29 Haziran 2013 Cumartesi

Marka İsim ve Ronaldinho

Dönemin başkanı Serdar Bilgili, Galatasaray ile sözleşmesi fesih edilen Mircea Lucescu'yu takımın başına getirir. Yüzüncü yılda hedeflenen ve özlenen şampiyonluk için büyük bir adım atılmıştır. Ardından gelen Carlos Zago, Oscar Cordoba, Daniel Pancu, Kaan Dobra transferleri ile aslında şampiyon kadronun temelleri oturtulacaktır. Bu transferlerin yanı sıra taraftarın göz bebeği Pascal Nouma takıma tekrar kazandırılır. Son hamle olarak da(devre arası "yama" sayılabilecek Federico Guinti transferini es geçelim) takıma yıldız ve "marka" isim kontenjanından Sergen Yalçın katılacaktır.

Önder Özen'in Futbol Genel Koordinatörlüğü'ne getirilmesinin ardından profesyonellik adımını atan Beşiktaş, çeşitli antrenörleri kulübe kazandırdıktan sonra A takımın kontrolünü de yine Önder Özen'in isteği ile Slaven Bilic'e bırakacaktır. Önder Özen'in dün öğlenki toplantısında dile getirdiği gibi en önemli hamlelerden biri gerçekleşmiştir. Taraftarın uzun süredir üzerinde sinerji yarattığı ve kulübede görmek istediği isimlerin başında gelen Bilic, aslında taraflı tarafsız herkesin sempati ile baktığı ve saygı duyduğu bir isim olarak göze çarpıyor. "Dış mihrakları" es geçecek olursak içinde benim de bulunduğum Bilic'e soğuk bakan grubun dahi heyecan duymasını sağlayan bir isimin tercih edilmesi tıpkı 100. Yıl'da Lucescu'nun takımın başına getirilmesine basit biçimde benzeyen bir hamle. Karizmatik Lider kategorisine sokabileceğimiz Bilic öyle veya böyle yakın geçmişte arkasında durulmaya değer tek isim olarak göze çarpmakta. Taraftarın bu yaklaşımı ile birlikte Bilic'in de Önder Özen ile "çalışma arkadaşı" olmaya hevesli bir durumda imzayı atması doğru hamlelerin art arda geleceğinin de bir göstergesi olmakta, en azından benim açımdan.

Adı geçen isimlerin dahi doğruluğu ve sorgulandığında arkasında bir aklın olduğunun açık seçik görülebilmesi neticesinde yapılacak diğer transferleri bir kenara bırakacak olursak kafalarda bir soru işareti oluşmakta. Evvelden bahsedilen ve yukarıda değindiğim Sergen Yalçın misalı yıldız ve "marka" isim kontenjanına yapılacak/yapılması gereken o yatırımın işaret ettiği futbolcu kim olmalı?

Ronaldinho'nun gerek Ahmet Nur Çebi gerekse Fikret Orman tarafından dillendirilmesi ister istemez bir heyecan yarattı. Görüşmelerin olduğu ve belirli tekliflerin Brezilya'ya ulaştığı Ronaldinho tarafından basına yapılan demeçler ile karşı taraftan da doğrulandı. Sosyal medyada ve Beşiktaş'ın kendi içinde yarattığı medyada sıkça dillendirilen şey ise sponsor desteği ile bu transferin gerçekleştirilmesi için elden gelen her şeyin yapılacağı yönünde. Peki Ronaldinho doğru isim mi? Açıkçası çocukluğumun yıldızı olduğu ve büyük bir hayranı olduğum su götürmeyen cinsten bir doğruluk. Objektif biçimde yaklaşmaya çalıştığımda karşıma çıkan en büyük artı Ronaldinho'nun ülkesinde yapılacak olan Dünya Kupası'na katılmak için elinden gelen her şeyi yapacağı gerçeği oluyor. Somut olarak eldeki tek avantaj bu iken dezavantajlar tartının diğer kefesinde ağır bir yük oluşturmakta. Bu noktada sayabileceğim şeyler:

1. Manuel Fernandes'in varlığı. Birlikte oynarlar oynamazlar noktasına girmeyeceğim. Buna karşın Fernandes'in takımın tek lideri olma isteği ve basına oluşturduğu malzeme ortada iken Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak gerek.
2. Ronaldinho'nun tıpkı Manuel Fernandes gibi, hatta çok daha ağır biçimde gece hayatına olan tutkusu ön planda. Öyle ki Barcelona'dan yollanış sebeplerinin başında bu noktadaki abartı tavırları geliyor. Pep Guardiola'nın Lionel Messi'ye onunla takılmaya devam etmesi durumunda takımında yer almayacağını çok açık biçimde belirtmesi de bu durumdan kaynaklanmakta. Ersan Gülüm, Oğuzhan Özyakup gibi yurt dışındaki rahat yaşama alışmış futbolcuların buradaki liderleri ile gece hayatına aktıklarını bir an düşündüm de... Felaket.
3. Avrupa futbolu ile bağlarının kopmuş olup, yeniden uyum süreci yaşayacak olması.
4. Vücudunun artık belirli bir seviyede kalmasına ve baremin üstüne çıkmasına engel olması.
5. Taktik düzende Bilic'in ona bağımlı olmak zorunda olması ki oyuncuların hamuru ile oynamayı seven bir teknik direktör için daha kötü ne olabilir ki?
6. Beşiktaş'ın savunma anlayışı zaten dipte yaşam savaşı verirken takımın üstüne bindireceği ekstra yük.
7. Kazanacağı paranın takım içinde yaratacağı adaletsizlik.
8. Ricardo Quaresma derdinden kurtulmuşken camia içinde net biçimde ayrılık oluşturacağı ve Özen-Bilic ikilisinin yakın zamanda negatif anlamda sorgulanmaya açık hale geleceği gerçeği.
9. Zamanını devirmiş "über yıldız" içselleştirme çabasının hiçbir zaman Beşiktaş'a uymadığı gerçeği.
10. Net biçimde ölü yatırım olması.

Biraz beyin fırtınası ile bu maddeleri çoğaltabiliriz. Peki önerimiz nedir? Takımın ihtiyacının olduğu ve taraftar ile etkileşimi sağlayabilecek ilk mevkii olan santrafora geçtiğimiz günlerde Fiorentina'ya imza atan Mario Gomez minvalinde isimlerin alınması. Belki bu tip bir yatırım maddi olarak bir kazanç sağlamaz fakat hem profesyonelliği ile örnek olacak hem de takıma katkı sağlayacaktır. Bu isim Adebayor olabilir mi? Belki. Artık Football Manager oyunumda yarattığım profillerde dahi böyle maliyetli isimlere yönlenirken içim acıyor. Feda sezonunun etkileri kolay kolay geçmeyecek. İşte bu noktada Cartalete Mustafa Ağabey'in geçen günlerde attığı bir tweet aklıma geliyor: "Hatta santrafora da Serie A'da bakınmak lazım. Direkt katkı verecek transferler mümkün abi'ler: Gilardino, Amauri, Floccari, taca çıkan Matri." Gilardino, Amauri, Matri... Özellikle de Matri! Neden olmasın? Yıldız fetişizmine sahip taraftara hitap etmeyecektir kabul; o taraftar grubuna umarım yıllar boyu ekmek çıkmayacak, çıkmamalı.

Ufuk Tolga Aldırmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...