12 Eylül 2013 Perşembe

Geleceğe Dönüş



Beşiktaş, şu günlerde aman aman zamanlar geçirmiyor olsa da "Feda" kisvesi altında geçirdiği zorlu sezonun ardından yarınlarına her anlamda daha umutlu bakıyor. Bir yıl önce hemen hemen aynı dönemde başlayan lige girilen mentalite ile şu günlerdeki mentalite arasındaki farkı anlatmak için gece ve gündüzü karşılaştırmak bile yeterli olmayabilir. Yönetimden tutun da takımdaki futbolculara, basketbol şubesinden tutun da hentbol şubesine kadar her alanda çok daha farklı noktalara gidildiği görüldü. Tabii ki ana branş futboldaki değişim çok daha belirgin olacaktı.

Bir Tamer Kıran projesi olarak Futbol Genel Direktörlüğü'ne getirilen Önder Özen ve onun iş bilir tavrı hakkında daha önce de "Devrim mi Şanlı Mağlubiyet mi?" başlığında birkaç kelam etmiştim. Genel hatları ile oluşturduğu görev şablonu ve yaptığı görev tanımlamaları neticesinde çok daha profesyonel bir yapılanmanın temelleri atılacaktı. Önder Özen göreve ilk geldiği günden itibaren bunu vaad edip, günü ve özellikle de geleceği düşündüğünün altını çizecekti. Nitekim bir şekilde bu yapılanma başladı. Adımlar atıldıkça ve bu adımların doğru olduğu Önder Özen tarafından bir şekilde açıklanınca taraftarın desteği de çığ gibi büyüyordu.

Başta Slaven Bilic olmak üzere A takıma birçok yeni hamle yapılacaktı. Bunun mesajları da açık biçimde verilmişti. Nitekim 13.800.000 Euro harcanarak kadroya Tolga Zengin, Günay Güvenç, Serdar Kurtuluş, Pedro Franco, Ramon Motta, Atiba Hutchinson, Sezer Öztürk, Ömer Şişmanoğlu, Gökhan Töre, Kerim Frei ve Michael Eneramo katıldı. Neredeyse rakiplerden Fenerbahçe'nin yaptığı sadece Emmanuel Emenike transferi ve Galatasaray'ın da sadece Bruma transferinin maliyetleri kadar bir bütçe doğrultusunda Beşiktaş 11 ismi kadrosuna katacaktı.

Bir önceki sezon ilk yarının beklenmedik derecede iyi bir noktada tamamlanması ve ikinci yarıda yaşanılan düşüş neticesinde teknik direktör Samet Aybaba'nın doğruları ile yanlışları bir tarafa en önemli sebebin kadro derinliğinin yeterli düzeyde olmaması; bunun yanı sıra alternatifler arasında uçurumlar bulunması en büyük sebeplerden olacaktı. Bunu tolere etmek için mecburi biçimde niceliği arttırmak, niceliği arttırırken de niteliğe etki etmek gerekecekti. Nitekim yukarıda saydığım oyuncuların transferi her ne kadar taraftarın belirli bir kısmını tatmin etmeye yetmese de ciddi, kendi içinde risk barındıran, rasyonel yatırımlar olacaktı. Bu transferler içinde elbette birkaç istisna var (özellikle başkanın ben aldım demeye getirdiği Sezer Öztürk) fakat genel hatları itibari ile anlaşılabilir isimlerden örülü bir liste özelliği taşıyor. Sanırım örneğe tam da şu an başvurmalıyız.

2012-2013 sezonunun ikinci yarısında oynanan ve İnönü Stadı'ndaki son derbi niteliğini de taşıyan Beşiktaş-Fenerbahçe karşılaşmasında sonuç bildiğiniz gibi 3-2 Beşiktaş lehineydi. Rica ediyorum kimse kızmasın ama biraz da şans ve tesadüf eseri kazanıldığını idrak etmenin zor olmadığı karşılaşmada Beşiktaş'ın ilk 11'i alttaki görselde mevcut. Yedekler ise Cenk Gönen, Julien Escude, Emre Özkan, Mehmet Akgün, Oğuzhan Özyakup, Necip Uysal ve Sinan Kurumuş'tu. Dentinho, Hugo Almeida  gibi sakat isimlerin de mevcudiyetini atlamamalıyız. Belli başlı kilit dişlileri saymazsak ilk on sekizin ne kadar zayıf olduğu su götürmez cinsten. Hemen altındaki görsel ise Beşiktaş'ın içinde bulunduğumuz sezondaki son karşılaşması olan ve 2-0'lık lehte biten Gaziantepspor karşılaşmasındaki ilk 11'i. Yedekler ise Cenk Gönen, İbrahim Toraman, Ersan Gülüm, Necip Uysal, Muhammed Demirci, Dentinho ve Mustafa Pektemek. Yabancı sınırlaması ve sakatlıkları da düşündüğümüzde dışarıda kalan belirli oyuncu grubu ise bir önceki sezona göre parmak ısırtan cinsten. Ek olarak bir önceki sezon kadroda bulunmaları halinde ilk on biri rahatlıkla zorlayabilecek kıymette isimler olarak göze çarpıyor: Pedro Franco, Sezer Öztürk, Ömer Şişmanoğlu, Filip Holosko, Michael Eneramo... Bu isimlere katılan Ramon'un direkt olarak sol beke ve Kerim Frei'ın da yedek kulübesi, belki de ilk 11'e monte edileceğini düşündüğümüzde hem nitelik hem de nicelik bakımından kadroda nasıl bir genişleme olduğunu daha net idrak etmekteyiz.



Kiralık olan Gökhan Töre'nin de bonservisini almak için çalışmalara başlanacağını da düşündüğümüzde ilerleyen yıllar açısından Beşiktaş, son derece önemli bir yerli jenerasyonuna sahip olacak. Özellikle Oğuzhan Özyakup, Muhammed Demirci, Gökhan Töre ve Kerim Frei dörtlüsü Slaven Bilic'in elinde futbol olgunluklarını kazandıkları takdirde belirli bir döneme damga vurabilecek kapasitede çekirdek oyuncu grubu olacaktır. Önder Özen'in Atletik Performans Departmanı ve Milan Lab benzeri bir oluşumun peşinden koşması ile birlikte saha dışı bütün ortam oluşturulmuş olacak. Gökhan Töre'nin kafasına sihirli değneği dokundurmuşçasına bir etki yaratan Bilic'in ise bunu devam ettirmemesi için hiçbir sebep yok. Gurbetçi diye nitelendirebileceğimiz futbolcu grubundan "yayılmacı" politikalar neticesinde bu bahsettiğimiz çekirdek gruba eklemeler olacaktır. Önder Özen'in açıklamaları ve fikirleri de açıkçası bunu işaret edecektir.

Yukarıda bahsini geçirdiğim geleceğe yatırım "proje oyuncular" dışında Beşiktaş'ta, karar alıcıların politikalarına has uygulamalara verilen tepkimeler de yine rasyonel biçimde yönetilen bir kulüp edasını taşımakta. Sürpriz olmazsa (ki olmamalı da) 5+0+3 kuralına uygun bir politika geliştiren ve iki kiralık(Dentinho, Ramon) bir de Mayıs ayında sözleşmesi sona erecek (Julien Escude) oyuncuyu kadrosunda bulunduran Beşiktaş bu aklı başında hamleler ile de bir tebriği hak etmekte.

Velhasıl kelam rakiplerin kadro mühendisliği konusunda rezilleri oynadığı ve yabancı oyuncu sözleşmeleri gereğince belli yükümlülükleri zorla yerine getirebildiği ortamda Beşiktaş son derece başarılı bir "proje takımıdır". Bütçe (objektif biçimde) ve kadro kalitesi (subjektif biçimde) bakımında rakiplerine oranla daha geride olmasına karşın yaptıkları harcamalar ve lig standardının çok üzerinde dengeli bir kadroya sahip olmaları onlar için son derece sevindirici. Yatırım yapılırken geleceğin ağırlıkla düşünülmesi ve bu yatırımları mevcut performansı ile işleyebileceğini gösteren Bilic'in varlığı ise artı hanesine yazılan bir diğer unsur olmakta. Önder Özen önderliğinde, Slaven Bilic komutasında Beşiktaş için gelecek son derece aydınlık. Yapılmakta olan Vodafone Arena'ya bu mentalite ile geçilmesi durumunda dem vurduğum o devrimin gerçekleşmemesi için hiçbir sebep yok.. Beşiktaş, geçmişindeki o şaşalı kolej takımı havasını geleceğine de taşıyacak gibi görünüyor.

Ufuk Tolga Aldırmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...