30 Aralık 2012 Pazar

Menemen Kanunları ve Triloji

Domateslerin kabukları soyulup küp küp doğranır. Sivri biberler tohumları çıkarılarak halka şeklinde bıçak darbelerine yenik düşer. Daha sonra kullandığınız yağı tavanıza döküp biberler kavrulur. Ardından domatesler de aynı işlemden geçirilir. Domates, biber ikilisi "yenilecek" kıvama geldikten sonra yenilecek miktarda yumurta çırpılır ve tavaya dökülür. Karıştırma işlemiyle birlikte tuz ilavesi de yapılır. Yumurta ile harmanlanmış malzeme de piştikten sonra ekmek "banmak" suretiyle menemen yemeye hazır hale getirilir.

Samet Aybaba'nın olay yaratan "menemen" açıklamasından sonra benim böyle başlamam da farz oldu. Zira Beşiktaş'ın geneli itibari ile ilk yarı performansı da tam menemen pişirme aşamaları gibiydi. Yavaş yavaş ve adım adım gidildi.

En azılı dilonun bile beklentisini alt seviyeye indirdiği sezon başı tabiri caizse kabus gibiydi. Cevapsız soruların ardı arkası kesilmiyordu. Kaotik bir takım vardı. Buna karşın her geçen gün Beşiktaşlılar'ın yüreğine su serpilip, suratına da tebessüm oturtuluyordu. Bunu beceren ise Samet Aybaba'nın ta kendisiydi. Samet Aybaba, her şeyden öte oyuncularla muhteşem bir bağ kurdu. Öyle ki kızını bahane ederek gemiyi terk etmek isteyen Hugo Almeida bile takıma döndü. Dönmekle kalmayıp istenilen performansına yaklaştı. Buna paralel yüzü gülmeyen takım lideri Manuel Fernandes kahkaha atmaya başladı. Rakip oyuncuların içinden geçip peygamberliğini ilan etmeye çabalayan ve takımdan gönderilmesi an meselesi olan Filip Holosko anka kuşu efsanesinin var olabileceğini düşündürtmeye başladı. Yılların durağanı Necip Uysal bir anda umut bağlanmış ikinci kaptan statüsüne yükseldi. Bunlar ve bunlara benzeyen örnekleri git gide arttırabiliriz. Hepsinden önemlisi, aile arasında "menemene ekmek banabilecek" kıvama gelmiş bir takım oluşturulmuş durumda. Takım ciddi anlamda takım, takım ciddi anlamda makro-aile. İlk etapta bunu oluşturabilmek eldeki kısıtlı kadronun birçok defosunu örtmek anlamına geliyordu. Nitekim oldu da. Sekizinci haftada (altta göreceğini ve muhtemelen okuyan herkesin bileceği kare) Trabzonspor'a karşı Olcay Şahan'ın son dakikada kaçırdığı yüzde yüzlük pozisyonun ardından yere yığılan takım... Söyleyeceklerim bu kadar.

Basınımızdan tutun da Twitter mikro-bloglarımızda bizlere kadar herkes kırılma anı goy goyunu sever. İşte Beşiktaş'ın da sezon içindeki kırılma anı ilk yarı( ve büyük ihtimalle ikinci yarıda da) itibari ile bu sahneydi. Öncesine set çekilip ciddi anlamda taraftarın takıma olan inancının tekrar sağlanması da tam anlamıyla bu karşılaşmadan sonra oluyordu. Ardından gelen kırmızı formalı seri galibiyetler ve mağlubiyetsiz  geçilen haftalar umutları da bir bir yeşertiyordu. Bu noktada rakiplerin Avrupa Kupaları'nda Beşiktaş'ın son iki sezondur çektiği acıyı çekerek darbe almaları da önemli oldu. Şans Beşiktaş'tan yana işlemişti. İşte bu noktadan sonra bendeniz devreye giriyorum. Naçizane...

Öncelikle hakkı yeteri kadar teslim edilmeyen bir isimi şiddetle telaffuz etmek istiyorum: Ersan Gülüm... Takıma girişi rastlantısal olarak Oğuzhan Özyakup ile aynı döneme denk gelse de Oğuzhan'ın varlığı, Ersan'ın takıma katkılarının göz ardı edilmesine sebep olmuş durumda. İlk olarak Ersan'ın takıma girişi bu sezon nerede oynarsa oynasın muazzam katkı sağladığını fakat stoperde artık vasatın üstüne çıkamadığını düşündüğüm İbrahim'i stoperlerin önünde kesici rolüyle oynamaya itti. Bu, takıma Veli Kavlak'ın performans düşüklüğü dönemine denk gelen ve Necip'in de pozisyon bilgisi zaafiyetinden istenileni veremediği noktada kaliteli bir alternatif yarattığı için önemlidir. Bir diğer nokta ise Ersan'ın ortalama bir Türk stoperin çok üstünde oyun bilgisi olması ve de Tomas Sivok ile söz konusu olan uyumu neticesinde defansif kurgunun daha sağlıklı olarak uygulamaya geçirilmesini sağlamasında. Dikkatle incelediğini vakit stoper ikilisinde Ersan olmadığı vakit savunma çizgisinin kendisini ister istemez geriye attığını görüyoruz. Nitekim bu da hatlar arası boşluk oluşmasına sebebiyet veriyor. Ersan ile hem daha rasyonel bir savunma hattı hem de kümülatif biçimde giderek daha efektif bir pres gücü oluşumunu sağlamakta. Her ne kadar son hafta Kayserispor maçında felaketi oynasa da bu takımın Ersan'a ihtiyacı vardır. Oğuzhan'dan uzun uzun bahsetmeyi düşündüm, tıpkı Ersan gibi lakin hiç gerek yok. Ozzie zaten her şeyi sahadayken gözler önüne seriyor. Bu noktada Samet Hoca'ya bir sitemimiz olabilir: "Koşu kalitesi diyerek böyle bir opsiyonu kenarda tutmak kime fayda sağladı?"

Tüm bunlara müteakip bir de oyun içinde Olcay Şahan'ın varlığı denen bir durum söz konusu. Son vuruşları ile özellikle Eskişehirspor mücadelesinde saç baş yoldurtsa da takımın demirbaşlarından birisidir. Tartışmasız, hücum hattı için methiyeler düzülen takımın "X-Faktörü"dür dersem yanılmış olmayacağım. Yetenekleri kısıtlı olsa da alt yapıdan gelen bilgi ve mayadan gelen azim ile birlikte oyun görüşü de birleşince lig için önemli bir koz haline geliyor. Hiçbir şey olmazsa bir maç boyunca sadece boş koşularını izlerken dahi yorulabilirsiniz. Muadili olarak alınan Uğur Boral'ın ise bekteki performansı tam anlamıyla facia. Net biçimde benim sayabildiğim yenilen yedi(evet rakamla da 7) golün baş aktörü. Bundan sebeptir ki zaten sol bek arayışları var. Direkt olarak söyleyebileceğim şey Gökhan Süzen'in takım için Uğur Boral'dan daha iyi olsa da verecek fazla bir şeyinin olmaması. O noktada direkt olarak yabancıya yönelmek çok daha akıl karıdır. Önde Olcay'ın bahsettiğim performansı orası için yabancı olmasa da olur dedirtebilecek lükse sahiptir. O noktada her iki kanadı da yedekleyebilecek/forma savaşı yaşanmasını sağlayacak bir kanat oyuncusunun alınması ideal olur.

Transferlerin ligin kaderini belirleyecek önemde olduğunu arz edebilirim. Bilhakis bekin kalitesi çok önemli olacaktır. Transferlerden sonra ise düşünülecek konu belirli olacak: Kompakt oyun, önde baskı ve inanç faktörlerinin nasıl korunup, geliştirileceği. Netice itibari ile Beşiktaş'ta bu trilojiden herhangi biri olmadığı taktirde takım kafası kesilmiş tavuk misali dağılıyor. Yapılacak olan transferlerin "menemen kanunlarına" uyması ve bu felsefe anlayışının devam etmesi neticesinde ben neden olmasın diyorum. Yine de sezon başındaki gibi beklentiyi alt seviyede tutmak gerek. E abicim bu takım ister istemez heyecan yaptırıyor, haklısınız. Beşiktaş'ın olduğu yerde umut vardır. Bu umudun realist bir raya oturabilmesi için de net biçimde söyleyebiliriz ki rakiplerin Avrupa'da en az bir tur daha oynamaları gerekmekte.

NOT-1: Şampiyonluğu telaffuz etmek için gerçekten çok erken. Her takım adına. Bunun yanında ilk hedef TT Arena olmalıdır. Oradan gelecek üç puan kapı tokmağına el koymak demektir.

NOT-2: Muhtemel gelebilecek yabancının Fernandes'in liderlik rolünü çalması facia olur.

NOT-3: Hugo Almeida, Filip Holosko, Necip Uysal gibi isimlere teker teker değineceğim lakin nazar değmesinden korkuyorum. Bekleyelim.

SON NOT: Menemeni soğanlı da seven varmış. Saygı duyarım. Herkesin keyfi kendine. Goy goy için Samet Aybaba'ya da ayrıca teşekkürler.

Ufuk Tolga Aldırmaz


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...