24 Haziran 1987, Rosario… Daha önce dünyanın kaderini
etkileyecek isimlerden olan Ernesto Che Guevara’yı veren Arjantin’in bu şehri,
belirtilen tarihte - Che’nin ölümünden yirmi yıl sonra- dünyada etki bırakacak
olan bir isimin daha doğuşuna şahitlik ediyordu. Fabrika işçisi Jorge ve
temizlikçi Celia’nın dört çocuğundan üçüncüsüydü bu isim: Lionel Andres Messi…
Messi’nin keşfi hiç de uzun sürmedi. Daha 5 yaşındayken
babasının da fabrikadan artan zamanlarda “antrenörlük” yaptığı Grandoli adlı
küçük ve mahalle arasına sıkışmış diye nitelendirebileceğimiz kulüpteki baba
akranı Don Salvador Ricardo Aparicio tarafından; evlerinin duvarına top çarptırırken ilgiyi üzerine çekerken
keşfedilir. On kişiden oluşan küçük takımın eksiğini tamamlar. Bu noktaya kadar
bilinen hikayeler Messi’nin babaannesi, annesi ve Aparicio’ya göre farklılık
gösterse de olay bir noktada birleşir. Top sağ ayağında iken duraksayan çocuk,
sol ayağına aldıktan sonra Aparicio’da şaşkınlık yaratır. 5 yaşındaki bir velet
gibi değil de, yıllardır futbol oynayan bir amatör gibidir.
Hastalık ve Değişen Hayat
1995 yılında yani 8 yaşındayken Messi, şehrin iki büyük
takımından biri olan Newell’s Old Boys’un altyapısına giriş yapar. Burada güzel
bir 2 yıl geçirmiştir. Gösterdiği emareler onun futbolcu olmaya yetecek ölçüde
bir yeteneğinin olduğunu ortaya çıkarır fakat kulüp doktorları onun vücudunda
bir şeylerin ters gittiğini düşünür. Yapılan testler sonucunda küçük Leo’ya
“büyüme hormonu eksikliği” teşhisi koyulur. Jorge Messi’ye haber verilir.
Doktorların söylediğine göre oğul Messi düzelebilecektir lakin bir dizi ilaç
tedavisi görmesi gerekmektedir. İlaç tedavisi ise aylık dokuz yüz dolarlık bir
gidere neden olacaktır. Dönemin Arjantin’i ekonomik krizdedir. 4 çocuğun yükü
üstünde olan bir Arjantinli işçi ailesinin aylık dokuz yüz dolar verebilecek
gücü yoktur. Jorge, yetkililere giderek durumu izah eder ve kulüp olarak bir
şey yapılıp yapılamayacağını sorar. The Lepers yetkilileri böyle bir “yatırıma”
gerek duymaz, zaten çocukta yeteri kadar ışık yoktur. Jorge oğlunu kulüpten
alır. Sadece Arjantin değil, dünyanın sayılı kulüpleri arasındaki River
Plate’in kapısını çalar. Oğlunun onlar için oynayabileceğini, karşılığında ise
ilaç masraflarını karşılamalarını ister. Red cevabı alır. Son bir çare vardır.
Zaten göçmen bir aile oldukları için Avrupa’daki akrabalarına haber yollarlar.
Akrabaları Katalonya’da yaşamaktadır. Zamanın Barcelona koçlarından biri olan
Carles Rexach’a Leo’nun durumundan bahsedilir.
Rexach da bir söz veremeyeceğini lakin onu denemeye alabileceklerini
belirtir. Haberi öğrenen Jorge ve Celia elde avuçta ne varsa uçak biletine
yatırır ve Leo ile birlikte Katalonya’ya doğru yol alır. Barcelona’da geçen
birkaç günün ardından Leo’yu Carles’e götürürler. Antrenmanlara çıkması
sağlanır ve bir hazırlık maçına çıkar. Bu maçta muazzam bir performans
sergileyip beş gol atan Leo yıllar sonra Carles’e şu cümleleri kurdurtacaktır:
“İki dakika içinde yeteneğini ve hızını fark ettim. Ona sözleşme imzalatmamak
delilik olurdu.” Aynı zamanda bu, tedavi masraflarının da karşılanması anlamına
geliyordu. Buna karşın tek şart vardı: Messi artık La Masia’ya emanet
edilecekti.
Yeni Maradona Olmaktan Korunma
La Masia hepimizin az çok bilgi sahibi olduğu o muazzam
futbolcu fabrikasına dönüşmüş bir “çiftlik”. Ailesinden kilometrelerce uzak
olan Messi, ikinci ailesini burada buldu. Gerard, Francesc ve Pedro en iyi arkadaşlarıydı.
Onlar Messi gibi çok uzaklardan gelmeseler de ailelerinden uzak bir hayat
geçiriyorlardı. Hocaları onlara ilk geldikleri gün de zaten bunu söylemişti:
“Burası bir ev ve evinizde kocaman bir aile ile birliktesiniz.” Bu anlayış
hepsinin gelişiminde büyük rol oynadı da diyebiliriz. Özellikle de Leo üzerinde
pozitif bir etki sağladı. Öyle ki La Masia Gençlik Koordinatörü Albert Capellas
kısa bir süre önce şunları söyler: “Burası sadece onların yaşadığı yer değil.
Yemek yemeye geliyorlar. Bir sorunları olduğunda da anne ve babalarıyla
konuşacak gibi bizi arıyorlar. Bizim için onlar birer yıldız değil. Sadece Leo,
Bojan ve Andres. Onlara her zaman aynı öğütü veriyoruz: “ Sen iyi bir adamsın,
değerlerini kaybetme.””
Yıllar geçer. Messi artık o hastalıklı çocuk değildir.
Tedaviye cevap vermiştir ve boyu günden güne uzamaktadır. Buna paralel olarak
fiziği de gelişim göstermektedir. İzleyen herkesin dikkatini çeker. Takım
arkadaşları bile onun gelecekte tam bir Cule olacağından emin birer tavır
takınırlar. 2005 yılına kadar sadece koçları, arkadaşları ve rakip takım
oyuncuları tarafından tanınan Messi, Arjantin forması ile katılacağı U-20 Dünya
Kupası’nda kendini dünyaya tanıtacaktır. Finalde 2-1 geçtikleri Nijerya
karşısında iki golü de penaltıdan atar. Simon Kuper de bu durumun üzerine
Futbol Adamları adlı kitabının ilgili bölümünde ilginç bir anektod aktarır. FM
oynayanlar bilir; Chelsea’nin gözlemcilerinden birisi de Hollandalı Piet de Visser’dir.
Finalde yan yana oturan Kuper- de Visser ikilisi hayran hayran Messi’yi izler.
de Visser ikinci golden sonra “Maradona!” diye haykırır. Klasik düşünce artık
oluşmaya başlar. Ariel Ortega’nın içi geçmişti, Marcelo Gallardo büyük bir
balondu, Andres D’Alessandro aklını kullanamamıştı ve Javier Saviola da yeteri
kadar kendini gösterememişti. Biri yeni Maradona olacaksa o da mutlaka Lionel
Messi idi!
Ülkemizde bile yapılan Galatasaray’ın Hagi arayışı gibi
Arjantin’in de Maradona arayışında olması çok doğal fakat bu, isimlerin
ezildiğinin farkındalık bilincini yaratmaz. Bu da bir o kadar normaldir. Çünkü
insanlar somut olanı görmeyi ve umut bağlamayı sever. Messi’nin geçirdiği
dönemler ve yarattığı olgunluk seviyesi bunu rahatça aşmasını sağlayacaktır.
Dünya üzerinde onun kadar mental anlamda güçlü olan futbolcu sayısı çok az.
Bunun sebebi Messi’nin kaybedecek bir şeyinin olmaması, dolayısıyla geçirdiği
süreçtir. Futbol oynamak için her türlü zorluğundan üstünden geldi. Bu noktadan zaten baskıyı kırdı. Ekstrasında
da La Masia avantajını kullandı. Herkes gözden kaçırabilirdi fakat Messi,
Maradona’dan farklı olarak Avrupalı olarak yetişmişti. Avrupa’nın sistematiğini
ve La Masia’nın da profesyonelliğini alarak rehavet duygusuna bünyesinde yer
vermeyecekti. Üstelik ham yeteneğine farklı şeyler de ekleyebiliyordu. Öyle ki
La Masia onu “Maradona olmaktan” ileride kurtaracaktır da. Pep Guardiola’nın
takımın başına geçmeden önceki senesinde Ronaldinho’nun gece hayatına nasıl
dadandığını ve düşkün olduğunu hepimiz biliyoruz. Ronaldinho, Messi’yi de şehre
alıştırmaya başlamıştı. Yine hatırlayacaksınız çıkışa geçen Messi,
Ronaldinho’nun gol sevincine bile özenecekti. Kulaklarının çekilmesi çok uzun
bir süre almayacaktı. La Masia’nın aile ortamı onu Pep’in uyarmasını sağladı.
Durumun bilincine varan Messi düzeldi, Ronaldinho da takımdan gönderildi. Öyle
ki Messi’nin artık en büyük eğlencesi kendi tabiriyle “evde takılmak”.
Rekorları Yaratan Adam
Yeni Maradona Olma ve Ronaldinho engelini aşan Messi, Pep’in
gelişi ile performansını daha da yukarı çıkaracaktı. Ufak taktiksel nüanslar
ile Messi’yi adeta baştan yaratan Pep, Messi’nin hayatında çok değerli bir rol
almaya başlar. Messi attıkça Barcelona kazanıyor, Barcelona kazandıkça da Messi
kazanıyordu. Adeta Tanrı kılığında sahada yer alıyordu. Ödüller ve kupalar gün
geçtikçe artmaya başladı. Gözler milli takıma çevrildi. Barcelona ile bu kadar
başarı kazanan Messi artık ailesinin topraklarına hizmet etmeliydi. Yıllarca
Cengiz Han’ı bekleyen Moğollar gibi Maradona’yı bekleyen Arjantinliler için gün
gelmiş olmalıydı. Maradona’nın teknik direktör olduğu 2006 Dünya Kupası’nda
Arjantin iki Maradona’ya sahipti. Biri sahada diğeri de kulübede... 1986’da gelen başarı tekrarlanmalıydı fakat
bu kadar basit olmayacaktı. Maradona’nın Messi’yi fazlasıyla kaleden uzak
tutması Almanya karşısındaki hezimetin en büyük sebeplerinden biriydi.
Diğerlerine girersek zaten çıkamayız. Messi de işin bilincinde ve son teknik
direktörü Alejandro Sabella ile birlikte hem kendisinin hem de arkadaşlarının
performanslarını üst düzeye çekmiş durumda. Arjantin 2014 Dünya Kupası’nın
Messi önderliğinde en büyük favorilerinden biri olmuş vaziyette.
Milli takımda kazanacağı bir veya daha fazla uluslararası
kupa ise onun dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olduğunu
tescilleyecek. Varlığı sayesinde rekorlardan haberdar eden adam, şu sıralar
Gerd Müller’in rekorunu kırmak üzere. Kim bilir daha nice rekorlar vardır
kırılmayı bekleyen? Ayrıca çıtayı öyle bir noktaya taşıyor ki sonradan
gelenlerin onun seviyesine ulaşabilmesi için yapılacak bir ton şeyi olacak.
Hakkında milyon çeşit taşlama yapabilirsiniz fakat futbolun en güzel insanına
hakkını teslim etmelisiniz. Kıracağı rekor ile dünyanın gelmiş geçmiş en iyisi
olduğunu ispat eden ve yapacağı birçok şey ile ispatlamaya devam edecek olan
adam: Lionel Andres Messi!
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder