Süper Final’in adına yaraşır ilk mücadeleyi dün akşam
yaşadık. Sırf şu maç için değdi diyebilirim. Her ne kadar istemesem de
eleştirsem de iki tarafa Süper Final’in tadını yaşattıkları için teşekkür
ederek başlamalıyım.
İki taraf da sakatların ve cezalıların el verdiği ölçüde
ideal on biri ile sahaya çıktı. TT Arena’nın verdiği “gaz” ile baskın başlayan
taraf ise Galatasaray idi. Fatih Terim’in takımın başına geçmesi ile birlikte
başlayan o hırslı ve mücadeleci futbol her zamanki gibi sahaya yansıyordu.
Fenerbahçe ise tam anlamıyla haddini bilerek ve neyi istediğini kesin
çizgilerle belirlemiş bir biçimde sahaya dağılıyordu.
Galatasaray’ın baskılı oyunu Fenerbahçe’yi tam anlamıyla
yarı sahasına gömdü. Alex’in varlığının bile rahatsız ediciliği Galatasaray’ı
geride temkinli durmaya itiyordu. İşin garibi bu temkinli durumu Alex kendi
ceza sahalarının yayına gelerek kırmaya ve bir nebze de olsun hatırlatmaya
çalışıyordu. Baskıdan bunalan Fenerbahçe’nin Alex’in yoktan var ettiği pozisyon
neticesinde Ziegler ile golü bulması ise suni teneffüsün vuku bulduğunu lanse
ettiren cinstendi. İlk şutlarının gol olması kadar golden sonra oyunlarının
sarpa sarması da ayrı bir ironiydi. Hoş bu maç komple ironikti ya, neyse. Daha
sonra Galatasaray acayip bir şekilde hücum etmeye başladı. Fenerbahçe’nin “gücü”
onları ilk yarının sonuna kadar idare etti. Volkan’ın da hakkını yememek lazım
pek tabii. İkinci yarı Galatasaray klasikleşen tabirle fırtına gibi başladı.
Esti ama gürleyemedi dersek yeridir. Necati’nin kaçırdığı pozisyon ile başlayan
kaçan goller silsilesi yine ironinin dip noktası diye nitelendirilebilir. Öyle
ki üflese kaleye girer denen pozisyonlar ya Volkan’a takılıyordu ya da
beceriksizlik neticesinde üç direğin arasından geçirilemiyordu. Geçtiğimiz
hafta Şampiyonlar Ligi yarı finali Chelsea-Barcelona mücadelesinde Chelsea’nin
yaptığı gibi bir savunma yapmak zorunda kalıyordu Fenerbahçe. Ceza sahasına
gömüldüler. Çok büyük başarı yakaladıkları söylenemese de yine de golü yememeyi
başardılar. Akabinde gelen Selçuk’un free-kick golü de kaçan gollere ironi
yapan cinstendi. Selçuk’a büyük bir parantez açıp kapayamıyoruz. İçini
doldurmamız için fazlaca cümle yazdıracağından dolayı. Alex-Stoch
değişikliğinin gelişi ile birlikte Aykut Kocaman ya batarız ya çıkarız kumarını
oynuyordu. Yine öyle bir dakikada geldi ki Stoch’un golü rakip takım ve
taraftarın buz kesmesine neden oldu. İşin ilginç olan kısmı golün Galatasaray’ın
şuursuzca ataklarından kaynaklanmasıydı. O bahsettiğim hırs ve mücadele gücünün
ters tepmesi sanırım golü getiren en büyük unsurdu.
Tüm bunları bir kenara bırakacak olursak Galatasaray’ın
otuza yakın şutundan sadece birinin gol olması, buna karşın Fenerbahçe’nin beş
şutundan dördünün kaleyi bulup ikisinin de gol olması ironinin kuyruklusuydu.
6-0 ve 5-1’lik maçların da dahil olduğu derbilerin bile bu kadar domine
edildiğini görmemiştim. Galatasaray oyunu mükemmel bir şekilde domine etti
lakin bu dominasyon sadece istatistiklerde kaldı. Bize az buçuk da olsa dünkü
El Clasico’yu hatırlatıyor bu nokta. Guardiola’nın da dediği gibi “Futbol topla
oynama, gol atma oyunudur.” İşte Galatasaray’ın durumu tam bu olmasa da buna
yakındır. Bu galibiyet işlerin çok ilginç bir hal almasına neden oldu. Şampiyon
da büyük ihtimalle Kadıköy’deki derbiden sonra belli olacak.
Fenerbahçe bana göre büyük sürpriz yaptı. İçinde
bulunduğumuz ortamda şu maçı kazanmaları büyük önem arz etmekte. Aslına bakarsak
içinde bulunduğumuz ortamda Fenerbahçe’nin ligde ve kupada bu konumda olması bize
bir şeyler ima etmekte. Fenerbahçe gerçekten zor olanı başarıyor. Bu hikayenin
sonu nereye varacak hep birlikte göreceğiz.
NOT:Karikatür'ün Cartalate Mustafa ağabeyin Tweet'inden aldım.Orijinaline saygıyla bir durum özeti.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder