2009’da bırakılan yerde devam eden mücadele bir farklık
galibiyetle perçinlenmişti. Chelsea, yıllardır hayali olan kupada final oynamak
için sahaya çıkacaktı ki kendileri işin ciddiyetinin farkındaydılar. Buna
karşılık Barcelona’nın formunun düşüklüğü maç boyunca olduğu gibi Roberto Di
Matteo’nun yüzünü hınzırca güldürmeye yetiyordu.
3-4-3 ile başlanan mücadeleye Alves olmadan çıkmak baya ilgi
uyandıran cinstendi. Bir o kadar da hem El Clasico hem de bu geceki mücadeleye
Pep Guardiola’nın Pedro ile başlamaması bu kez ise hayret uyandıran cinstendi. Bu iki
durumu belirttikten sonra maçın içine dalalım.
Klasik olacak ama maç beklendiği gibi Katalanlar’ın baskısı
ile başladı. Buna karşın Chelsea de Londra’daki gibi fakat aradaki mesafeyi
gözle görülür biçimde azaltmış olarak defans hattını kurgulayıp, karşılama
yapmaktaydı. İki kez derinlemesine atılan topta Messi’nin pozisyonlara girmesi
bu noktada önemli bir detay. Bunun üstüne Cahill’in sakatlanması işi iyice
sıkmaya başlıyordu. Yerine Bosingwa’nın
girişi İvanovic’i o bölgeye kaydırdı. Ardından bu kez Barcelona adına Pique’nin
çok kötü bir şekilde düşüşüyle bilincini kısa süre de olsa kaybetmesi Camp Nou’da
kötü duygular fırtınası yaratıyordu. Çıkışı ile yerine giren Alves’in asıl yeri
olan dörtlünün sağ ucu yerine üçlü stoper dengesinde sağ tarafta bulunması da
büyük sıkıntı baş gösterebilirdi. Bağlasan durmayacak bir adam neticesinde.
Korkulan pek oldu da denilemez. Tüm bu sıkıntılara rağmen maç bir süre daha
başladığı seyirde devam etti. Ardından gelen Sergio’nun golü Katalanlar’ın otuz
iki dişini birden göstermesine neden oluyordu. Hemen ardından da Terry’nin
Alexis’e yaptığı kasıtlı vuruş oyundan atılmasına neden oluyordu. Ardından kelimesini çok kulanmış olmama
rağmen yine ardından mükemmel bir paslaşma ve soğukkanlılık neticesinde İniesta’nın
golü tamam, artık bu iş bitti dedirtmişti. Aynı şekilde sadece bize değil de
Barcelonalı futbolculara da dedirtmiş olacak ki inanılmaz bir konsantrasyon
bozukluğu ve biraz da oyun düzeninin etkisiyle kalelerinde golü gördüler.
Ramires usta işi golü attı.
İkinci yarı tıpkı ilk yarıda olduğu gibi baskın taraf
Barcelona idi. Tüm olumsuzluklara rağmen inanılmaz bir savunma yapıyordu Londra
ekibi de. Barca istediğini de aldı. Devrenin başı sayılabilecek bir dakikada
penaltı kazandılar. Messi Chelsea’ye karşı gol orucunu bozamayıp penaltıyı da
direğe nişanlayınca neredeyse bütün mahalleden “Yok artık!” nidası yükseldi.
Akabinde Messi hırsla topu alıp dribblingler yapsa da bu defansif düzene karşı
işlemedi. İşler öyle çığırından çıkmaya başladı ki Camp Nou’daki Barca-İnter
yarı final mücadelesinde Eto’o’da olduğu gibi Drogba sol açık pozisyonunda
savunma yapmaya başladı. Barcelona ise sabır ile paslaşmaya devam ediyordu.
Pas, pas, pas, pas ,pas ve yine pas. Buna karşılık gözle görülen şey belki de
beyin diye nitelendirilebilecek olan Xavi’nin bir türlü fark yaratamıyor
oluşuydu. Son haftalarda kendi vasatını aşamaması garip. Guardiola’nın onu Real
Madrid maçında oyundan çıkarıp da bu maçta tutması da bir o kadar garip.
Zorlukla bulunan pozisyonlar bir türlü değerlendirilemeyince Barcelona savunma
güvenliğini tamamı ile bıraktı. Öyle ki Drogba yerine “sol beke” geçen Torres
topu bir anda –kendi de anlamamıştır nasıl olduğunu iddialıyım- önünde bulup
Valdes’i de yere yatırıp boş kaleye topu yuvarladı. El Nino Atletico günlerine
özenmişti adeta.
Son günlerde sık kullanılan ve benim de bu seri için
değerlendirme yazımda attığım “Epik Rekabet”e yaraşır bir mücadele izledik.
Efsaneler arasında yerini alabilecek bir maçtı bu geceki. Bakalım yarın finale
kim gelecek? Eğer Real Madrid elenirse finalin adının Bayern München-Chelsea
olması çok büyük bir sürpriz olacak. Beklemedeyiz.
NOT:Cüneyt Çakır mükemmele yakın bir maç yönetti. Güntekin
Onay’ın alttan alttan laf sokuşlarında çok haklı olduğunu da belirtmeliyim. Ayrıca
Drogba ve Cech’in de eski günlerini hatırlatması beni farklı bir biçimde mest etti.
DİP NOT: Sevgili İbrahim Tilki, Victor Valdes’ten iyi bir
kaleci olduğun su götürmez ancak ayak tekniğin onun kadar iyi değil(!).
Sevgilerimle.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder