Ne yalan söyleyeyim Şampiyonlar Ligi'ni her şeyiyle özlemişim. Euro 2012 gibi hiç de fena sayılmayacak bir turnuva bile benim nazarımda Şampiyonlar Ligi'nin yerini tutmuyor. Zevk meselesi sanırım. Yine de dünyanın en büyük futbol organizasyonlarının başında Şampiyonlar Ligi'nin geldiği gerçeği su götürmeyen cinsten.
Real Madrid kötü oynuyor, Cristiano Ronaldo'nun sorunları var, ligde sekiz puan gerideler vs. derken bambaşka bir arenada Jose Mourinho'nun da söylediği gibi DNA'larını hatırladılar ya da tekrar kazandılar. Manchester City onlara yeniden kim olduklarını adeta hatırlattı.
Öyle bir son on beş dakika oynandı ki uzun zamandır -en azından yeşil sahada- bu denli bir heyecan yaşamamıştık sanırım. İlk yarının vasatlığını da düşünürsek suyun içine atıp eritilen kalsiyum sandoz gibi zevkle içilen bir ilaç gibi geldi bu son on beş dakika. Başa saracak olursak iki teknik adamın da taktik savaşı diye nitelendirebileceğimiz bir giriş ile başladık. Ronaldo'nun Maicon'u -hey gidi koca Maicon- deyimi yerindeyse dumur etmesi ve Joe Hart'a takılan şutları akıllarda kalan durumlar oluyordu. Raphael Varane, Michael Essien ve karşı tarafta da Matija Nastasic gibi sürpriz sayılabilecek hamlelerle başlanması aslında asıl olaya hazırlık safhası gibiydi. İkinci yarıda Yaya Toure'nin müthiş adımları golü hazırladı. Ardından Real Madrid orta sahasında yaşanan o "yeteneksizlik" problemi de önce Mesut Özil sonra da Luka Modric hamlesi ile çözülmek istendi. Bir de Gonzalo Higuain'in vurdumduymaz oyununa dayanamayıp Karim Benzema'yı oyuna alan Mourinho tam anlamıyla fişi çekecekti. Yerinde hamleler öyle veya böyle işi kolaylaştırdı. 2-2'lik beraberlik yakalandıktan sonra Ronaldo'nun topu alıp santraya gitmesi de önemli bir nottur bana kalırsa ve Mourinho'nun sevinci...
Grubun diğer mücadelesinde geçen yıl yine Şampiyonlar Ligi'nde düşük performansı neticesinde eleştirilen Borussia Dortmund, Ajax'ı ancak maçın sonunda gelen golle yenmeyi başardı. Hakikaten çok cins bir durum. Borges diye tanıdığımız sevgili Orhan abinin Hayatım Futbol'a yazdığı grup değerlendirme yazısında altını çizdiği "tam saha presin etkileri" sanırım ciddi oranda bu takımı etkiliyor. Üzerine daha çok eğilmek gerek. Grubun kalan karşılaşmaları bu açıdan çok ilgi çekici olacak.
Gecenin diğer karşılaşmalarında ise sanırım en büyük sürpriz hepimiz için Malaga'nın farklı galip gelmesi oldu. Manuel Pellegri'ni hakikaten önemli bir iş çıkarıyor. Isco'nun oyunculuğuna da gün geçtikçe daha fazla hayran kalacağımız da aşikar. Diğer maçta Milan'ın Anderlecht ile berabere kalması Massimiliano Allegri'nin sonunu getirir mi beraber göreceğiz. San Siro'nun boşlukları açıkçası içimi acıttı. Ayrıca diğer grupta Younes Belhanda ve Lucho Gonzalez'in güzel performansları da kişisel ego tatminim açısından çok önemliydi. Sağ olsunlar işlerini iyi yaptılar.
Yarın Galatasaray'ın sahaya çıkacak olmasıyla çok daha ilginç bir gün yaşayacağız tahminimce. Bu arada yarın için favori maçım: Chelsea-Juventus...
NOT: Seni unutmadım İbra... Yeni bir rekorun daha sahibi kendileri.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder