Diego Simeone'nin Atletico Madrid'in başına gelmesi de buna benzer bir şeydir benim gözümde. River Plate'in yaşadığı genel düşüş itibari ile istifasını yönetime sunmuştu. Basit bir biçimde dönemin yöneticilerinden Rodolfo Cuina da kabul ettiklerini basına açıklamıştı. Ardından Atleti'deyken hocalığını da yapmış olan Gregorio Manzano'nun yerine teknik direktör oluyordu. Fırtınanın başlangıcı da işte tam olarak bu nokta oluyor.
Geldiği andan itibaren biraz abartılı bir biçimde "hafif devrimcilik" ve paçalardan akan bir karizma ile takım üstünde hakimiyeti kurdu. Futbolculuk dönemindeki o sert ve yılmayan mizacı da haftalar geçtikçe empoze etti. Takım, ligde inişli çıkışlı oyunlar oynasa da UEFA Avrupa Ligi'nde muazzam yol kat etti ve malumunuz kupayı aldı.
Dün gece çizgiyi biraz daha "aştılar". Şampiyonlar Ligi şampiyonu ve ligde daha henüz gol bile yemeden liderliğe oturan Chelsea'yi tam anlamıyla sürklase ettiler. Fırtınayı da tam anlamıyla kopardılar. Öyle ki Falcao'nun üstün insan becerileriyle birleşince bu takımın hakikaten iyi bir seviyeye çıkabileceğini gösterdi bize, Diego Simeone.
Fırtına sürer de bu başarı ligde devam eder mi? İlk ikinin sahipleri hala o meşhur "dönen koltuklarında" oturuyorlar. Ligde oligark onlar. Bugün bir "oligarkı" devirmiş olabilirsiniz fakat Real Madrid ve Barcelona ikilisi hiç mi hiç O'na benzemez, malumunuz. Ne olursa olsun Simeone ve ekibi millilerimizle birlikte tarafımızdan muazzam bir sempati kazandı. Dünya genelinde de böyle olduğu aşikar. Güzel oyun karşılıksız kalmaz vesselam.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder