“Barcelona, muhteşem tiyatrolarıyla ünlü bir kültür kenti.
Bu çocuğa da artistliği iyi öğretmişler.” Bu meşhur sözü sanırım hepiniz çok
kez duydunuz. Mourinho’nun bahsettiği çocuk bugünlerde dünyanın göreceli de
olsa en iyi futbolcusu. Kendisini adam akıllı saymaya başlamamıza yarayan
mücadele ise yine bu sözün sarf edildiği mücadeleydi. 2005-2006 sezonunda
oynanan Şampiyonlar Ligi ikinci tur mücadelesi; Chelsea-Barcelona.
Chelsea büyük yatırımları yapar. Ünlü oligarklardan Roman
Abramovich’in tek istediği şey ise artık Şampiyonlar Ligi’dir. Ona göre
yatırımına yön verir ve Mourinho’nun istediği tüm futbolcuları bir bir kadroya
dahil eder. Bu hikayeyi defalarca duyduğunuza eminim. Geleceğim nokta ise Roman’ın
kulübünün –flash back yapınız- o dönemin en popüler ve en güçlü kulüplerinden
biri olduğudur. Yine görecelidir ki o sezon Chelsea’nin en ütopik görüntü
çizdiği sezondur. Karşıdaki takım ise Pep Guardiola’ya miras kalacak olan Frank
Rijkaard’ın takımı.
Bir sezon önce yine ikinci turda karşılaşıp Chelsea’nin bir
üst tura çıktığı eşleşmeyi –özellikle Ronaldinho’nun performansını- dün gibi
hatırlarım. Bu tur da onun bir rövanşı niteliğindeydi. Stamford Bridge’de çıkılan ilk mücadele yine
gergin başladı. Sert rakibe karşılık Barcelona teknik oyuncularıyla üstün
olmaya çalışıyordu. Tabiri caizse –ırkçılık içermez(!)- Baskonialı Asier del
Horno 30 sırt numaralı çocuk tarafından maymun edilir. Ardından gelen sert
darbe ile yere düşen ve acı içinde kıvranan çocuk del Horno’yu attırır ve
resitale başlar. Ağabey’i diyebileceğimiz Ronaldinho’nun önüne geçtiği ilk maç
olur ve Mou’nun da oklarının hedefi olmayı başarır. Başarır diyorum çünkü Mou
hiçbir zaman kendisine dokunmayan “yılana” çatmaz. Lionel Messi artık Province
of Barcelona’nın göz bebeği olmuştur. 2-1’lik deplasman galibiyeti evde alınan 1-1’lik
beraberlik ile hikayenin sonu şampiyonluğa kadar uzanır.
Bir sonraki yılda da grup seviyesinde bir eşleşme yaşanır ve
Chelsea evinde 1-0 galip gelip, deplasmanda 2-2’lik beraberliği alarak grubu
lider olarak tamamlar. Anlayabileceğiniz gibi UEFA’nın şu an ekmeğini yediği
El-Clasico’lar gibi o dönemde de Chelsea-Barcelona eşleşmeleri revaçtaydı.
Seneler bir bir ilerliyor ve saniyelerin büyük etken olduğu
futbolda dengeler değişiyordu. İki takımda da kökten denilebilecek değişimler
yaşanıyordu. Mourinho’nun Rosenborg mağlubiyeti ile istifa etmesinin ardından
Chelsea bambaşka bir kimliğe bürünüyordu. Bu kimlikte Mourinho’nun izleri
olmaya devam edecekti pek tabii. Barcelona ise Rijkaard’ın o dönem içinde
macera diye nitelendirilebilecek olan hamleleri neticesinde kendi kendini
duraklama devresine sokuyordu. Neticesinde de yerini efsane Guardiola’ya
bırakacaktı. Guardiola’nın geliş senesine tekabül eden sene içinde Rijkaard’ın
mirasını akil bir şekilde kullanıp, takımı acaip bir seviyeye taşıyacaktı. Yine
o sene içinde aktörlerin farklı olduğu bir Chelsea-Barcelona mücadelesi bizi
bekliyordu.
Guus Hiddink’in takımlarının kimliği haline gelen –iki
istisna olabilir. Fenerbahçe ve milli takımda göremedik sanırım- alan savunması
ile Barcelona’yı Camp Nou’da mükemmel bir şekilde durduruyordu. Oynattığı
futbol medya tarafından acaip tepkiler alsa da ne yapabilirdi ki? Barcelona’yı
durdurmanın yolu sadece bu olabilirdi. Keza açtığı yoldan Mourinho bunu başardı
–tartışmaya açık konular.Adını yazamadığım yanardağ patlaması vs.-. Stamford Bridge’de Essien’in maçın başında
attığı olağanüstü gol sonrasında yine aynı taktiği uygulamaya başladılar. Tüm
takım inanılmaz bir şekilde müdafaa ediyordu. Maçın sonunda, hatta uzatmaların
da sonunda Messi’nin asisti ve İniesta’nın yine Essien gibi mükemmel vuruşu
neticesinde hafızalardan silinmeyecek o görüntüler oluşuyordu. Neresinden
bakarsanız epik bir maç olmuştu. Hatta epik bir seri. Biraz daha ileriye
götürecek olursak epik bir rekabet de diyebiliriz.
Bu rekabete bir halka da yarın gece ekleniyor. Rekabetin
başından beri üstüne koyan bir Barcelona varken, karşılarında da gittikçe
düşüşe geçen bir Chelsea var. Silik karakter Di Matteo’nun başa gelmesiyle
vasatına ulaşan Chelsea’nin Barcelona karşısında neler yapabileceği büyük bir
soru işareti. Nereden bakarsanız bakın, Barcelona bu turun mutlak favorisi.
Maziye saygıdan ötürü büyük bir heyecan ile bu maçı bekleyeceğiz. Bakalım bizim
tiyatrocu çocuk bugün neler yapacak? Belki de daha önemlisi 21 Nisan gecesi
neler yapacak hep birlikte göreceğiz.
NOT: Biraz geçmişi analım:
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder