Sócrates Brasileiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira yani kısaca Socrates 19 Şubat 1954 yılında doğmuştur. Brezilyalı eski bir futbolcudur. Aynı zamanda idealist bir doktordur. Onun için futbol pek tabi önemlidir ancak futboldan daha önemli ve kayda değer şeyler vardır…
İnanılmaz bir tekniği vardır. Yetenek ırsi de olabilir çünkü kendisinin yapamadığı şeyi kardeşi Rai yapmıştır. 1994 Yılında Dünya Kupası’nı kazanan Brezilya’nın kadrosunda bulunmuştur.
O’nun için Sergengillerin atası diyorum ben. Öyle bir söz söylemiş ki Sergen demiştir bunu yahu diyip araştırmaya giriştim. Söz aynen şu: “Düşünen oyuncu koşmaz; koşan oyuncu düşünmez.” Resmen Sergen işte buyurun… Şaka bir yana Sergen’in Socrates’in varlığından bile haberdar olduğu konusunda şüphelerim var.
Dev bir adamdır kendisi. Mecaz yoktu. 1 m 92 cm boyu vardır. Sahaya çıktığında rakip takım bir irkilirmiş. O zamanın kuralları daha fazla faule elverişli olmasına rağmen rakipler ciddi anlamda ona müdahale ederken bir kez daha düşünürmüş.
Kariyerine dair Viki’den aldığım paragraf aynen şu: “Profesyonel futbol hayatına 1974 yılında Sao Paulo eyaletinde memleketi Riberão Preto'da Botafogo takımında başlamıştır. Ancak kariyerinin büyük bölümünü (1978-1984) Corinthians takımında geçirmiş ve burada futbolu ülkedeki mevcut askeri diktatörlüğe meydan okumak için kullanmasıyla meşhur olmuştu. Mayıs 1979 ile Haziran 1986 arasında altmış kez milli takıma çağrılmıştır. Sócrates kariyerinin sonlarında İtalyan kulübü Fiorentina ve Brazilya kulüpleri Flamengo ve Santos'da da oynamıştır. Futbolu bıraktıktan on küsur sene sonra 2004 yılında İngiltere'nin Kuzey İlleri Doğu Futbol Ligi'ndeki Garforth Town Football Club'da bir aylığına futbolcu/antrenör olarak oynamayı kabul etmiştir. Hâlen ülkesinde spor alanında pratisyen hekim olarak çalışmaktadır.” Dedik ya idealist bir doktordur diye o idealizm futboluna da yansımıştır. Garip bir adamdır ancak ben normal adam olup da efsane haline gelen bir futbolcu daha görmedim yanılıyorsam hatırlatınız…
Zekidir. Doktordur. Öyle ki futbolculuk kariyeri sırasında Faculdade de Medicina de Ribeirão Preto’da okuyup doktor oldu. Varlıklı bir aileden gelmiyordu. Bunun etkisi yadırganamaz ancak benim bilmediğim ancak emin olduğum bir konu varsa Socrates üzerinde; o da hayranı olduğu adam yani Che’nin yolundan gidip doktor olduğudur. Zira onun görüşünü benimser. Aynı zamanda hem okuyup hem futbol oynadığı için antrenmanlara da fazla katılamamıştır. Kondüsyonu iyi değildir yani. Bunu da not olarak düşelim gerisini siz hesap edin.
Lakabı olmaması gibi bir durum mümkün müdür sizce? Tabi ki değildir. Mesleğinden ötürü de kaçınılmaz sonu yaşar. Lakabı Doktor olmuştur. Her yerde Dr.Socrates olarak anılır.
Daha önce Cruyff’dan bahsederken sigara tiryakisi demiştim. Hatta bazı “efsanelere” göre soyunma odasında bile sigara içermiş cümlemi çok net hatırlıyorum. İşte Socrates konusunda efsane yok. Gerçekler var. Öyle bir sigara bağımlılığı vardır ki arkadaşları devre aralarını sigara molası olarak gördüğünü bize temin ediyorlar. Aynı zamanda alkol bağımlısıdır kendisi. Bir doktor demiştim değil mi? Gariptir işte. Futbol zekasının yanında ciddi anlamda zeki bir adamdır. Ancak nedense sigara ve alkolden vazgeçememiştir. Belki de dünyevi zevklere bağlılığındandır. Bunu nereden çıkardım diye sordunuz kesin. Onu da Juventus’un önerdiği sözleşmeyi reddedişinden çıkarıyorum. Sözleşmede maçlardan iki gün önce seks yapması yasaktır ibaresi vardır. Kendisi de bu maddeyi görür görmez sözleşmeyi elinin tersiyle iter ve Fiorentina’ya imzayı atar. Şimdi daha iyi anlamışsınızdır.
Onun en önemli dönemi kuşkusuz ki 82 Dünya Kupası’dır. Pele’li kadrodan bile iyi denen bir kadro vardır zira. Socrates, Zico, Falcao,Eder ve daha niceleri. Doktor ve arkadaşlarının dilinde hep aynı cümleler geçer. Her açıklamada bir şeyin üzerinde dururlar. Oyundan zevk almak… Onlar için turnuvayı birinci bitirmek Dünya Şampiyonu olmak demek değildir…
Tesadüfe bakın ki 82 DK’sı İspanya’da organize ediliyor. 40 yıllık Franco diktatörlüğünden sonra… Hem de Katalonya’da açılış maçı yapılır. Belçika’nın Arjantin’i yenmesi sürprizi ile güzel turnuva başlar. Bahsettiğim gibi Doktor’lu kadrosu ile Brezilya çok ilgi çeker. Ali Ece’yi çok sevdiğimi beni az da olsa tanıyan herkes bilir. Ali abinin dedesinin çok beğendiğim tespitleri varmış kadro ile ilgili : “Bak bu sakallı var ya babana benzeyen, onun adı Socrates… Aynı zamanda beni iyileştirenler gibi doktor… Amcan gibi her daim iki dirhem bir çekirdek zarif Falcao ve hepsinin kralı Zico! Bak Zico’ya ‘Beyaz Pele’ diyorlar. Ben Pele’yi de seyrettim, eğer Zico Pele’den önce oynamış olsaydı, asıl Pele’ye ‘Siyah Zico’ derlerdi.” İşte en güzel tarif ondan gelmiş. Bir kadro ancak bu kadar güzel tasvir edilebilirdi.
İlk maçı Brezilya SSCB karşısında zor da olsa kazanır. Bir dönem sükse yaparak Malatyaspor’a gelen Eder de o maçta çok güzel bir gol atar. Socrates çok güzel bir açıklama yapar konu hakkında: “Bu vuruşu Dünya Kupası’nda yapmaya cesaret etmiş bile olması, bir yerden sonra sonucu boş vererek oynadığımız oyundan ne kadar büyük zevk aldığımızın canlı timsali. Eder sadece Dünya Kupası’nın değil belki de futbol tarihinin en seksi golünü attı.” Seviyorum böyle değişik pencereden bakan insanları. Bir golü böyle anlatmak hangi birimizin aklına gelirdi ki?
Ardından İskoçya maçı gelir. 4-1’lik skorla onları da geçerler. Rakip Yeni Zelanda olur ve skor yine aynıdır: 4-1. Serginho adında bir forvet de golünü atar bu maçta. Yine o Malatyaspor’a zamanında gelen Brezilyalılardan biridir kendisi. Ancak çok da iyi bir futbolcu olmadığı söylenir.
Sonraki rakip Arjantin’dir. Maradona’lı Arjantin. Maradona o maçta kırmızı kartı yer. Sinirlenir çünkü arkadaşlarına. Skor 3-1’dir ve Socrates o güzel açıklamalarından birini yapmıştır zamanında: “Bu takım, hayal gücü, idealizm ve şiirin birleşimi. İnsanlar onların hayallerini yansıttığımız için bizi izlemeye geliyorlar. Futbol sahasında güzellik, zaferlerden daha güzeldir!”
5 Temmuz 82 tarihinde Brezilya turnuvanın şampiyon olacak İtalya’sına elenir ama gariptir. Brezilya berabere dahi kalsa finale adını yazdıracaktır. O zamanın sistematiği işte… Geri düştükten sonra beraberliği de kazanan kaptan Socrates ve arkadaşları yenikmiş gibi saldırırlar. Değişik bir durumdur bu. Niçin böyle hücum oynadılar? Onu da ve elenişlerinin altına yazılabilecek sözü hemen okuyup öğrenelim: “Oynadığımız oyundan o kadar zevk alıyorduk ki attığımız her golde Dünya Kupası’nı kazanmış gibi seviniyorduk.” Kısacası onlar futbol oynamıyorlardı; sanat icra ediyorlardı. Yazık oldu o kupaya ve o takıma. Sonraki turnuvalarda da o İtalya gibi oynamaya başladı her takım. Tahmin edebiliyorsunuzdur nasıl olduğunu…
Turnuva bitiminde ülkeye dönüşleri de garipti. Büyük bir ilgi gördüler. Socrates’in üzerinde de bir t-shirt vardı. Üzerinde “15’inde oy ver!” yazar ve o tarihi açıklamayı yapar : “Savunmacılara çalım atmak diktatörlere çalım atmaktan daha kolay… Siz zoru başaracak, Brezilya’ya demokrasi şampiyonluğunu getireceksiniz!”
Corinthians’da oynarken de bu tip şeyler yapar. O yıl arkadaşlarının desteğini de alan Socrates’in Corinthians formalarında göğüslerinde reklam yerine “Demokrasi” yazar. Bu olay tarihe “Corinthians Demokrasi Hareketi” olarak geçer. Bunun yanında Corinthians’da iken futbolcuların haklarını korumak için de çalışmalar yapar. Amacı futbolun kendisinin gördüğü gibi bir oyun olarak kalmasıdır. Kölelerin çalıştırıldığı kar amacı güden bir şirket olması –yani bu günlere gelinmesi- onun istemediği şeylerin başında geliyordu.
2010 yılında ise Brezilya’nın futbol delisi devlet başkanı Lula o güne ithafen: “Ülkemiz gerçekten de demokratik bir ülkeyse Brezilya halkı 1982 takımına çok şey borçlu.” der. Ne kadar önemli bir durumdur anlayın…
Sokrates futbolu bıraktıktan sonra adına yaraşır şekilde felsefe alanında doktora yapar. Kariyerinde yaptığı siyasetten de hiç vazgeçmez. O hep sosyalisttir. Sosyalizmi savunur. Öyle ki doktorluğu ücret karşılığı yapmamıştır çoğu zaman. Amacı insanlara yardım etmek olmuştur. Kaddafi ile de arkadaştır bu arada. Kaddafi futbol federasyonu başkanı olmak isterse onu maddi yönden destekleyeceğini de belirtmiştir. Buna hiç yanaşmadı Doktor. Kendi çabaları ile bir yerlere gelmeyi tercih etti. Kendi çabalarını da belirli eder aslında. “ Globalizmin içinde devrim ancak futbol ile gerçekleşebilir.” Nasıl bir devrim istediğini anlatıyor işte. Şiir gibi, sanatsal, güzellikleri olan bir devrim. Yani futbol gibi devrim.
Doktorumuz maalesef şu an yoğun bakımda. İçtiği sigaraların mı alkolün mü sıkıntısını yaşıyor bilinmez ancak mide kanaması teşhisinden hastahanede olduğu da bir gerçek. Daha önce de sık sık hastahaneye kaldırılmıştı. Umarız geri döner. Onun gibi idealist insanlara ve futbol kimliklerine çok ihtiyacımız var…
NOT:Bu yazıyı yazdığım sırada yoğun bakımda olan Doktor, taburcu olmuş. Mutluyuz vesselam.
DİP NOT:O artık aramızda değil... Ruhu şad olsun.
DİP NOT:O artık aramızda değil... Ruhu şad olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder