Baştan sona Dinamo Kiev’in hak ettiği bir maçtı. Golün son dakikada gelmesi onlar adına ise şanssızlık sayılabilir. Bizim adımıza ise kesinlikle şanstı. Nedeni ise ilk golü yedikten sonra saçmalamaya başlayan ve hallaç pamuğu gibi atılan Beşiktaş. Kısacası dörtlük beşlik olabilecek maç Kiev’in kendi hataları ile 1-0 bitiyordu.
Takımdaki birçok oyuncu kendi vasatına bile ulaşamazken onları yargılamak da akıl karı kaçmıyor. Sorun kulübede demekte işin kolaycılığı gibime geliyor. Pek tabi Carvalhal’in demirbaş hataları var. Edu’ya haddinden fazla tahammül etmesi gibi. Ön bölge ile arka bölgeyi birbirinden kopuk oynatması gibi. Tüm bunları kenara bırakacak olursak benim merak ettiğim konu bu takımın neden bu kadar kötü oynamaya zorlanması. Çünkü çıkın saçmalayın deseniz yine bu oyuncu topluluğu bundan iyisini sahaya yansıtır eminim.
Uzun uzadıya maç tahlili yapmak açıkçası içimden gelmiyor. Beşiktaş bize kendini göstermedikçe biz de köreliyoruz. İlham perimiz “O” çünkü. Sahada heyecanını yitirmiş bir takım görmek derinden etkilenmemize yol açıyor. Taraftarın ruh hali bu yönde.
Sene başından beri atılan golleri ele alacak olursak sorunu çok daha net kavrayabiliriz sanırım. Organize atak golü sadece bir tane. O da Stoke deplasmanındaki Hilbert’in golü. Diğer gollerin hepsi ya duran top organizasyonu ya da bir nevi bireysel yetenek organizasyonu. İşte can alıcı nokta bu. Takım olarak gol atma alışkanlığı olmayan Beşiktaş Quaresma ile bütün topları buluşturarak hem hızını yavaşlatıyor hem de ona karşı bağımlılığını arttırıp diğer isimleri köreltiyor. Simao’daki yetersizlik de buradan kaynaklanıyor olsa gerek. Mantıklı başka hiçbir açıklaması yok çünkü. Gol atacak pozisyon dahi bulamadığınızda da gol yemek kaçınılmaz oluyor. Takım savunmasını yapan bir “takım” değilsiniz neticesinde.
Maalesef umut yok. Ümit vaad edilmiyor. Cefakar taraftara yine hüsran…
NOT: Teknik direktör değişikliği gelirse şaşırmayalım.
DİP NOT:Yazmış olmak için yazdım. Takipçilerden özür dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder