Öğrenciyim. Neticesinde bazen -pek alışık olmasam da- ödev konusu seçmek ve onu kağıda dökmeniz gerekiyor. Uluslararası Sosyal Politika dersim için seçtiğim ödev konum: Sporda şiddet. Buraya da aktarayım dedim. İlgisini çekene.
"Geçtiğimiz günlerde derbi olarak nitelendirilen
Fenerbahçe-Galatasaray müsabakasının ardından maçtan dönen Burak Yıldırım’ın
kalbinden bıçaklanıp öldürülmesi ile spor müsabakaları ve sonrasındaki şiddet
tekrar ayyuka çıktı. Toplumumuzda oluşan birçok örnekten sadece biri Burak’ın
öldürülmesi idi. Öyle ki Burak taktığı kaşkol yüzünden karşı tarafın kinine
maruz kalarak ortada bir durum yok iken öldürülecekti.
Spor, dünya üzerinde birçok sebep ile insanların bağlandığı
bir olgudur. Sporun dünyamızda çeşitli yansımaları vardır. Olimpiyat tarihinden
de anlaşılacağı gibi başlarda toplumların kaynaşması ve birlik, beraberlik
duygusunun pekiştirilmesi sebebi ile üstünde uzlaşılacak bu etmen gün geçtikçe
evrim geçirecektir. Özellikle günümüzde liberal toplumların gelişimi ve
kapitalizmin yansıması olarak endüstriyel yaklaşım sporun çeşitli kesimler
tarafından kullanılması için büyük bir araç olacaktır. Bunun en büyük
göstergesi çeşitli dönemlerde sporun politika ve ideolojilerin bir reklam
panosu misali kullanılmasıdır.
Kitleleri peşinden sürükleyen spor, toplumların özünü
oluşturan ögelerden biridir. Bundan ötürü sosyolojik incelemeler yapılırken
toplumların fazlaca ilgi gösterdiği spor dalları irdelenmektedir. Ülkemizdeki
spor anlayışını toplumsal olarak ele almamız gerekirse öncelikle futbol dalını
ele almamız gerekmektedir. Devlet tarafından desteklenen spor daha doğrusu
futbol kulüpleri, çoğunlukla “Kamu Yararına Dernek” statüsünde ele alınmaktadır.
Bundaki en büyük etmen ise kulüplerin sahip oldukları taraftar kitlesidir. Bu
taraftar kitlesi çeşitli psikolojik ve sosyolojik incelemelerin ortaya koyduğu
gibi çeşitli sebepler ile kulüpleri destekleme yolunu seçmektedirler. Örneğin
köyden kente olan göçün en önemli örneği olan Anadolu’dan İstanbul’a göçün
bireylerde yarattığı ait olma hissiyatını verebilecek en önemli olgu bu spor
kulüpleridir. Bunun yanında bireyler takımları ile kendilerini öyle
özdeşleştirirler ki gerek kulüplerinin yöneticileri gerekse de sporcularını
birer rol model olarak benimseyebilmekte, onlarla yeri geldiğinde birer gönül
bağı kurmaktadırlar. Bu durumun getirisi olarak ahlaki değerleri ve bu bilinci
kulüpleri ile paralel biçimde geliştirme gelecektir. Öyle ki gün geçtikçe bu yaşanan
süreç bambaşka bir boyuta taşınacaktır. Nesiller, bu durumu iyice abartacak ve
rakip olgusunu düşman olgusu ile karıştıracaktır. Takımlarına karşı
besledikleri duygu şehvetle artarken rakibe karşı iyiden iyiye kin güdülmeye
başlanıp gerçek dünyanın doğrularını görebilmekten aciz olacaklardır. Bu
durumun oluşmasında çeşitli birey dışı sebeplerin de etkisi olacaktır. Yine
örnek olarak kitle iletişim araçları paralelinde yazılı ve görsel medyadaki
bilinçsiz yol göstericiler, yukarıda belirttiğim gibi yöneticiler ve sporcular,
müsabakaların karar veren merciileri(hakem vb.) ve hatta kural
koyucuların(federasyonlar vb.) dahi bu durumu etkilediği son derece açıktır.
Bu durumun neticesinde gün geçtikçe büyüyen kulüpler çeşitli
spor dallarına el attılar. Amatör branşlar olarak nitelendirdikleri futbol dışı
şubelerin gün geçtikçe artması yukarıda bahsettiğim kendini taraftar olarak
addeden kesimin ilgisinin de diğer spor dallarına kaymasına sebep oldu.
Ardından gelen takım destekleme düşüncesi rakibe karşı olan nefret ve kin ile
birleşince özellikle üç büyük kulüp olarak nitelenen kulüplerin olduğu her spor
dalı müsabakasında irili ufaklı çeşitli şiddet olaylarının oluşmasına sebep
oldu. Önceleri “Beyefendi sporu” olarak nitelendirilen Basketbol dalına kayan ilgi
ile bu müsabakalarda oluşan şiddet ile kanıtlandı. Daha sonraları ise bu durum
Tekerlekli Sandalye Basketbol’una kadar uzandı. Müsabakaların oynandığı alanın
dışında başlayan olaylar gün geçtikçe alan içine kaymaya başladı. Sporcuların
da bu nefret ve kin tutulan ortama bir nevi ayak uydurması ile olaylar
normalleşti. Bu süreç, neticesinde Burak Yıldırım’ın öldürülme olayına kadar
gelecekti.
Bu şiddetin en büyük nedeni kitlelerin toplumdaki öfke
birikimlerini en uygun olarak spor organizasyonlarında dışa vurabilmeleriydi.
Toplum içinde yaşanılan çeşitli olaylar, siyasal yöneticilerin tutum ve
davranışları, günlük hayatta bireylerin yaşamaya maruz bırakıldığı ezilmişlik
duygusu; kendileri gibi insanları buldukları tribün gibi ortamlarda bu öfke
birikiminin boşaltılabilmesini sağlayacaktı. Üstüne üstlük bir de yukarıda
bahsettiğim o toplumların liberal gelişimi ve kapitalizmin gün geçtikçe artan
şiddeti neticesinde insanlara dayatılan kazanma mantığının da yerleşmesi ile
günlük hayatta elde edilemeyen birçok şey kısa yoldan kulüpler üzerinden tatmin
olabilme güdüsü de taşımaktadır.
Rahatça dışa vurulan bu öfkenin, rahatlık kısmının yok
edilebilmesi için devlet tarafından çıkarılan bir yasa mevcut. Buna karşın bu
yasanın ne kadar uygulanabildiği ise büyük bir soru işareti. Uygun alt yapının
ve kalifiye kolluk kuvvetlerinin oluşturulmaması yasanın uygulanabilmesi
önündeki en büyük engel. Bu noktadan ve yukarıda saydığım sebeplerden ötürü de
anlaşılabileceği gibi bu şiddetin oluşması daha doğrusu bu noktalara varmasının
en büyük sebebi devlet olarak göze batmakta. Devletin belli başlı konularda
pasif kalması ve toplumda yeterli spor ahlakının oluşabilmesi için gerekli
adımları atmaması en büyük sebeptir. Spor ahlakının futbol tribünlerinden
çıkarılıp gelişmiş spor ülkelerinde olduğu gibi alt yaş kategorilerindeki
çocukların spora teşvik edilmesi ile bu çocuklara devredilmesi şiddetin yok
edilmesi anlamına gelecektir. İşte bu noktada alt yapı yatırımlarının artması
uzun vadede sorunların çözümü anlamına gelecektir. Bunun yanında elzem olan şey
ise vatandaşların bir şekilde refahının yükseltilmesidir."
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder