23 Haziran 2012 Cumartesi

Devrimin Getirdikleri

Barcelona...Göreceli olarak ya sempatinin dibine vurduğunuz ya da başarılarını hazmedemeyip nefret ettiğiniz bir takım. İşin açıkçası ne sevmemiz ne de nefret etmemiz onların gelmiş geçmiş en iyi futbol takımı oldukları gerçeğini değiştirmez. Zaman tüneli içinde Johann Cruyff'un açtığı yolda gidip son döneme damgasını vuran Frank Rijkaard ve ardından gerçek anlamda efsaneyi yaratan Pep Guardiola bu başyapıtın mimarları. Bu başarı doğal olarak size popülariteyi getiriyor. İster istemez içten içe uyanan hayranlık duygusu ve onlar yapıyorsa biz de yaparız anlayışı futbol dünyasının değişmesine neden oluyor, oldu. Aynı oyuncu havuzuna sahip olan İspanya'nın bunu anlayışı yansıtması kaçınılmaz bir durumdu. Luis Aragones ile başlayan süreçte Vicente del Bosque takımını tam anlamıyla Barcelona'nın araya birkaç İspanyol futbolcunun yerleştirilmiş versiyonu yaptı. Bir Avrupa Şampiyonluğu'nun yanında bir de Dünya Kupası kupası kazandılar. Bu da her alanda başarılı olan oyun sisteminin "taklitçilerinin" ardı arkasının kesilmeyeceğinin habercisi demekti ki nitekim öyle de oldu. Onların açtığı yoldan gelmek isteyen bir kaç cılız milli takım olsa da bu bayrağı taşımakta kararlı olan kişi Laurent Blanc, takım ise Fransa oldu.

Çeyrek final eşleşmelerinin üçüncüsünde aynı futbol mentalitesine sahip iki takım karşı karşıya gelecek. Fransa'nın bu konuda daha acemi olduğu aşikar fakat ellerindeki oyuncuların kalibreleri bu oyunu uygulamaya yetebilecek düzeyde. Bu iki takımın en büyük farkı ise hücum planlarından geçiyor. İspanyollar hücum merkezden  yapmak için direnirken, Fransızlar ise etkili kanat oyunculara sahip olmanın avantajıyla bu görevi kanatlarına yıkmış durumda.

İspanyollar grup aşamasında lider olarak çıkmalarına rağmen sallantılı oyunlarıyla halk tarafından sıkıntılı bir biçimde izlenmekte. Özellikle gol yollarındaki sorun ve defansif problemler had safhada. Bu noktada sıkıntının kaynağı bekler. Puyol'un yokluğunda stopere geçen Ramos'un yerini dolduran Arbeloa tam anlamıyla zorunluluktan oynuyor. Alba ise beklenen performansın yanına yaklaşabilmiş değil. İki oyuncunun ortak noktaları daha doğrusu yapamadıkları şeyler aynı. Hücumu genişletemiyor ve rakip hücumlarında etkisiz kalıyorlar. Rakip hücumlarında etkisiz kalmaları İspanyollar'ın topu daimi olarak ayaklarında tutmasından dolayı öncelik değil fakat hücumu genişletememeleri çok büyük sıkıntı. Özellikle Ramos oynarken İspanya'nın o kulvarı nasıl kullandığını düşünmeniz kafanızda somut bir şeyler canlanmasını sağlayacaktır. Bu ikilinin yanı sıra Ramos'un stoperde oynadığı rezalete yakın oyun Casillas'ın maçlarda ön plana çıkmasına sebebiyet veriyor. Tüm bunların dışında bir de gol problemi yaşanıyor ki sormayın gitsin. Özellikle İrlanda mücadelesinde Torres'in performansı yanıltıcı bir barem oluyordu. Hırvatistan maçında Torres'in silik kalması da bu noktadan ötürüydü. İki ana neden karşımıza çıkıyor:

1.Genişleyemeyen alan neticesinde düşük tempoda oynanan pas oyunu.
2.Orta sahadan yeteri kadar yapılmayan forvet koşuları.Silva ve İniesta'nın bunu uyguladıklarında o meşhur karelerin ortaya çıktığını söylemezsem olmaz.

İspanya'nın tüm bu sorunları onları erken bir vedaya sürükleyebilir. Kilit nokta ise del Bosque. Bile bile lades demeye devam ederse sıkıntı büyüyecektir.

Fransa tarafına geçecek olursak benzeri sorunların olduğunu görüyoruz. İspanyollar'ın stoper ikilisinden -özellikler Ramos'tan- çektiğini Mexes'in yokluğunda Fransızlar da çekecek. Buna karşın bek konusunda ve hatta kanat oyuncuları konusunda da üstün olmaları İspanyollar'ın bek açığından yararlanabilecek düzeyde. Buna karşın onların oynadığı statik oyun forvet bölgesinin etkisini düşürmekte. Özellikle Nasri'nin sol içe çekilip yerinde Menez'in oynadığı Ukrayna karşılaşmasında takım olarak çok daha etkin bir hücum performansı sergilendi. Bunların yanı sıra M'Vila'nın sakatlıktan çıkması onlar için önemli.

Bu karşılaşma için kilit soru topu hangi takımın daha fazla ayağında tutacağıdır ki bu İspanya olacaktır. Fransa'nın ümidi en iyi oldukları nokta, yani kanatlar olacak. Eğer son şampiyonu turnuvanın dışına itmek istiyorlarsa biraz da bu işe inanmalılar ve yüksek konsantrasyona sahip olmalılar. Hırvatistan ve İtalya onlara önemli bir yol açtı. Tıpkı Barcelona'ya karşı işini bilerek oynayan Chelsea ve Real Madrid gibi.

Defansif kalibre olarak Schildenfeldli Hırvatistan'dan az değiller. Buna karşın del Bosque'nin birkaç farklı hamle yapması gerek. Yapacağını düşünmüyorum. Kendi takımına ket vurmaya devam ettiği sürece bu turda Fransa'nın şansı artar. Yine ortada gidecek bir maç izleyeceğiz fakat İspanya son altı-yedi yılda her maçta favori olduğu gibi bu maçta da favori olacak.

Ufuk Tolga Aldırmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...