8 Eylül 2011 Perşembe

La Masia'dan Önce O Vardı: JOHANN CRUYFF

Sarı Fare 25 Nisan 1947 yılında doğmuştur. Amsterdam doğumlu bir Hollandalıdır kendisi. Babası bir manav annesi ise bir temizlikçidir. Hatta annesi Ajax kulübünün temizlikçisidir. Kendisi de orada ayak işleri diye tabir edilen işleri yapmaktadır. Annesinin girişimleri ile 12 yaşında Ajax’ın altyapısında kendisine yer bulmuştur. 1964 yılında ise profesyonal kariyerine adım atmıştır. 9 yıllık Ajax kariyerinde 253 maçta 190 gol atarak inanılması güç bir performans sergilemiştir. 73 yılının sonunda hayatının dönüm noktası olacak olan imzayı atar. İkinci vatanım dediği yer, Katalonya’dır gideceği yer. Adres şu an da tarihin en iyi takımına sahip olan Barcelona’dır. Bu Barcelona’nın mimarıdır kuşkusuz Cruyff. Futbolcu olarak 5 yıl içinde 143 maçta 71 gol atıp 1 yıl futbola ara vermiştir. Bu süreden sonra da Los Angeles Aztecs’e gitmiş ve 26 maça çıkmıştır. Sonra kısa kısa sürelerle sırasıyla Levante,Ajax ve Feyenoord da kariyerine devam etmiştir. Feyenoord’da profesyonel futbol yaşantısına son noktayı koymuştur. Kariyerinde 521 maçta 293 gol atarak muazzam bir performans sergilemiştir .Milli takım kariyeri ise daha mütevazidir. 48 maça çıkıp 33 gol atmıştır.


Cruyff’un o muhteşem futbolculuk yeteneklerine dil uzatmak olarak algılamayın ancak gerçek anlamda futbola yaptığı etki teknik direktörlük kariyeri ile olmuştur. Bu kariyerde fazla takım yoktur. Ajax ve Barcelona…2 yıl Ajax 8 yıl Barsa.

Genel hatlarıyla hayat hikayesi ve kariyeri buydu Cruyff’un. Aslında onun gibi bir adamı nasıl anlatmak gerek bilemiyorum. Doğruyu söylemek gerek. Araştırdıkça daha çok şey buldum ve bu bulduklarımdan sonra hayranlığım O’na karşı daha da çok arttı.

Ne kadar büyük bir futbolcu olduğunu ve kendisi hakkında o mütevazi(!) düşüncelerini gelin Real Madrid’in eski sportif direktörlerinden Jorge Valdano’nun anılarına gidip öğrenelim…

Valdano Deportivo’dadır. Cruyff ise şanın şöhretin zirvesini, doruklarını yaşamaktadır Barcelona’da.Adeta Katalonya’da bir azizdir kendisi. Jordi 1 Johann 2’dir kent için o dönemler.Öyle ki ona EL SALVADOR derler, yani kurtarıcı… Yeri gelmişken belirtelim Cruyff oğluna Jordi ismini vermiştir. Jordi Barcelona kentinin azizidir. Hatta katılmasam da kendisi gibi futbolcu olan oğlunun en büyük başarısızlığı olduğu dile getirilmiştir. Valdano daha 19 yaşında gencecik bir delikanlıdır. Saha içinde de Cruyff’u hayranlıkla takip eder doğal  olarak. Nereye baksa Cruyff vardır. Kah arkadaşlarına yapması gerekeni söyleyen kah hakemle tartışan kah ayağına topu alıp topla sevişen bir sarışın adam. Tabi o da buna şaşırır. En sonunda yine hakemle tartışmalarını izledikten sonra Cruyff’un yanına gider ve şu diyaloğu yaşarlar:

V: Düdüğü alıp maçı sen yönetsene!

C:Senin adın ne?

V:Valdano

C:Peki kaç yaşındasın?

V:19

C:İnsanlar 19 yaşındayken Cruyff’a “SİZ” diye hitap eder!

Kahramanımız ne kadar da iyi huylu ve mütevazi (!) değil mi? Gerçi bu denli bir adam olmasa yetenekleri ile anılmak onu bu noktalara getirir miydi bilemeyiz. Ben onu Mourinho ile özdeşleştiriyorum kafamda. Yetenekli, hırslı, hep kazanan ve UKALA.

Barcelona’da oynarken bir söyleşi sırasında ona garip bir soru gelir. Tanrı ile alakalı… Onun cevabı da bir o kadar gariptir: “Tanrıya inanmam. İspanya’da 22 futbolcu istavros çıkarır. Eğer bir faydası olsaydı bütün maçlar berabere biterdi.” Ne kadar basit bir cevap değil mi? Ancak bir o kadarda karşıdakini dumura uğratan cinsten. Burada konu inanç değil. Burada dikkat çekmek istediğim nokta onun ne denli futbola bağlı olduğu. O kadar bağlı ki hayattaki her şeyi futbol hem zeminine indirger. Değişik bir adamdır kendisi vesselam.

Onun bu basitliğini ve dalga geçer cinsten olan; bizde kıssadan hisseler tarzındaki sözlerinden de anlayacağız. Aklıma ilk gelen yine çok basit ama bir o kadar da etkili bir sözü vardır. Benim blog başlığıma da ilham vermiştir üstad. “Futbol basit bir oyundur. Mühim olan futbolu basit oynamaktır.” Ne kadar da doğru değil mi? Bunun anahtarı da teknik direktörken yarattığı ve şu anda tek kelime ile mükemmel bir takım olan Barça’dır.

Modern çağın filozofudur kendisi. Hatta futbol filozofudur. Söylediği her söz, yaptığı her olay çok ses getirir. Büyük düşünürdür Cruyff. Futbolun bugünlere gelmesinde çok büyük rol oynamıştır. Rinus Michels’den aldığı bayrağı ve geleneği ilerilere taşımıştır. Buraya döneceğiz tekrar. Biraz daha futbolculuğundan bahsedelim…

Kendisi için çok vurdumduymaz derler. Öyle ki devre aralarında arkadaşlarıyla iskambil kağıdı oynadığı ve o bağımlısı olduğu sigarayı içtiği bile söylenir. Tabi bunlar efsane şeklindedir. Düşünemiyorum bile soyunma odasında sigara içen bir futbolcuyu !? Gerçi şöyle de bir sözü vardır kendilerinin: “Doktorlar sigarayı bırakmazsam futbol oynayamayacağımı söylediler. Ben de futbolu bıraktım.” Durumun vehametini ve ehemmiyetini Cruyff açısından görebiliyor musunuz?

Jübile maçı da tam onun ismine yaraşır biçimde olmuştur. O dönemlerde jübilesi yapılan futbolcuların şimdiki gibi 10 dk oynayıp çıkma gibi bir durumu söz konusu değilmiş. 90 dk oynamaya çalışırlarmış bunu da belirtelim hemen. Rakip Alman devi Bayern Münichen’dir. Münich ekibini havaalanına kimse karşılamaya gitmez; ayrılan otel ise çok vasat bir oteldir. Futbolcular bunları kendilerine hakaret olarak görürler. Bunun sonucunda da sahaya tüm gücüyle çıkan bir München bulurlar Hollandalılar karşılarında. Maçın sonucu 8-0 München lehinedir ve üstad 90 dk bu eziyete katlanmak zorunda kalmıştır. Tam da ona yaraşır biçimde olmuştu demiştik değil mi?

Üstadın futbolculuk dönemini artık kapayalım. Rinus Michels demiştik. Kimdir Rinus Michels? Kısaca bilmeyenler için aktaralım. Michels bugün total futbol olarak bilinen tarzın yaratıcısıdır. Cruyff’da onun zamanında hem oyuncusu hem öğrencisi olmuştur. Anlayacağınız gibi Cruyff da total futbolu benimseyen ve uygulamaya çalışan bir teknik adam olarak bilinir. Cruyff bu alanda değişikliğe gider. Michels’den farklı olarak oyuncuları birbirine daha çok yaklaştırır. Cruyff der ki: “Öyle olmalı ki hücum oyuncularımız en fazla 15 metre arasında koşmalılar.” Bunun dışına Cruyff’un Tanrı vergisi olan yeteneklerinin yanında ekstra olarak çok iyi bir taktik bilgisi sunuluyordu. Oyuncular ile ikili ilişkileri iyi tutması ve rakipleri iyi analiz edebilmesi de işin içine girince mükemmel bir teknik adam olması kaçınılmaz oluyordu.

Teknik direktörlük kariyerine Ajax’da başladı. Kimileri Ajax’ın onun için bir acemi, Barca’nın ise usta birliği olduğunu söyler. Doğru sayılabilir. Ajax’da yaptığı şeyleri Barcelona’da çok iyi uygulamıştır.
Ajax döneminden ilginç bir anektod var. Sadece saha içine değil saha dışına da çok hakim biri olduğunu anlıyoruz buradan. Cruyff oyuncularına nefes almayı öğretmek amacıyla bir opera sanatçısını antrenmalarına davet etmiştir. Bu olay benim gerçekten çok dikkatimi çeken bir durum oldu.

Burada yine muazzam başarılar kazandı. İstatistiki kısmı pek yazmak istemiyorum. Zira başarılara internetten ulaşabilmeniz çok kolay.  Buradan asıl bizi ilgilendiren yere geçecektir. Yani Barcelona’ya.

 Katalanlar pek sıcak kanlı insanlar sayılmazlar. Yabancılara açık değillerdir. Onlar için Katalan olmak çok önemlidir. Milliyetçilerdir yani. Onlara ben kendimi Katalan gibi hissediyorum derseniz sizinle dalga geçerler, küçümserler. İşte Cruyff bu alanda tektir. Belki bir de Messi girebilir bu alana. Cruyff onların gözünde has Katalan’dan ötedir. Çünkü bundan sonra Cruyff demek Barcelona demektir haline dönüşecek bir motto başlamaktadır. Kazandığı ve ileride onun oyun felsefesiyle birçok kupa kazanılacaktır. Bunları yazarak sizin canınızı sıkmak istemiyorum.





O kendi Barcelona’da oynatmaya çalıştığı ve oynattığı futbol hakkında soruları şöyle yanıtlar: “Anahtar kelime; hareket. Barça'da top bir futbolcunun ayağındayken diğer 9 futbolcu hareket halindedir. İşte bu hareketlilik çok önemli.Eğer kaymaları çok iyi yaparsan, boş ve müsait olabiliyorsun; top geçişlerinin hızını artırabiliyorsun. Barça'nın oyununda top ayağında olan oyuncu en az öneme sahip olandır. Diğerleri ise ayağında top olana uyum gösterir, topu alacak ve verecek durumdadırlar. Pek çok antrenör top ayağında olan oyuncudan pas vermesini ve hareket etmesini ister. Barça'da durum farklı. Pası veren, yerinde kalır. Bu noktada en önemli unsur, pasın doğru şekilde verilmesi. Eğer bu düzgün biçimde uygulanmaz ise sonunuz felaket olur.” Akabinde tekniğe dikkat çeker: “Futbolda sürekli telaffuz edilen teknik, benim için topla cambazlık yapmak değil, topu doğru ayakla, doğru hızda vermektir. Ufak bir gecikme, her şeyi bitirebilir.”

Yani Barcelona’nın oyununu naçizane şöyle özetleyebiliriz: Topu al, çevrene bak, pası at, harekete geç. Topu al, çevrene bak, pası at, harekete geç. Topu al, çevrene bak, pası at, harekete geç. Topu al, çevrene bak, pası at, harekete geç. Topu al, çevrene bak, pası at, harekete geç…

Barcelona’ya ilk geldiğinde çok garipsenir. Ne yapmak istediği de nitekim anlaşılamaz bir süre. Futbolcular tarafından bile… E boşuna demiyoruz devrimler kolay olmaz diye. Efsane Zubizaretta’ya pozisyon alması gerektiğini ve oyun planında nasıl bir yeri olduğunu anlatmak isterken “değişik adam”ımız yine değişiklik ve hazır cevaplığını gösterir. Daha ilk antrenmanlarından birinde defans oyuncularının ortasaha yayına hatta ilerisine çıkması gerektiğini söyler(Barca’nın olağan; Beşiktaş’ın  bu sezon oynamak isterken eline yüzüne bulaştırdığı oyun). Ardından Zubizaretta’ya : “Savunma çıktığında sen de kaleni terk edip ceza sahası yayı civarında olacaksın ve süpürücü(libero) görevini üstleneceksin.” der . Zubizaretta çok şaşırır. Sorusunu sorar özür diler gibi bir sesle: “ Ben ileri çıkarsam aşırtmadan gol yiyebiliriz !?” der . Üstad sazı eline alır ve cevabını yapıştırır: “O zaman sen de gidip gol atan kişiyi tebrik edersiz!”

Bunu Cruyff’un nasıl bir ortamda işe başladığını ve o felsefenin şu an ne durumda olduğunu belirtmek için kelimelere döktüm. Gerçekten bir devrim. Devrimlerden korkan Türk milleti için güzel bir örnek de teşkil ediyor tabi…







Daha sonraları onun emeği geçen LA MASİA kuruluyor (La Masia ile ilgili ayrıntılı bilgi isteyenler sağ tarafta arama kutucuğunu yazıversin lütfen.). Bu ikinci bir devrim niteliğindedir. Her zaman dediğim gibi “Kazanan hep alt yapı olsun!” Ajax’ın, Barcelona’nın, Lyon’un, bir dönem Beşiktaş’ın yaptığı gibi. İnanın bu şampiyonluklar daha değerli ve tatlı oluyor.

Üstad’a La Masia’da ne var diye soruluyor? Ne öğrettikleri merak edilmiş besbelli. Cevap çok tatmin edici: “Öncelikle orada kazanmayı öğretiyoruz. Tabi ki kişisel eğitimlerini de orada tamamlıyorlar. Öncelikli olarak bunun bir oyun olduğunu ve zevk alarak yapmaları gerektiğini bilmeleri lazım. Rakibe saygı duymaları da şart.” Bu cümlelerin her biri sporun ruhudur. Bu cümleler sadece Cruyff’un ağzından çıkmış basit cümleler değildir. Bu cümleler sporun ta kendisidir. İşte Cruyff bu. Ne onun sigara bağımlılığı ne de egosu. Onu Cruyff yapan şey spor ve özellikle de futbolun her ince detayını çok iyi bilmesidir. Yine nasıl bu noktalara geldiği hakkında bir soru sorulur kendisine. Her şeyi çok iyi ve yoruma açık olmayan bir şekilde belirtir: “Barcelona'ya ilk geldiğimde pek de iyi bir takım yoktu ve Real Madrid'in muhteşem bir kadrosu vardı. Real'de La Quinta del Buitra (Akbaba Beşlisi)- Emilio Butragueno, Miguel Pardeza, Michel, Manolo Sanchis, ve Martin Vazquez.- döneminin etkisi hala hissediliyordu. Bu ülkede her zaman rakibin şanslı olduğundan ya da hakemlerin onların tarafında olduğundan dem vurarak prim yapabilirsiniz. Ben bu mantığı değiştirmek istedim. "Kazan, ve en iyi ol" mantığını aşıladım. Yaptığımız şey sadece buydu. Benim düşüncem: Diğerlerinden önce kendine bak. İşte böyle yükseldik.”

İşte Johann Cruyff böyle bir adam. Onun sayesinde en uzun yazımı yazmış durumdayım. Böyle bir futbol devrimcisi ve filozofu için her şey yapılır. Böyle bir sporun gelişmesine katkıda bulunan herkesin başımızın üstünde yeri vardır.

O 1999 yılında Avrupa’da yüzyılın futbolcusu seçilmiştir. Katalonya’da ise 2006 yılında gerçek bir aziz olarak görülmeye hak kazanmıştır. Aziz Jordi haçı artık onundur. Ancak o daha önce de belirtmişti: “ Bütün bu kupaların değeri Ajax’ın alt yapısına aldığım davetiyenin yanında hiçbir şey ifade etmiyor.” Hayata neresinden bakarsanız bakın gariptir. İşte öyle garip bir adamdır Cruyff…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...