27 Şubat 2012 Pazartesi

Aynı Ailede Hem Hüzün Hem Sevinç

İngiltere Lig Kupası'nın bu yılki finalinde Liverpool, Cardiff ile karşılaştı. 1-1 eşitlikle biten mücadele uzatmalar sonucu 2-2'lik beraberliğe sahne oluyordu. Penaltı atışları sonucu 3-2'lik galibiyeti alan Liverpool kupaya uzandı. Akıllarda kalan sahne ise aşağıda. Bir tarafta Liverpool'un efsanevi kaptanı diğer tarafta ise kuzeni Anthony Gerrard. Penaltılarda Liverpool'un zaferini garantileyen penaltıyı kaçıran da Anthony. Futbol garip oyun değil mi? Teselli ediş de güzel.


Ufuk Tolga Aldırmaz

26 Şubat 2012 Pazar

"Şu An İtibari İle" Emekçiler

Zorla da olsa geçilen geçen senenin UEFA Avrupa Ligi finalisti ve geçen hafta alınan Gençlerbirliği galibiyeti ile hayata geri dönen bir Beşiktaş var diyorduk. Kötü futbol da olsa kazanmayı bilen bir takımın varlığı önemlidir. Derbi öncesi teselli olunan tek konuydu. Öteki tarafa geçtiğimizde lig lideri olan ve rakibiyle on bir puan gibi bir farkı bulmuş bir takım. Hangi taraftan bakarsak bakalım iki takım adına da zor, izleyenler açısından ise zevkli geçmeye aday bir mücadele idi.

Carlos Carvalhal sakatlıklar ve cezaların el verdiği ölçüde “ideal” bir kadro çıkarmıştı.  Can sıkıcı olan nokta ise son haftalarda bu –sakatlıklar ve cazalar el verdiği ölçüde- ibaresini haddinden fazla kullanmam. Fatih Terim ise kadro genişliği anlamında en parlak skalaya sahipti. Beşiktaş’ın kanatlardaki üstünlüğünü hesap etmiş olsa gerek, Engin ve Emre ikilisini kanatlara yerleştirmişti. Bu kısımda belki Riera, forvet mevkiinde ise belki Baros ile başlanılabilirdi. Tabii yabancı kotasını da hesaba katmak gerek.

Belirttiğim gibi zevkli bir şekilde başladı mücadele. Galatasaray’ın genelde sahip olduğu topları alıp hızlı bir şekilde hücuma çıkıp pozisyon arayan bir Beşiktaş vardı. Aynı şekilde Galatasaray’ın kendi yarı sahasında istediği kadar pas yapmasına izin veriyordu lakin orta saha çizgisinin kendi kısmına geçildiği anda pres başlıyordu. Basketbol terimi ile “half-court press” uyguluyordu siyah beyazlılar. Fernandes’in yokluğu neticesinde de Veli-Ernst-Necip üçlüsü kendi yarı alanlarından top çıkarmayı bir türlü beceremiyordu. Almeida’nın serzenişleri o bölümü anlatan bir enstantane idi. Galatasaray ise bunu lehine çevirip tüm dönen topları kendilerinde toplamayı bildi. Nitekim baskıyı gittikçe arttırdılar. Golün bu şekilde değil de Melo’nun efektif uzun topunu kafasıyla indiren ve Simao-İsmail ikilisini hatalar zincirine iten Eboue’nin asistiyle gelmesi de ayrı bir ironiydi. Simao-İsmail ikilisinin yaptıkları daha doğrusu yapamadıkları ilginçti. Bir topu kornere veya taca atmak bu kadar çetrefilli bir iş olmasa gerek. Golden sonra geriye yaslanan bir Galatasaray vardı. Topu, top yapamayan rakibine teslim etti. Carvalhal’in direktifleri neticesinde olsa gerek bütün topları kanatlara indiriyordu Beşiktaş. İşe yaradı dersek yanlış olur. Cılız ataklar ve kontralar ile gol girişiminde bulunuldu. Galatasaray ise oyunu tam anlamıyla rölantiye almıştı.

Soyunma odasından çıkıldığı an itibari ile Beşiktaş klasik bir biçimde daha hırslı ve istekli bir biçimde oynamaya başladı. Yüklenmelerin sonucunda Quaresma’nın karambolde boş kaleyi karşısına almış olan Toraman’ı bulmasıyla durum eşitlendi.  Akabinde, ilk yarı Egemen’in sakatlığı ile sahada yer alan Sidnei’in bariz bir şekilde ağır kalması sonucu Melo ofsayt taktiğini mükemmel bir biçimde delerek golü buldu. Bu golde Selçuk’un payını da yememek gerek. Mükemmel bir pas ve mükemmel bir koşu… Carvalhal aleyhte gelen sayıdan sonra hamle şansına sarıldı ve İsmail-Pektemek değişikliğine gitti. 4-4-2 düzenine geçilirken aynı zamanda Veli sol bek mevkiine kayıyordu. İşte bu değişiklik maç içine direkt etki eden bir değişiklik oluyordu. Rakip stoperleri sürekli meşgul edip bozan Almeida’nın yanına ondan daha hareketli ve top tekniği olan bir santrafor girince işler Galatasaray adına sarpa sarıyordu. Alan paylaşımı daha basite indirgenince Necip-Ernst ikilisi daha çok ön plana çıkıp rakip orta saha oyuncularını sürekli rahatsız ediyordu. Bunun sonucunda Fatih Hoca Melo’yu çıkarmak zorunda kaldı. Yine kapılan bir top sonucu Quaresma’nın ayağından çıkan orta Semih’in ters müdahelesi sonucunda Galatasaray ağlarına gidiyordu. Eşitlik sayısından sonra Galatasaray topun tek hakimi olup Beşiktaş’ı tam anlamıyla boğdu. Yine top çıkarmakta zorlanan Beşiktaş, ani ataklarla sonuca gitme peşindeydi. Nitekim tekrar Quaresma’nın yapmış olduğu orta ile Almeida’nın arka direkte bomboş pozisyonu harcaması geri dönen atakta Galatasaray lehine tabelayı değiştiriyordu. Elmander, 3-2…

Eboue’nin ilk yarıdaki performansı göz dolduran cinstendi. Carvalhal’den defalarca özür dilemesi ise çok hoş hareketlerdi. Aynı şekilde ikinci yarı oyuna giren Riera’nın etkisi Galatasaray adına son derece pozitifti.  Beriki tarafa gelirsek Ernst-Veli ikilisi her zamanki gibi mücadeleleri ile mükemmel oyun ortaya koydular. Ernst’in Quaresma adına yapmış olduğu hareket ise durumun vehametini gösteren cinstendi lakin geldiğinden beri belki de en kötü maçlarından birini çıkaran Quaresma’nın iki golü oluşturan şahıs olduğunu da unutmamak lazım. Melo’ya da değinmeden geçemeyeceğim. Gördüğü sarı kart olmasa daha iyi bir oyun sergileyebilirdi. Kafasına geçen bir tasma gibiydi o kart. Onu Beşiktaş’tan daha çok kartın kudreti durdurdu.

Galatasaray bu galibiyet ile emin adımlarla şampiyonluğa yürüyorken Beşiktaş ise tam tersine umutlarını toprağa gömüyordu. Şu an itibari ile Beşiktaş’ın şampiyon olma şansı çok çok düştü. Galatasaray bir rakibini ekarte edip diğerine kafayı çevirdi. Fenerbahçe'nin deplasman karnesini ve Galatasaray’ın formunu düşünecek olursak Fenerbahçe’nin dönüşü sürpriz olacaktır. Play-Off’un zevki sanırım derbi zevki olarak yaşanacak.

NOT:Bir forma aldığımda arkasına futbolcu ismi yazdırmazdım. Neme lazım ilginç şeyler olabilir falan fiştan diye. Bu geleneği Fabian Ernst ile yıktım. İyi ki de yıkmışım. Helal olsun Fabian!

Ufuk Tolga Aldırmaz

24 Şubat 2012 Cuma

Panyalı Gol #2

Temsilcilerimizin UEFA Avrupa Ligi mücadeleleri, Galatasaray-Beşiktaş derbisi, A milli takım aday kadrosu, Avrupa'daki derbi mücadeleleri,Euroleague temsilcilerimizin mücadeleleri, Fenerbahçe Ülker-Beşiktaş Milangaz derbisini bu hafta konuştuk...




22 Şubat 2012 Çarşamba

Tanıdık Yüzler, Tanıdık Tatlar


Buradaki isimlerin çoğunu tanıdım dersem yalan söylemiş olurum. Aşina olduğunuz yüzler hemen fark edilecektir. Lakin o maskeli küçümenin Messi olduğunu yazmam lazım. Ayrıca bu fotoğraf Copa Catalunya finalinden çekilmiş. Alt yaş kategorisi tabii ki. 

NOT: Gabriel Piko fotoğrafıdır. Emeğe saygı...

20 Şubat 2012 Pazartesi

Yıldırım Demirören ve Hollandalılar

Aşağıda göreceğiniz fotoğraf üç Hollandalı'ya ait. Tanımışsınızdır mutlaka da ben ukalalığımı yapayım. Soldaki Münih'in şu sıralar problemleriyle anılan ismi Robben, ortadaki sihirli bücür Sneijder, sağdaki de Gunners'ın kaptanı. Eskilerden bir fotoğraf. Yüzde güzel bir sırıtış, bir tebessüm oturtan cinsten.
Diyeceksiniz ki şu fotoğrafla Yıldırım Demirören'in ne alakası var? O da üstteki paragrafın son cümlesinden geliyor işte. Şu fotoğrafın yarattığı tebessümü bir kez olsun şu suratta yaratamadan gidecek inşallah. Sevinsek mi üzülsek mi? Seviniyoruz vesselam...

NOT:Bu aralar her şeyi bu konuya bağlasam da siz fotoğrafa kilitlenin. Quaresma, Ronaldo, Maniche üçlüsüne yaklaşamasa da(!) hoş bir anı fotoğrafı olmuş.

19 Şubat 2012 Pazar

Beşiktaş 3-2 Beşiktaş

Ligin bunalım yaratan sonuçlarından sonra alınan Braga galibiyeti camia üzerinde olumlu bir hava yaratıyordu. Gençlerbirliği mücadelesi de her şeyin “normale” dönmesi için ligin önemli bir ayağıydı. Ligin en iyi top oynayan veya en azından buna çalışan ekiplerinden olmaları bu maçı daha da önemli hale getiriyordu.

Carlos Carvalhal Simao’yu oynatmayarak Quaresma’yı yine deyimi yerindeyse hamal gibi taşıyordu. Defans kurgusunda özellikle Egemen’in olmayışı her şeyi sil baştan yapmaya yetiyordu diyebilirim. Bambaşka isimler ile bu mücadelenin oynanacak olması büyük bir handikap oluyordu. Fuat Çapa ise kısıtlı kadrosu ile harikalar yaratırken alıştığımız düzen ile oyuncularını diziyordu.

İlk yirmi dakika iki takım adına da acilen unutulmalı. Gerçekten kendilerine yakışmayan bir mücadele sahada idi. Özellikle dünkü Fenerbahçe-Sivasspor mücadelesini düşününce kesinlikle vasatın da altındaydı. Gelen hata ile golü bulan Gençlerbirliği biraz kıpırdandı. Buna rağmen Beşiktaş yine aynı şekilde devam ediyordu. Basitçe sıralayacak olursak: 

1.Dakikalar ilerledikçe statik kalma.
2.Fernandes dışında top yapma gayretinde olan oyuncu olmaması. 
3.Takım yardımlaşmasının en aza inmesi ve bir tek pas opsiyonunun bile zor oluşturulması.

Bütün bu etkenler bir araya gelince vasatın altındaki ilk yarı performansı normale dönüyordu.İkinci yarı Simao’nun girişi ile ileriye hareketlilik getirmek istedi Carlos Hoca. Etkisini de gördü. Baskı yapan takımı şans ile de olsa golü buldu. Daha sonra Pektemek’i oyuna sokarak hem ileride top yapma hem de pas opsiyonunu arttırma yoluna gitti. Bunda da başarılı oldu. Keza görenlerin şaşıracağı Almeida pasları geldi. Kesinlikle tesadüf değil. Baskısını sürekli kılan Beşiktaş Ekrem’in mükemmel ortası ile Almeida’nın kafasından ikinci golü buluyordu.  Golden sonra rahatlama sürecine giren Beşiktaş Cenk’in inanılmaz hatasıyla oyunun dengeye gelmesi neticesinde kendisine geliyordu. Ardından yine baskıyı arttırarak Fernandes’in güzel vuruşu ile üçüncü golü buluyordu. Maçın skoru da böylece tayin ediliyordu.

Üç puan lige tutunuş açısından son derece önemliydi. Ancak derbiyi ve puan farkını göz önünde bulunduracak olursak Fernandes’in cezalı duruma düşmesi, bir adım önde olan Beşiktaş’ı iki adım geriye götürüyor. Buna binaen Quaresma’nın formunu yavaş yavaş buluyor olması bu eksikliği kapatabilir zira Galatasaray’ın kanat problemleri aşikar.

Beşiktaş’ın bu kadar hata yapması da hiç normal değil. Adeta kendilerini yendiler. Son olarak da hafta içi Braga turunun geçilmesini diliyorum. Hem Beşiktaş hem de Türk futbolu adına güzel bir gelişme olacaktır.

Ufuk Tolga Aldırmaz

17 Şubat 2012 Cuma

Panyalı Gol #1-Podcast

UEFA Avrupa Ligi temsilcilerimizin maçları, Şampiyonlar Ligi mücadeleleri, Spor Toto Türkiye Kupası mücadeleleri, Jeremy Lin ve NBA All Star Weekend mercek altında...


14 Şubat 2012 Salı

"Şeytan Ayrıntıda Gizlidir"

Hepimizin bildiği gibi Beşiktaş çok kötü bir süreçten geçiyordu. Formsuzluk desek bir türlü ödenmeyen paralar desek başka türlü yönetimsel durumlar bambaşka türlü. Nereden tutsanız elinizde kalıyordu yani. Gün geçtikçe de kaosa sürüklenen bir futbol takımı ve camia vardı. Mete Düren’in de dediği gibi bu durumdan çıkmanın kestirme yolu direkt olarak bu maçı/turu kazanmaktan geçiyordu.

Rakip geçen senenin UEFA Avrupa Ligi finalisti ve son derece formda bir ekip. Liglerinde yedi maçlık galibiyet serisinin altısında gol bile yememiş bir ekip. Kadrolarını değerlendirmek çok gereksiz çünkü ciddi anlamda mükemmel bir ekipler.  Ülke futbolumuza hiç de yakın olmayan bir terim yani: Takım…

Carlos Carvalhal her zaman için maç planlamasını iyi yapan bir teknik adam oldu. Yine bugünkü on biri çıkarırken de bariz bir şekilde takımına maça göre şekil aldırdığını gösterdi(En azından Avrupa mücadeleleri için.). Net bir şekilde 4-1-4-1 dizilişi ile sahaya takımını çıkarıyordu. İlerideki birin adı  Quaresma olurken, defansın önündeki bir ise Ernst idi. Quaresma’yı fiziksel yetersizliğinin varlığına rağmen isminin büyüklüğü ve futbol oynama isteği için adeta ileriye salıyordu. Kanatlara deplase oluşu ve oralardan yaptığı zorlamalar da fena bir hamle olmadığını gösteriyordu. Aynı şekilde Ernst’i de resmen bir emniyet sübabı olarak kullanıyordu. Ufak bir örnek verecek olursak kanat beklerinden birinin hücuma çıkışı ile Ernst o bekin yerine doğru mıknatısla çekiliyormuşçasına kayıyordu.  Braga’ya gelecek olursak bilindik, klasikleşmiş on biri ile sahaya çıkıyordu. Özellikle Alan’ın kanadı olan sağ kanadı etkin bir biçimde kullanma çabasındaydılar.

İlk dakikalardan itibaren Braga topa hükmeden taraftı. Aslında onlar adına pek de alışıla gelmiş bir oyun düzeni değildi bu. Lig mücadelelerini saymazsak genelde oyunu dengede götürüp kontra-ataklardan rakiplerini vurmayı temel prensip haline getirmişlerdi. Herhalde bundan olsa gerek dakikalar ilerledikçe oyun dengeye oturuyordu. Beşiktaş’ın mental yenilgisini de göz önünde bulundurmak lazım. Dakikalar geçtikçe onlar da kendilerini hatırlamaya başladı. Quaresma’nın seriliğini kullanarak bulduğu pozisyoncuklar dışında Beşiktaş’ın atağı kırmızı karta kadar yoktu. Keza Braga’nın da öyle. Kırmızı kart ise maçın seyrini bariz şekilde değiştirdi. Beşiktaş Fernandes’i biraz daha öne atma imkanı buldu. Fernandes de topla buluşmalarını etkili kullanıyordu. Nitekim istenen gol de beklenenden erken bir şekilde geldi. Bu senenin klasiği olan kornerden…

Soyunma odasından skor ve sayısal avatanjla gelen Beşiktaş’ın oyunu beklemeye dayalı idi. Bekleyip vurmak diyelim. Aynı şekilde savunmadan ve düzeninden hiçbir şekilde ödün vermemenin avantajını Braga’nın kendi silahı ile vurdular. Fernandes’in aklıyla şekillenen kontra-atak sonucunda Beşiktaş Simao’nun ayağından ikinci golü buldu. Bunların sonucu rakip teknik adam Jardim’in yaptığı değişiklikler de cesaret açısından ayakta alkışlanacak bir durum. Beşiktaş’ın da ekmeğine yağ sürmüş oldu. Ancak Beşiktaş buna pek tenezzül etmedi. Rakibin üstüne gitse de o taarruz taktiğini akıllarından silmiş gibiydiler. Burada da Carvalhal devreye giriyor. Garantici kişiliği oyun planlarından ödün vermelerine el vermiyordu. Carvalhal demişken Carlos Hoca’yı tebrik etmek lazım. Tuttuğu takımı mükemmel analiz etmiş. Kendi kadrosunun da yapabileceklerini göz önünde bulundurup tabiri caizse haddini bilen bir şekilde takımını sahaya çıkarmış. Biraz bu taktik biraz da kırmızı kartın sayesinde Beşiktaş tur için mükemmel bir skor ile İstanbul’a dönüyordu: 0-2…

Bireysel olarak bakacak olursak Beşiktaş taraftarının adına şiir yazdığı Fernandes’i öve öve bitiremem. Ne diyelim. Taraftarın da dediği gibi “Tarikat kur müridin olalım…” Gerçekten istediğinde inanılmaz oynayabiliyor. Belalımız Quaresma’nın ise form tutması gerekiyor. Bu isimler dışında ise takım olarak Beşiktaş’ı kutlamalıyız. Kesinlikle mükemmel organize oldular. Özellikle Sivok-Egemen ikilisi takıma resmen defans yapmayı öğretiyor. Ernst’in de organizasyonuyla güzel bir takım oyunu oluşuyordu. Öteki tarafa geçecek olursak Marcio Mossoro’nun gerçekten alkışlanacak bir performansı vardı. Jardim’in yaptığı “ekmeğe yağ sürme” olayı da işte buradan geliyordu. Mossoro’nun çıkışı tümüyle Fernandes’i yalnız bırakıyordu. Öte yandan Alan’ın bu takımın her şeyi olduğunu görmemek elde değil.

Bitirmeden önce birkaç şey daha söylemeliyim. Mottolaşmış olan “Şeytan ayrıntıda gizlidir.” Sözünü öne sürüyorum. Hakem’in bu denli kart göstermeye meyilli olması gerçekte Beşiktaş’ın ekmeğine yağ süren şeydir. Hollandalı düdük sahibine ayrıca bir teşekkür etmeliyiz. Bu maç ve –inşallah gelecek- tur Beşiktaş adına gerçekten çok önemliydi.


12 Şubat 2012 Pazar

Bielsa İşi Sıkı Tutuyor

Aşağıdaki resimde başlıktan da anlayabileceğiniz gibi -tanımayanlar için- Bielsa var. Bielsa, Athletic Bilbao'nun teknik direktörü. Adam işleri o kadar sıkı tutuyor ki saha görevlisine bile taktik veriyor(!). Şaka bir tarafa Bielsa gerçekten de işini layıkıyla yapıyor...

9 Şubat 2012 Perşembe

Korkulan Oluyor

Sivasspor... Ligin özellikle ikinci yarı büyük sükse yapan takımı. Rıza Çalımbay'a yakışır oyunları ile Play-Off'u zorluyorlar. Kısıtlı kadrolarına rağmen güzel işler çıkarıyorlar. Aynı zamanda nereden bakarsanız bakın BA1L takımı dahi olsa bu mevsimde bu sahada oynamak her zaman handikaptır. Yine buna ek olarak Beşiktaş'ın Muhteşem(!) formsuzluğu da varlığını her geçen gün fazlaca hissettiriyor.Üç maç üst üste kaybetmiş bir takımın mental anlamda rahatlığa kavuşabilmesi için de işte böyle bir deplasmandan galibiyetle dönmesi gerekmektedir.

Carlos Carvalhal sakatlıklar, cezalılar dışında kalan futbolcu kümesinden gayet iyi bir ilk on bir çıkarmış. Buna ek olarak taktiksel düzende bir takım değişikliklere gitmiş. Bunlar kesinlikle artıdır. Rıza Çalımbay ise standart kadrosunu koruyup, Tanju'nun olduğu kanatta Grosicki silahını hazırda tutarak maça başladı. 

Maçı dakika dakika pozisyon analizi yapabilecek kadar izleyemedim ancak fazlaca fikir sahibi olacak kadar izlediğimi size temin ederim. O yüzden maçı ikiye ayıracağız. Golden önce ve golden sonra...

Gole kadar geçen sürede orta saha mücadele had safhada idi. Beşiktaş'ın kırılgan olmayan bir orta saha yapısıyla çıkması avantajlarına olup, ilerleyen dakikalarda git gide etkinliğini arttırmasını sağladı. Gelen pozisyonların hepsinde defansın arkasına atılan derinlemesine paslar etkili oluyordu. Bu da bize Carlos Carvalhal'in rakibini iyi analiz ettiğini göstermekte. Bunun yanı sıra Sivasspor da Enaramo ile etkin olmaya çalışırken etrafına bir-iki oyuncu daha sıkıştıramadığından etkin olamıyordu.Fernandes'in o kurtarıcı duran toplarıyla gol gelip Beşiktaşlı futbolcuları yüzlerinden de okunabileceği gibi rahatlatıyordu.

Golden sonraki kısım ki buna aslında ikinci yarı da diyebiliriz, Sivasspor'un daha baskın oynamaya çalıştığı bölüm oluyordu.  Beşiktaş ise kontra-ataklar ile etkin olma çabasındaydı. Bu planlar işlemedi ancak öyle bir dakikada Erman öyle bir gol attı ki işin rengi bambaşka bir hale geldi.

Kişisel performanslara bakacak olursak kesinlikle Mustafa Pektemek'in hakkını vermeliyiz. Onu marke etmeye çalışan her oyuncuyu çok zor durumlarda bıraktı. Forvetlerden gidiyormuş gibi olduk ancak Enaramo da Sivasspor adına önemli bir rol oynadı. O cüssede bir isimin o denli çabuk hareketleri beni her geçen gün daha da fazla şaşırtıyor doğrusu. Erman ise muazzam gollerle bezeli muazzam bir sezon geçiriyor, hakkını vermek lazım.Gel gelelim aynı zamanda bütün futbolcuları da böylesine rezil bir sahada oynamaya çabaladıkları için kutlamak lazım. 

Genele dönecek olursak Beşiktaş'ın böyle bir galibiyete ihtiyacı vardı. Olmadı. Üst üste dördüncü maçta kaybedilen puanlar... Gidişat hiç iyi değil. Korktuğum başıma gelecek sanırım. Tayfur Hoca kulübeye inmek için bir haber bekliyordur yönetimden.

5 Şubat 2012 Pazar

Sahada Tek Gördüğüm Şey:O

Özellikle derbi mücadelelerinde herhangi bir tarafın eksiği çok ise diğer tarafın favori olarak gösterilmesi gayet doğaldır. Beşiktaş'ta bu kadar eksiğin varlığında Fenerbahçe'nin de hele ki kendi sahasında oynarken favori gösterilmesi çok da abes değil. Ayrıca Fenerbahçe deplasmanı Türkiye'nin en zor deplasmanları sıralamasında bir numaradır. 34 maçtır yenilmeyip bu maç ile birlikte 35'e çıkardıkları "evinde yenilmezlik" serisi hiç de azımsanacak bir seri değil.

Kadrolara bakacak olursak Beşiktaş aşağıda göreceğiniz kadro ile mücadeleye çıktı. İlahi bir el mi diyeyim yoksa sakatlıklar/cezalılardan ötürü mi bilemediğim "zorunlu rotasyon" ile sahada yerini alıyordu Beşiktaş. Bana kalırsa Carlos Carvalhal elindeki oyuncuları en iyi şekilde harmanlamış. Bir ihtimal Toraman'ı sağ beke çekip Tanju'yu sola alarak Ersan'ı riske etmeyebilirdi ki çok şükür tekrar bir problemle karşılaşmadan mücadeleyi bitirdi.

Fenerbahçe tarafına geçecek olursak hepimiz tarafından bilenen o klasikleşmiş düzende çıkıp zaten gayet güçlü olan kadrolarında bari sırıtan santrafor bölgesine de Moussa Sow gibi önemli bir isimi ekleyerek mücadeleye çıkıyorlardı. Burada da Sow'un direkt olarak oynaması konusunda Aykut Kocaman'ı eletirebiliriz ek olarak da Gökhan Gönül ve Emre konusunda. İki futbolcu da sakatlıktan yeni çıkmışken oynatarak büyük bir kumar oynuyordu keza ikisi de çıkmak zorunda kaldı. Tıpkı geçen hafta Carlos Hoca'nın Hilbert konusunda yaptığı acelecilik gibi...

Hatırlayacaksınızdır mutlaka. İlk yarıda tadı damağımızda bırakan bir futbol oynanmıştı. Maça başlamadan önce bir yanım inşallah yine böyle olur derken diğer yanımda da iki takımın formsuz oluşuna kafayı takıp vasat bir mücadele yaşanacağını düşünüyordu ki öyle de oldu. İlk yarıya bakacak olursak Fenerbahçe maça beklediğimiz gibi başladı. Baskılı, oyunu önde kuran ve bir an önce golü yakalamaya çalışan bir şekilde. İlk on beş dakika bu istediklerini de yaptılar lakin Beşiktaş'ın kadro yapısına en uygun durumu ortaya çıkardılar. O da tahmin edeceğiniz gibi kontra-atak futbolu. Holosko ile etkili olunabilecek pozisyonları harcarken Beşiktaş, Fenerbahçe de sayıca o dakikalarda çoğalan duran toplarından birini gole çevirdi. Golden sonra daha sağlam oynadılar. Defans hattını daha geriye çekip özellikle Emre'nin dinamizmi ile ortada baskıyı uyguladılar. Bu da Beşiktaş'ın yarasını kaşıdı resmen. Fernandes'in eksikliğide top yapamayarak bocaladılar bir süre lakin Ernst kendini gösterdi ve o pas geçidini oluşturdu. Buna rağmen Beşiktaş pozisyon bulamadı. Gelgelelim Fenerbahçe de tam aksi yöndeydi. Stoch'u kullanarak Tanju'nun kanadını perte çıkardılar. İlginçtir Alex yerine hücumları Stoch kanalıyla yönlendirdiler. İlk yarı bu şekilde geçilirken Gökhan Gönül'ün çıkması ile sağ kanat işlevsiz hale geliyordu.

İkinci yarı Beşitktaş'ın klasik, Fenerbahçe'nin de klasikleşme yolunda ilerlediği şekilde başladı. Beşiktaş soyunma odasından güçlü, dinamik ve istekli dönerken Fenerbahçe de daha fazla geriye yaslanıp yorgun şekilde dönüyordu. Açıkçası bunu en faza on dakika süreceğini tahmin etmiştim ancak öyle olmadı. Beşiktaş inanılma bir şekilde oyunu domine ediyordu. Tabii bunda Emre'nin çıkması ve Fenerbahçe'nin ileride top tutamamasının da Beşiktaş adına olumlu yönde etkisi vardı. Baskı arttıkça pozisyonlar da gelmeye başladı lakin bu baskıyla pozisyon sayısını oranladığımız gerçekten düşük bir barem elde ediyoruz. İşte sıkıntı da tam bu noktadan kaynaklandı. Yobo-Serdar yumuşak karnını fazla deşemeyen Beşiktaş'ın gol bulamamasına da şaşırmamak lazım. Oyunun son dakikalarına da gelindiğinde Sow'un attığı gol ile Fenerbahçe maçın skorunu ilan ediyordu: 2-0...

Maç analizine ek olarak Gökhan Gönül ve Emre Belözoğlu'nu özverilerinden dolayı tebrik etmek istiyorum. Alex'in bu düşen performansının sebebini de yorgunluğa bağlıyorum. Beriki tarafa gelirsek Veli'ye kocaman bir alkış, Tanju'nun da ikinci yarıdaki performansı çok iyiydi. Aynı zamanda Sivok-Egemen ikilisi gerçekten önemli bir ikili bunu da belirtmekte fayda var.

Teknik direktör performansına bakacak olursak iki teknik adam da oyunu okumada sıkıntı yaşadılar. Resmen geriden takip ediyorlardı. Carlos Carvalhal büyük maçları iyi oynatma konusunda sıkıntı yaşamazken ilk defa bu süreklilik sekteye uğradı. Fazla irdelememek de lazım. Aykut Kocaman ise takımının kendi yarı sahasına hapsolmasına reaksiyon göstermeyerek kendi fişini çekebilirdi lakin karşısındaki Beşiktaş onun için şanstı.

Hakemlere gelecek olursak bir iki pozisyon dışında gayet iyiydiler. Derbinin stresini iyi kaldırdılar. İlk defa hakeme değiniyorum mazur görün ancak gelmek istediğim nokta son yıllarda ilk defa bir derbi sonrası hakemin konuşuluyor olmaması. Bu da hakemin iyi olduğunun ispatıdır.

Son olarak da Fabian Ernst'e değinmek istiyorum. Gerçekten mükemmel bir profesyönel. Onun gibisini bulmak gerçekten de zor. Parasını alamadığı gerçeği de her yerde dile getiriliyor. Dün bu bloga yolladığım post u şuradan görebilirsiniz. Dediğimde haklıymışım. Sahadaki Beşiktaş o. Bu takım onun çevresine inşaa edilmeli, başkasının değil.

Ufuk Tolga Aldırmaz

Şuradaki Ruhun Sahibi Yarın Lider Olursa...

Evet, şu alttaki ruhun sahibi yarın sahada liderliği üstlenirse Beşiktaş adına işler iyi gidecektir. Kazanır, kaybeder bilemem. Sahada Beşiktaş dediğim tek isimdir kendisi. Soldaki. Tanıyacaksınızdır illaki:


Bu arada Schalke'de bu artık gelenek haline gelmiş gibi. Huntelaar'ın da aynı şekilde bir fotoğrafı var. Tabii Schalke'nin köklerini az buçuk biliyorsanız anlam vermeniz zor olmayacaktır.


4 Şubat 2012 Cumartesi

Guardiola Reyiz!

Güzel photoshop çalışması olmuş. Yapanın emeğine sağlık sansür koymuyorum o yüzden. Bir de "Guardiola reyiz kafamızı keseriz!"

3 Şubat 2012 Cuma

Futbol&Basketbol Gündemi-Podcast #1

Podcast İçin Tıklayınız...

Futbol ve basketbol gündemine dair ne varsa... 

  • Spor Toto Süper Lig maçlarına genel bakış, derbi değerlendirmesi
  • Euroleague temsilcilerimizin durumu
  • NBA'de All-Star Seçimleri
  • Blake Griffin, Miami ve Lakers

Bizi Bitirdin Be...

Şu yazıya başlamadan önce belki fazla abartarak kahroldum diyebilirim. Başıma ağrılar girdi lakin yine de vazgeçemediğimiz şeyler var işte. Zarar veriyor artık Beşiktaş ama tarafındayız...

Maçı analiz edecek hal kalmadı bende. İki yenilgiden sonra mı bu hale geldin diye soracaksınız eminim. Azıcık ucundan beni tanıyan veya bu blogu takip eden herkes sonuçlara endeksli yazmadığımı, konuşmadığımı bilir. Bazen insanı yaralayan şeyler vardır ya işte onlardan biri beni bu denli pesimist bir yazı yazmaya itti. Hani "sevgilinin" sarf ettiği bir söz, yaptığı bir jest ya da mimik var ya onun gibi işte. Quaresma'dan bahsediyorum. Kırmızı kart görmesinin arkasında yatan sebep çok net: Fenerbahçe maçına bu formsuz haliyle çıkmayıp diken üstüne oturmamak...

Her zaman arkasında durduğumuz, savunduğumuz o asi ruhumuz dediğimiz adamın yaptıklarına bakın. Hazmedemiyorum. Benim Quaresma'm bu değil, olamaz. Quaresma'nın yaptığı şeyin çok güzel bir özeti var. O da şu cümle: "Bizi bitirdin be..."

Biraz da saha içine baksak iyi olacak. Pazar günü oynanacak derbide bir çok eksik var. Artık sayamama sıkıntısı bile baş gösteriyor. Fernandes ve Hilbert'in yokluğu çok hissedilecektir. Fenerbahçe an itibariyle büyük bir adım önde. Beşiktaş ivmesini arttırarak düşüyor. Futbol adına hiçbir şey göremeyen taraftar da isyanlarda. E doğal olarak...

1 Şubat 2012 Çarşamba

Başarıdan Şüphe Ediyormuşsun, Etme!

Aşağıda Barcelona'nın ideal on birinin kazandığı bireysel başarılar ve kupalar var. Senelerce bu böyle sürmeyecek gayet tabii ancak Barcelona'yı ligde bir adım geriye düştü diye silmek hiç rasyonel değil zira bu adamlar tam bir canavar.Kupa canavarları...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...