12 Nisan 2012 Perşembe

Olaylar Olaylar-Süper Final Süreci


Futbol tarihimizin en garip sezonlarından birini geçirdik. Çok basit bir tabir olacak ama gerçekten her şey yaşandı. Leyla ile Mecnun izlemem lakin –çok eleştiri alıyorum bu konuda- dizide kalıplaşmış olan bir söz var: Olaylar olaylar… Güzide dizinin yine kendisi gibi güzide olan ikilemesi ciddi anlamda futbol dünyamızın bu sezonki özetiydi. 3 Temmuz süreciyle başlayan bir sezondan başkası da beklenmez pek tabii. Yine 3 Temmuz sürecinin getirilerinden birine geldi sıra: Süper Final…

Böylesine ağır toplarla oynanacak bir ufak çapta ligi ilk defa göreceğiz. Her şeyini tartışabiliriz. Oluşum süreci, sebebi, ekonomik çıkarları, şunu, bunu bu böyle uzar gider. Tartışamayacağımız tek şey ise hepimizin heyecanlı olduğu. Tabii ki bu heyecanın içinde şampiyonluk olsun Şampiyonlar Ligi olsun çeşitli kazanımlar olacak. Bu kazanımlar pastanın üzerindeki krema gibi. Mühim olan –en azından benim için- bu denli derbileri ardı ardına ve altı hafta boyunca izleyecek olmak. Sene içindeki derbi heyecanları bir kenara, turnuva niteliğinde derbi şöleni izlemek gerçekten hangi boyutundan bakarsanız bakın ilginç olacak. Birbirinden değişik maçlar ve öyküler göreceğimizden şüphe yok. Bunu takımlarımızın futbol kalitesinin farkındalığında olan bir birey olarak yazıyorum, evet. Arma, forma, tribün meselesidir benim kast ettiğim. Bunun için geçen yıl lig başlamadan önce Almanya’daki Fenerbahçe-Galatasaray derbisini hatırlamanız demek istediğim şey için en açıklayıcı örnek olacaktır.

Birbirinden değişik olacak olan maç programımız ise şöyle:

1.Hafta;
Beşiktaş-Galatasaray
Fenerbahçe-Trabzonspor

2.Hafta;
Galatasaray-Fenerbahçe
Trabzonspor-Beşiktaş

3.Hafta;
Trabzonspor-Galatasaray
Fenerbahçe-Beşiktaş

4.Hafta;
Galatasaray-Trabzonspor
Beşiktaş-Fenerbahçe

5.Hafta;
Trabzonspor-Fenerbahçe
Galatasaray-Beşiktaş

6.Hafta;
Fenerbahçe-Galatasaray
Beşiktaş-Trabzonspor

Maçlar bu hafta sonu başlıyor. Puan durumu ise: “Galatasaray 39,Fenerbahçe 34,Trabzonspor 28,Beşiktaş 28” şeklinde. Başlangıç öncesi takımlarımızı tek tek irdeleyelim.

GALATASARAY

Gerçekçi olmak gerekirse Galatasaray’ın ligi bu noktada bitiriyor olması ve rakiplerine bu kadar puan farkı yapmış olmasını pek beklemiyordum. Fatih Terim’in gelişi ve kadroda büyük çapta bir revizyon neticesinde geçtiğimiz sezonun küllerinden doğan bir anka kuşu var karşımızda.

Sallantıda başladıkları ligin faturasını Fatih Terim taktik düzenine kesti. İlk yarıdaki mahkum geçen Beşiktaş mücadelesinden sonra takımını 4-4-2 düzenine sokup, oturttu. İlerleyen haftalarda rahat takvimlerinin de etkisiyle geçiş sürecini fazla puan kaybı yapmadan sonlandırdılar. Tabii ki bunun en büyük etkeni Fatih Terim’dir. Oyuncular arasında yaratılan sinerji geçtiğimiz haftaya kadar mükemmel diye nitelendirilebilirdi. Neyse ki bu süreci kendileri adına iyi bir şekilde sonlandırdılar ve normal kadro yapılarına büründüler.

Fatih Terim’in hakkını verdik ancak bunu sağlayan oyuncularına değinmezsek olmaz. Nicelik olmasa da nitelik anlamında yaşanan değişimler bugünün sırrıdır. Muslera,Eboue,Ujfalusi,Melo,Elmander gibi yabancıların tabiri caizse takıma cuk diye oturması, akabinde de Selçuk,Necati ve hatta Semih gibi yerlilerin onlara eşlik etmesi ile gerçekten önemli bir harmoni yakalanmış oldu. Kilit nokta ise daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Selçuk-Melo ikilisi. Özellikle Selçuk’un takımı sırtladığını söylersek de yanılmış olmayız. Büyük ihtimal bildiğimiz oyuncu düzeniyle çıkacakları maçlarda yine bu ikili önemli görevler üstlenecek.

Açıkçası hiçbir maç için bir uzun uzadıya yorum yapmak istemiyorum. Sürprizlere çok açık mücadeleler yaşanacaktır lakin Galatasaray için önemli haftalara bakacak olursak ilk iki İstanbul derbisi şampiyonluk yolunda en büyük engeller olarak göze batıyor. Gerçi form grafiklerini düşünürsek iki takımdan da üstün bir Galatasaray bulacağız. Ek olarak son haftaki Fenerbahçe derbisi de çok büyük bir sürpriz olmazsa şampiyonluk mücadelesi olacak. Normal sezondaki ev sahipliğini Fenerbahçe’nin yapmış olduğu derbide bana kalırsa psikolojik avantajı yakalayan Galatasaray’ın o maçta da bir adım önde olacağını düşünmekteyim.

FENERBAHÇE

Yazının başında da belirttiğim gibi 3 Temmuz süreci ile girdiğimiz sezonun baş aktörü maalesef Fenerbahçe. Bu süreçte itibar kaybettiği aşikar. Bunun yanı sıra özellikle futbol açısından bakacak olursak büyük güç kaybı yaşadılar. Andre Santos,Lugano ve Niang’ın gidişi Fenerbahçe’ye çok kan kaybettirdi. Yerine getirilen oyuncuların da vasat performansları belki de lider ile arasındaki puan farkının en büyük nedenlerinden biri.  Bu noktada Moussa Sow transferini bir kenara koymak istiyorum. Ondan beklentim büyük. Geldiğinden beri iyi iş çıkardı ve çıkarmaya da devam edecektir.

Aykut Kocaman’ın takımına sezon başından beri şöyle bir kuşbakışı bir gözlem atacak olursak her zamanki gibi Alex göze batmakta. Onu anlatmak gibi bir gaflete düşmeyeceğim.Alex dışında en büyük verimin(en azından sezonun ikinci bölümünde) Miroslav Stoch’tan geldiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Aynı şekilde ne kadar sorunlar yaşasa da Emre’nin ve bu sezonki çıkışıyla zaman zaman beklenmedik işler yapan Baroni’yi de unutmamak lazım. Gelgelelim aynı şekilde diğer eski ve yeni oyuncuların vasatlığının üstünü örtemeyiz. Reto Ziegler gibi bana göre facia bir transfer var ortada. Aykut Hoca’nın Zeigler’i almayı gövde gösterisi olarak nitelendirmesi de ayrı bir dünya tabii. Aykut Hoca’nın açıklamaları bir kenara bu sezon takımına yaptığı ya da daha doğrusu yapamadığı müdahaleler yüzünden ket vurduğu da aşikar. Kendisi adına da sıkıntılı bir performans grafiği var. Doğruları yapmakta her zaman geç kalıyor. Fenerbahçe adına bu dönemde çok büyük handikap kesinlikle.

Galatasaray derbilerini bir kenara koyacak olursak eğer Fenerbahçe için şampiyonluk yolunda en büyük sıkıntı deplasmandaki Beşiktaş ve Trabzonspor mücadeleleri olacaktır. Burada yaşanılacak mağlubiyetlerin telafisi olmaz. Değil şampiyonluk, Şampiyonlar Ligi bile kaybedilebilir. Deplasman fobisi yenilirse ve de Aykut Kocaman handikapı aşılırsa Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı geçip şampiyon olması iş değil. Net.

TRABZONSPOR

Şenol Güneş gibi “filozof” bir teknik adamla başlanan lig için en kötü senaryo geçtiğimiz yıl sonunda kontratı biten tüm oyuncularını kaybetmek olsa gerekti. Evet, Trabzonspor neredeyse bütün iskeletini İstanbul takımlarına yolladı. İşin daha da kötüsü hiçbirinin yerini dolduramadı. Galatasaray’ın tersi olarak nicelik bakımında fazla nitelik yönünden ise son derece vasat transferler yapıldı. Burada da Fenerbahçe’deki Sow gibi bir diğer Afrikalı Zokora’yı bir kenara koyuyorum. Şenol Hoca’yı en fazla etkileyen ve devamlı serzenişte bulunduğu durum da buydu.

Sezona ilginçliklerle başladılar. CL’den elenmiş EL’den de elenmek üzereyken piyangodan bir Şampiyonlar Ligi bileti çıkmıştı. Bu onlar için aslında sıkıntılı bir durumdu. Kısa vadede mali açıdan önemli bir durum olduğu aşikar lakin bu sıkışık fikstürlü ligin sonu için pek hoş bir tablo oluşturmayacaktı. Nitekim öyle de oldu. Trabzonspor şu an Şampiyonlar Ligi değil de direkt şampiyonluk kovalayamıyorsa bunun en büyük nedeni de Şampiyonlar Ligi katılımıydı. Tüm bunları bir kenara koyacak olursak ülke futbolumuza mükemmel bir değer kattılar:Burak Yılmaz. Burak’ın yanında Colman’ın varlığı da Trabzonspor’un taşıyıcı kolonlarıydı. Süper Final’de de böyle olacaktır.

Kendileri için Fenerbahçe maçları sıkıntılı geçecektir. Rakipleri ise sırf bu nedenden dolayı Beşiktaş olacak. Fenerbahçe’yi iki maçta yenip de üstlerine çıkabilme umutları bana kalırsa Şenol Hoca’da bile yoktur. Ligin ikinci yarısındaki derbi performansı ile ilk yarısındakiler arasındaki fark gece ile gündüz arasındaki fark kadar. Umutlu bakabilmeleri için en büyük sebep de bu olsa gerek.

BEŞİKTAŞ


3 Temmuz sürecinin mağdurlarından biri daha. Serdal Adalı, Tayfur Havutçu ve Ahmet Ateş’in gözaltına alınmaları camiada büyük bir şok ile karşılandı. Bu kaos ortamında yönetim takımı Carlos Carvalhal’e emanet etti. Tereddütlü yaklaşıldı ki kesinlikle haklılık payı bu bağlamda yüksekti. Çeşitli kararlar verdi “emanetçi”. Guti gibi bir ismi yolluyor, Fernandes’e de cezayı kesiyordu.

Carlos Carvalhal eşliğinde lige ve Avrupa’ya güzel bir başlangıç yapan bir Beşiktaş vardı. Öyle ki EL’yi grubunda lider tamamlama başarısı elde edilmişti. Kulüp tarihinde bu bir ilkti. İlerleyen günlerde maç yoğunluğu takımı iki buçuk günde bir maça çıkarmaya başlamıştı. Sakatlıkların ardı arkası kesilmiyordu. Özellikle defans hattındaki sakatlıklar takımın belini büküyordu. Daha da önemlisi taraftarın takım ile özleştirdiği Quaresma’nın bir daha sakatlıktan kafa olarak dönememesi Beşiktaş’ı bitiren son darbe oluyordu. Son düzlükte takımı taşıyan ve herkesin beğenisini de kazanan Fernandes oluyordu.  Çeşitli kaos ortamlarından geçen takımın faturası da Carlos Carvalhal’e kesiliyordu(Aykut Kocaman için yaptığım eleştiriler bire bir Carlos Carvalhal için de geçerlidir.) . Yerine Tayfur Hoca getiriliyordu.

Fernandes’in futbol önderliği ve Tayfur Hoca’nın yönetimindeki Beşiktaş Süper Final’e Şampiyonlar Ligi parolasıyla çıkıyor. Yine gerçekçi bakmak gerekirse zor bir hedef. Öncelikle Galatasaray derbisi ile iyi bir başlangıç yapılmalı ki bu da Fenerbahçe’nin potaya iyice sokulması anlamına gelmekte. Moda girmiş bir Fenerbahçe’yi Beşiktaş’ın şu ortamda iki kez ardı ardına yenebileceğini pek düşünmüyorum ki Trabzonspor bölümünde belirttiğim gibi rakipleri Trabzonspor olacaktır. Üçüncülüğün elde edilip gelişen ortamda Şampiyonlar Ligi hedefi konulması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu iki takım arasındaki mücadelenin bir adım önde olan tarafı da Beşiktaş olacaktır.

Tüm bunları toparlayacak olursak her şeye gebe bir Süper Finalimiz var. Fenerbahçe-Galatasaray ve Trabzonspor-Beşiktaş arasında olacak bir blok mücadele beklemekteyim. Bu mücadelenin üstünlüğü hangi takımlarca ele geçirilecek hep birlikte göreceğiz. Bize de bu futbol şölenini keyifle izlemek düşecek. Şimdiden keyifli seyirler efendim. 

NOT: Buraya bir tek Fatih Terim'in resmini koymam açıkça bir mesajdır. Saygılarımla.

Ufuk Tolga Aldırmaz 









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...