Beşiktaşlıyım. Beni uzaktan, yakından tanıyan ve tanımayanlar da dahil herkes bunu bilir. Bunu söylemekten ve bir şekilde "taraf" olmaktan hiçbir zaman gocunmadım ya da çekinmedim. Bunlara karşın her şekilde ve durumda objektif de kalmayı başardım. En azından böyle düşünüyorum(Eleştirilere son derece açık bir insanım, tersini iddia edebilirsiniz.).
Her şeyi bir kenara bırakıyorum. Maç içinde yaptığım teknik-taktik naçizane gözlemler de bunun içinde. Direkt olarak son penaltı pozisyonuyla ilgileniyorum. O böyle demiş, şu şöyle demiş inanın hiç umurumda değil. Maçın kazanılması veya kaybedilmesi ya da dün geceki gibi beraberlikle sonuçlanması da keza böyle. Sorun Burak Yılmaz'ın yaptığı.
Burak Yılmaz geçtiğimiz yaz transfer döneminin başında iken yaptığı "Çocukluğumun, gençliğimin takımı Beşiktaş. Tekrar orada oynamak isterim." minvalinde bir açıklama yapmıştı. Penaltı kararı verilen pozisyonu görünce aklıma direkt olarak bu açıklama geldi. Kendi içimde maçtan sonra gelip evde bu vuruşları yaparken geçen süreye kadar sürekli bunun üzerinde kendi kendimle iç muhasebeye girdim. "Ben olsam bunu yapar mıydım?", "Profesyonel yaşamda bunların yeri var mıdır?", "Etik midir?" tarzında soruları kendime sorup sorup durdum. Her seferinde ise sonuç noktam aynıydı: Benim çocukluk ve içinde bulunduğum gençlik döneminin saf duyguları ve dokunulmaz değerleri varmış. Profesyonel dünyada da bunlara yer yokmuş. Gariptir ki (!) insanı insan yapan bu duygu ve değerler "profesyonellik" adı altında sömürülüyormuş. Endüstriyel futbolun getirisi olan futbolda profesyonellik de tam da dün geceki pozisyonda devreye giriyor. Kimse Burak'dan "Hayır, bu pozisyon penaltı değil." demesini beklemedi, beklemiyor da. Büyüklerimizin anlattığı o efsaneleşmiş anektodlar da profesyonellik sayesinde yok oldu. Ben ise direkt olarak Burak'ın o pozisyonda malum hareketi yapmaması gerektiğini savunuyorum. Bunu yapmasını gerektiren şey ciddi anlamda insanların emeğine göz dikmek ise yemişim böyle profesyonelliği.
Son günlerde çokça anmaya başladığım Javi Poves'in endüstriyel futbol ve dolayısı ile "profesyonelliğe" çekmiş olduğu ha-siktir bugünlerde benim gibi birçok kişi için de daha bir anlamlı hale geliyor. Çok şey istediğimi düşünmüyorum. İnsan kendinden ve değerlerinden vazgeçmesin, yeter. Bir de kendim için bir ders çıkarıyorum: Üç kuruş para beni etkiliyorsa ben adam olamamışım. Gerisi boş.
NOT: "Aklını aut çizgisi dışına taşıyabilen" adam Metin Kurt'un da geçtiğimiz günlerde vefat etmiş olması da daha önce varlığından haberdar olmayan beni açıkçası dün geceden sonra daha da bir yaraladı. Şuraya da bir göz atın derim.
DİP NOT:Art niyetli bakan olursa diye yazma gereksinimi hissettim. Burak ya da farklı bir futbolcunun tuttuğu takım dışında başka bir takımda top oynayamayacağı düşüncesinde değilim. Bu yazıyı öyle algıladıysanız istirham ediyorum buna benzer karalamaya çalıştığım hiçbir yazıyı okumayınız.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder