Camp Nou’da cumartesi günü 21.00’da oynanacak olan El
Clasico La Liga’nın kader mücadelelerinden biri olacak. Büyük ihtimalle
şampiyonluğu belirleyecek mücadelenin çok zorlu geçeceği aşikar. Aşikar olan
bir diğer şey ise yine hikayesi olan El Clasicolar’dan birini izleyeceğimiz.
Lider Real Madrid puan farkının getirdiği bir “rahatlık” ile
çıkacak mücadeleye. Kesinlikle kazanmak zorunda değiller. Dört puanlık farkı
korumak onları Türk basınının değimiyle “Şampi…” yapacak. Farklı sıkıntıların
girmesi de bu rahatlığı ellerinden alıyor olacak. Özellikle ondan dörde inen
fark onları mental anlamda çok zorluyor. Aynı şekilde gittikçe yükselen rakip
kalitesi, kendi kalitelerinin içten içe sorgulanmasına neden oluyor dersek
yanılmış olmayız. Bayern München mücadelesi ise onlara bu bağlamda son darbeyi
vuran maç oldu. Buna ek olarak nitelik anlamında –ironik olabilir ama gerçekten
böyle düşünüyorum- dar kadrolarının
olması maça çıkacak on birin de çok yıpranmasına neden oldu. Geriden gelen
Barcelona ise daha farklı bir noktada. Onlar için sezonun en kritik mücadelesi.
Ya tamam ya devam diyecekler ki liderin son puan kayıpları onları
yüreklendirdi. Son virajı nispeten daha kolay rakiplere karşı oynayıp,
rotasyona da gittiler. Bu onları biraz daha zinde tuttu. Fiziksel olarak daha
zinde bir Barcelona görmemiz demek -maç boyunca topun da kendilerinde olacağını
bildiğimize göre- özellikle maçın son bölümünde büyük bir avantajlarının olduğu
anlamına gelir. Ters açıdan baktığımızda ise büyük bir sorun teşkil edecek.
Nedeni ise az sonra okuyacağınız satırlarda gizli.
Barcelona’yı anlatmamız artık çok yersiz kaçıyor. O yüzden
Real Madrid’in yapacaklarından başlayalım. Klasik olacak ama en önemli nokta
konsantrasyon. İki takım için de önemli olacak ancak savunacak taraf olan
Madrid ekibi için çok daha büyük bir önem arz ediyor. Real, aynı şekilde Barca’yı
puan kaybına ya da mağlubiyet uğratan takımlar gibi tek vücut halinde mükemmele
yakın alan savunması yapması gerekmekte. Pres ise vazgeçilmeyecek bir unsur.
Post-modern(!) futbol oynanan bu büyük ligimizde bile ne denli önem arz
ettiğini defalarca belirttiğim önde baskının ise elzem olduğunu söylemem abesle
iştigal kaçacaktır. Böylece ilk yarıdaki maçta olduğu gibi sürpriz bir gol dahi
bulunabilir. Barcelona’nın en önemli mevkiisinin orta saha olduğunu düşünürsek
bu mevkiiye kapanırken oyuncuların birbirine yakın durmasında fayda var. Bu
durum, tek vücut hareket haliyle birlikte hem oyunun daralmasını sağlayacak hem
de çalınan topun kısa sürede rakibe teslim edilmemesinin ön ayağı olacaktır.
Barcelona sıkışacak oyunda tıpkı Chelsea maçında olduğu gibi 3-4-3’e dönecektir.
Bu düzenin en büyük artısı Alves’in sağ kanada geçip, oyun alanına genişlik kazandırmasından
geçiyor. Pas oyununa ek bir orta saha demenin ne demek olduğunu tahmin etmek
güç değil. Bu düzende Alves aynı şekilde
geçtiğimiz El Clasicolar’da olduğu gibi Real Madrid’in en önemli hücum gücü
olan sol kanadı kilitleyecektir. Bu da sakatlık sonrası bir türlü eksi formuna
kavuşamayan Di Maria’nın ekstra bir şeyler katması gerektiğini işaret etmekte
ki son formunu düşünecek olursak gerçekten zor. Valencia mücadelesinde Unai
Emery’nin Alves’i, Mathieu-Alba ikilisi ile mükemmel bir şekilde kilitlemişti.
Ronaldo-Marcelo ikilisi ile bu çok zor olur. Hele Coentrao işin içine girerse
Alves yapamasa bile –ki yapar- o kanada her kanalize olan Real’i sıkıntıya
sokar.
Alves’in öneminden bahsettik. Sergio Busquets’den bahsetmezsek
günaha gireriz. Birçok futbol severin “düz oyuncu” olarak nitelendirdiği
Sergio, takımın en kilit noktalarından. Hücumu başlatan kişi olarak yeri
ayrıyken bir de Xavi ve İniesta’ya kanal boşaltması onu tepe noktaya koyuyor. Hele
ki 3-4-3 düzeninde top rakibe geçince stopere geçip akil bir oyun oynadığını da
düşünecek olursak bana hak vereceğinize eminim. Velhasıl kelam bir Xavi bir
İniesta olmasa da Barcelona’nın beyin takımının en önemli üyelerinden biri olan
Sergio’yu durdurmak Real’in hedefine ulaşmasında büyük etken olacaktır.
Son olarak eksik bölgelere bakacak olursak yukarıda da
belirttiğim gibi Di Maria’nın kanadı komple eksik sayılabilecekken, sol kanadın
da bekinin Coentrao olması halinde sıkıntının çok büyük olacağı aşikar. Ligin
otoritesi sayabileceğimiz Prorroga Blog’un sahiplerinden Emre Çelik’in Sergio
Ramos’u da sıkıntılı bulduğunu düşünecek olursak defansın komple sıkıntılı
olduğunu söyleyebiliriz. Barcelona’nın Alexis’in kaybı ile birlikte forvet
hattında iyice sorunlu bir hale büründüğünü net bir şekilde görebiliyoruz. Aynı
zamanda Real’in bekleri kadar Barcelona’nın bekleri de oyun anlayışlarından
ötürü zaman zaman S.O.S verebiliyor. Chelsea maçında Drogba’nın attığı gol
bunun direkt ispatıdır.
Fazla laf kalabalığı da yapmamak lazım. Herkes susar,
taraflar yarın gece konuşur. Umarım Barcelona kazanır. Bunu bir Cule olmanın
bakış açısıyla değil de objektif futbol sever olarak söylüyorum. Ligimizde
bulamadığım futbol heyecanını takımlar La Liga’da görmeyi bana çok görmez
umarım.
Not: Maç içinde geçecek Messi-Ronaldo çekişmesi kadar, maç
sonunda geçecek olan Guardiola-Mourinho laf dalaşını da merak ediyorum. Amma ve
lakin Mourinho tarafından serzenişler duymayı da can-ı gönülden istediğimi
belirteyim. J
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder