Şampiyonlar Ligi'ni geçtik sırada Avrupa Ligi'nin ilk günü vardı. Gece geneli itibari ile güzeldi. Fenerbahçe istediğini alamadı fakat oyun anlamında çok büyük bir sorun kesinlikle yok. Zihniyet... Şüpheli. Hemen maça geçelim.
İlk dakikadan itibaren başlayan Marsilya atakları hızlı, seri, çok adamla ve bilinçli bir biçimde soldan gelişiyordu. Volkan Demirel'in parmaklarının ucuyla çeldiği top açıkçası Marsilya'nın niyetini belli ediyordu. Elie Baup'un Andre Pierre Gignac, Benoit Cheyrou ve kardeşlerden Jordan'ı yedek kulübesinde oturtması insanlara geride bekleyeceğini düşündürtmüştü. İşin doğrusu bu karar direkt olarak akıcı hücum ve görece hataya meyilli Fenerbahçe defansını "dumur" etmek için verilmiş bir karar gibiydi. Oyun üstünlüğünün elde edildiği dakikalarda skor tabelasına dökülemese de bu amaca uygun bir oyun oynandı. Fenerbahçe ilk baskıyı def edip oyunu dengeledi. Marsilya'nın önde baskısı ile birlikte temponun artması her iki taraf adına da sol kanadı kullanmayı teşvik ediyordu. Jeremy Morel'in kanadı Mehmet Topuz-Gökhan Gönül ikilisi ile rahatça kullanılıyordu fakat efektiflik sağlanamadı. İlerleyen dakikalarda ise basketbol kültürüne ait o "ikili oyunlar" oynanmaya başladı. Özellikle Marsilya bunu Fenerbahçe defansı veya orta sahasının arkasına top sarkıtmak adına uyguluyordu. Beceriyorlardı da. Fenerbahçe için bu oyunlar genelde pas arasıyla kesilse de gol ironik biçimde bu şekilde geldi. Bir nevi kendi silahıyla vurma olayı denebilir. Leyti N'Diaye'nin sakatlanması ile de geçilemeyen stoper ikilisi sorunu otomatik olarak çözülecek gibi duruyordu fakat Rod Fanni'nin oraya geçişi ve Nicolas Nkoulou ile uyumu sorunu devam ettiriyordu.
İkinci yarıya Tarantino filmlerinin kanlı vahşeti gibi ızdırap verici bir Marsilya baskısı ile başlandı. Taraftarın son 3-4 senedir belki de -ceza alınsa bile- yaptığı en iyi işlerden biri o meşalelerin yanması olabilir. Oyunun soğuması ile Alex'in golünün gelişi paralel oldu. Alex'in "header" özelliğini bir kez daha hatırlamış olduk. Gol daha soğumadan Alex-Cristian değişikliğinin gelmesi Alex'in yüzünden okunduğu gibi gereksiz bir hamle oluyordu. Marsilya'nın -mutlaka fark etmişsinizdir- golden sonraki bir on-on beş dakikası haybeye geçti. Bu süre zarfında Alex olsa ya da -bir adım öteye taşıyalım- muhteşem bir kontra atak silahı olan Moussa Sow çıkmamış olsa üçüncü golün gelmesi iş bile olmayacaktı. Burada ciddi anlamda planlanmış teorik iki değişiklik vardı. Teoride yanlış olmayabilir ama uygulanış son derece yanlıştı. Sezon başında yazdığım Fenerbahçe girizgahında defalarca belirttiğim gibi Aykut Kocaman'ın takıma ket vuruşları böyle önemli maçlarda belli oluyor. Aykut Kocaman'ın ilk senesinden beri bunları savunan bir kişi olarak çok laf yememe rağmen Fenerbahçe'nin çizgisinde olan en koyu Aykut Kocaman fetişi sahibi insanların bile benimle aynı fikirleri paylaşmaya başlaması açıkçası ciddi anlamda bundan nefret etsem bile "ben demiştim" demekten haz almama sebep oluyor.
Maçın geri kalanı malum. Ligdeki gollerinin büyük çoğunluğunu son on beş dakikada atan Marsilya iki golü daha ortaya sıkıştırdı. Zaman olsa üç de gelecekti. Bunca yatırımın Kocaman tarafından hunharca harcanması beni en çok sıkan noktalardan bir diğeri fakat "tek adam" Aziz Yıldırım'ın sözleri Aykut Kocaman'ın bu sezonu da rahatlıkla çıkartacağının göstergesi.
Grubun diğer karşılaşmasında AEL deplasmanında Mönchengladbach baskın oyuna rağmen işi temdit penaltısına bıraktı. Top kaleye "girmeyince" de Almanlar Kıbrıs'ta iki puanı bırakmış oldu ve Fenerbahçe'ye "Sıkıntı yok" mesajı verildi. Mönchengladbach'ın formunu tutturamaması Fenerbahçe için ciddi bir avantaj.
Gecenin diğer karşılaşmaları da son derece sürprizliydi. Beni en çok şaşırtan Maribor'un Panathinaikos'u 3-0 gibi net bir skorla geçmesi oldu. Bir alt basamakta ise Neftchi'nin Sırbistan'dan puan çıkarması oldu. Bir alta daha inince de Maritimo'nun Newcastle'a yenilmemesi çok ilginç geldi.
Temsilcimiz Emre Belözoğlu'nun oynadığı maçta son şampiyon Atletico, Hapoel'i 3-0 ile geçerken Emre'nin %92 pas oranıyla oynaması altı çizilesi bir madde.Aynı zamanda asistini de yaptı. Liverpool'da da Nuri Şahin ilk asistine imza atmış. Genç kadro ile çıktıkları maçta deplasmanda Young Boys'u 5-3 ile devirdiler. İspanyol "wonderkid" Suso da ilk on bir çıkma şansı elde etti.
NOT: Dikkat edilesi oyuncular diye lanse ettiğim oyuncular fena performans göstermemişler. Özellikle Napoli'nin yeni forveti Eduardo Vargas... Gerçekten benim adıma sevindirici.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder