Maç öncesi San Mames’de görebildiğim kadarıyla Baskonya
halkı bu maça kilitlenmişti. İspanya’nın etnik köken olarak dağılımını futbol
açısından yapmayacağım ancak Basklar için Athletic Bilbao’nun ne anlam ifade
ettiğini az çok tahmin edebiliyorsunuzdur. Gözlerden okunan şey ise çok netti:
UMUT…
Karşıda bu tip deplasmanları iyi oynayan bir takım vardı.
Porto ve Manchester City deplasmanlarından çıkmak her baba yiğidin harcı
değildir pek tabii. Kaldı ki San Mames’in de ruh olarak oralardan eksiğinin
olduğunu da düşünmüyorum.
Mücadele skor dezavantajına katlanmak zorunda olan Athletic’in
topa sahip olduğu dakikalarla başladı. Sporting buna karşın haddini bilerek
savunma yapıyordu ve top ayaklarına geçince birden içeri kat edip sürekli
hareket halinde savaşıyorlardı. Onlar adına ilk maçta da olduğu gibi Capel ve
bu maç sahadaki yerini alan Matias Fernandez’in topa hükmettiği dakikalar
verimli oluyordu.
Üst üste ataklarla baskıyı arttırmaya başlayan Athletic golü
bulduktan sonra geri çekildi. Oyunu rölantiye alma çabaları belli ki
oyuncuların kendi insiyatifiydi. Bielsa kenarda memnuniyetsiz bir tavır
takınıyordu. Duran top neticesinde Ricky’nin vurduğu top gol olunca Athletic
kendine geldi. Kendine gelmesi de bir dakikayı buldu. Gerçekten de bir dakika
sonra golü buldular ve uzatmaya gidecek skor elde edilmiş oldu.
İkinci yarı tam anlamıyla dominant başlanan oyun, dakikalar
geçtikçe Sporting’in aleyhine işliyordu. Geride bırakılan boşluğu gören Sa
Pinto, oyunu Jeffren’i aldı ki pek işlevli bir değişiklik olmadı. Adeta
Athletic, Sporting’i sahadan siliyordu. İbai Gomez’in mükemmel bir interfaz
evresinden geçirdiği pozisyonu Llorente bitirdi. Golden sonra Sporting
çılgınlar gibi saldırdı ama nafile. Turu geçen taraf Athletic oluyordu.
Athletic Bilbao, finalde Atletico Madrid ile karşılaşacak.
Güzel bir final bizi bekliyor. Eklemek istediğim son bir şey var; Llorente’nin
göz yaşları aynı zamanda bir ulusun da göz yaşlarıydı. Futbol güzel şey demeden
edemiyorum.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder