğüm şu "kongre simsarları" kalıbının doğruluğu sebebi ile de "100.000 Üyeli Beşiktaş" hedefinde samimiyet yoksunu ama şeklen doğru olan bu proje devreye sokuluyordu. Kesinlikle geciktirilmeden yapılması gereken, süre kısıtlaması olmaksızın üyelere seçim hakkı da verilen bir proje olmalı. Eksiğiyle gediğiyle yine de doğrudur fakat işin bir de mali boyutu var ki "Halkın Takımı" sıfatını alan bir taraftar güruhuna 1200 TL'lik giriş ücreti biçilmesi samimiyetsizliğin ve sadece kulübe sıcak para akışının sağlanmasının amaçlandığının göstergesi. Bu samimiyetsizlik taraftarı salt müşteri gözüyle görmekten başka bir şey değildir. Keza bu durumu Feda projesinin tümü için geçerli olmaya başlamakta. Gözlerden kaçıyor lakin Feda artık içini boşaltma sürecine girdi. Başta ateşi yakmak adına kıvılcım oluşturuldu fakat kıvılcımı harlayacak şeylerin ardı gelmedi, yazıktır.

Önümüzde Newco Rangers gibi bir örnek var ve Beşiktaş'ın bu mali tablosunu görüyoruz. Yapılanları görüyoruz. İnsan korkmadan edemiyor ne yazık ki. Bu şekilde gidilmesi ya iflas bayrağının dalgalanması ya da ufak yasa ve tüzük değişiklikleri ile önünde "Emirates" yazan bir forma anlamı taşımakta. İkincisi beni daha çok korkutuyor üstelik. Yaş itibari ile "Bana çocukluğumun Beşiktaş'ını verin!" diyemiyorum fakat babamdan miras kalan bu değeri çocuklarıma gururla aktarabileceğim şekilde bırakın kafi, diyebiliyorum. Devrimi diline dolayıp devrim yapabileceklerini düşünen insanlara da sadece gülüyorum. Önce yürek sonra vizyon gerek ve ne yazık ki bu takım size muhtaç. Taraftarın en büyük hatası da bu büyük kulübü sizlere muhtaç etmek.

Velhasıl kelam korkuyorum efendim. Hem de hiç olmadığı kadar.

NOT: Fikret Orman'ın kulüp dışındaki büyük dostlarından olan Yıldırım Demirören için Ernst&Young Denetim Şirketi'ne yaptırdığı denetlemeden ne çıkacak çok merak ediyorum ya da çıkmayacak mı desek?


Ufuk Tolga Aldırmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...