Direction Nationale du Contrôle de Gestion yani dilimize
Ulusal Yönetim Kontrolü Müdürlüğü şeklinde garip bir biçimde çevirebileceğimiz
olan kurum Fransız futbolunda büyük önem arz etmekte. 1984’te kurulan bu
organizasyon Ligue de Football Professionnel (LFP)’e bağlı bir kurumdur.
Kabaca, ülkedeki profesyonel futbol kulüplerinin hesaplarını inceleme ve
denetleme hakkına sahip olan kuruluştur diye açıklamak yanlış olmayacaktır. Kulüplerin
kaynaklarını verimli kullanmasını sağlayan, belirli sınırlar çerçevesinde
gerekli olan düzeni sağlayan, kural ihlali yapan kulüplere yaptırım uygulama
hakkı gibi görevleri ve sorumlulukları olan kurumun en büyük amacı Fransız
futbolunda “ahlaki” bir düzen oluşturup bunu korumak.
Her futbol sezonu sonunda kurum, kulüplerin hesaplarını
inceler. Kulüplere belirlenen ölçütlerin dışına çıkıldığı takdirde transfer
ambargosundan tutun da küme düşürülmeye kadar çeşitli cezaları verme yetkisi mevcuttur.
Liglerdeki takım sayısını belirleme gücüne dahi sahip olan bir kurumdan
bahsettiğimizin altını çizelim.
2007 yılında Fransız Spor Bakanı Bernard Laporte’un eşit
koşullarda yarışılması için tüm kıtaya bu programın uygulanması gerektiğini
iddia etti. Kamusal yükümlülükleri olan
bu kurumun aslında bir nevi UEFA’nın Finansal Fair-Play düzenini yürürlüğe
sokmasına rol model olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır.
Yıllardır Fransız kulüplerini Avrupa’nın üst düzey
arenasında göremiyoruz. Bu yıl Paris Saint-Germain’in Şampiyonlar Ligi’nde
çeyrek final oynaması Fransızlar tarafından önemli bir başarı olarak
sayılmakta. Belki böylesine bir yatırım için pek büyütülecek bir başarı değil
lakin Fransızlar’ın uzun yıllar boyunca süreklilik kazanmış bir başarı serileri
olmadığını göz önünde bulundurmamız gerekmekte. Yukarıda bahsini geçirdiğim Direction
Nationale du Contrôle de Gestion kulüplerin para harcama eğilimlerine ket
vurmakta. Araplar’a satılan PSG’nin harcadığı para neticesinde bu başarının
gelmesi tesadüf değil. Bu aşikar.
Uzun yıllardır Avrupa transfer piyasasında büyük meblağlar
harcamayan Fransızlar aslında çok güzel bir bütçe dengesi örneğini teşkil
ediyor. Bunun yanı sıra Marsilya’nın Lucho Gonzalez’e, Olympique Lyon’un da
Lisandro Lopez’e harcadığı yüksek bonservis bedellerinin acısı şu an çıkmakta. İki
kulübün ortak noktasının stadyumlarını yenilemek olduğunu da unutmayalım,
önemli ayrıntıdır.
Direction Nationale du Contrôle de Gestion’un direktifleri
doğrultusunda genç yetenekleri sürekli olarak ihraç etmek durumunda kalan
kulüplerin Avrupa’da pek tutunamaması ve liglerin de cezbedici olmamasının
aslında başat unsuru kurum oluyor dersek yanılmayız. PSG’in arkasından Monaco’nun
da Rus patronlarının yatırımları neticesinde Ligue 1’e yükselmesi ve yapılacak
yatırımı düşününce yavaş yavaş ilgi odağı olunması iş değil. Bunun yanında
Falcao gibi yıldızların da Monaco safına katılacağı kulislerde konuşuluyor.
Bunun anlamı daha çok yıldız demek. Prenslik yasaları ile yönetilen Monaco için
Fransızlar zaten kazan kaldırmış durumda. Federasyon 200 milyon Eurolar’ı bulan
vergiyi istedi. Bu iş sürekli hale gelir mi bilinmez lakin ucu Direction
Nationale du Contrôle de Gestion’un yok edilmesine ya da kurallarının daha
elastik hale gelmesine kadar dayanırsa da hiç şaşırmam.
Elbette ki ben de her “endüstriyel futbol” karşıtı romantik
gibi Arap ya da Rus sermayesinin futbolun içine fazlaca girmesine karşıyım.
Buna karşın kendi ölçütleri ve markalaşma değerini yükseltecek olan bir Ligue 1’e
hayır demeyeceğimi de peşinen belirteyim. O yüzden şu an keyifli bir biçimde Ligue 1’in alacağı
hali beklemekteyim. He, unutmadan belirteyim, Avrupa’nın en fazla borca sahip
olan takımlarına bir göz atın isterim. Tık lütfen. Bunun yanında bir de Bayern
örneği var ki Fransızlar’ın bunu uygulamasını yeğlerim pek tabii.
NOT: Lyon'un Avrupa başarılarını görmezden gelmedim. Olaya büyük fotoğraftan bakıyoruz.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder