12 Haziran 2012 Salı

En Kötü Takım ve Efsane

D Grubu'nun maçları ile birlikte ilk gün maçlarını tamamlamış oluyoruz. Bugünün maçları ile birlikte gol atılmayan müsabaka yok. Aklımda kalan iki maç dışında gayet zevkli maçlar izlediğimizi söyleyebiliriz.

Maalesef o iki müsabakadan biri bugün oynanan İngiltere-Fransa mücadelesiydi. Hayatım boyunca çok sevdiğim şu eğlencenin hiçbir doksan dakikası bu kadar uzun gelmemişti dersem abartmış olmam. Mübalağa fazla kaçmış olsa bile ne denli sıkıldığımı net anlamışsınızdır. Açıkçası yazılacak tonlarca şey çıkmadı müsabakadan. Bazı kilit noktalar var tabii. Hemen bakıyoruz.

Başlama vuruşu ile birlikte Blanc'ın o Barcelona sevgisine nazire yapan bir Fransa vardı. İşi biraz yanlış anlamış olsalar da o en kilit noktayı uygulamada pek sıkıntı yaşamadılar. Topa sahip olmak... İngiltere'nin oyunu oynayış biçimi de Fransa'nın işine geldi. İlk aşamayı doğru uygulamış olsalar bile ikinci aşamada sıkıntı vardı. O da oyuncuların statik duruşu. Daha doğrusu orta üçlünün (Malouda-Diarra-Cabaye) statik oluşuydu. Bunda biraz da stoperlerin arasına girmeyi hobi olarak edinen Diarra'nın parmağı vardı. Onun yüzünden orta saha geniş boşlukların egemenliğinde kalıyor, oyun alanı parsellenemiyordu. Devşirme sol iş garibim Malouda ve iyi niyetli(bunun ne demek olduğunu bir türlü anlamadım ama siz fikri aldınız) Cabaye'nin tüm çabalarına rağmen iş yürümüyordu. Neyse ki ön üçlü (Ribery-Benzema-Nasri) pire gibi yerinde durmuyordu. Bunun sayesinde ileride top dolaştırmada sıkıntı yaşanmıyordu. Burada İngilizler devreye giriyor. Chelsea'nin Barcelona'ya yaptığı o alan savunmasının aynısını Fransızlar'a yaptılar. Defans ve orta saha hatlarını on metreye sıkıştırıp inanılmaz çalışkan bir alan savunması hattı oluşturdular. Burada olmayan şey Drogba idi. Welbeck ve Young gölge pres dışında hiçbir işe karışmadılar. Takılmaca olsun diye gelmiş gibiydiler. Maç boyunca gol dışında tek net pozisyonlarının Milner'ın boş kaleye atamadığı o pozisyon olması şaşırtıcı değildi. Fransızlar attıkları goldeki gibi biraz daha fazla yoklama yapsalardı üç puanı almaları iş olmazdı. Ek olarak Blanc'ın oyuncu değişikliği hamlelerinde çok geç kaldığı su götürmez cinsten. Resmen bu kadar ezik(tam anlamıyla) bir İngiltere'yi yenmemeye çalıştılar.

Fransızlar yine de umut vaad ediyor fakat İngilizler dünya üzerindeki en kötü top oynayan milli takım olma yolunda emin adımlarla ilerliyorlar. İnanın abartmıyorum. Turnuvanın açık ara en kötü top oynayan(şu ana kadar. bana kalırsa böyle devam edecekler) takımı bu İngiltere.

Günün ikinci mücadelesinde ise ev sahibi Ukrayna İsveç'i ağırladı. Allah'tan sabahki maça benzer bir maç çıkmadı.Yarmolenko'nun açık ara hakimiyetinde şekillenen hücumlarda biraz şanslı olunabilse gol veya goller bulunabilirdi. Açıkçası beklentimi boşa çıkarmaması hoşuma gitti. Ona bir de Konoplyanka da eklenince sağlı sollu kanat hücumları ve içe kat etmeler izliyorduk. İsveç ise ne topa hakim olabiliyordu ne de doğru düzgün atak yapabiliyordu. En net pozisyonları İbra'nın direkten dönen şutları idi. Bunda Kallström-Elm ikilisinin biraz yumuşak kalması da etkili oldu.

İkinci yarı Svensson değişikliği geldi. Bu biraz da orta sahayı kotarmak adına yapılmıştı. İşe de yaradı. Öne geçme ile mükafatını aldılar fakat turnuvanın en uzun takımı efsane Sheva'dan gelen üst üste iki kafa golüne de engel olamayınca işler çığırından çıktı. Elmander'in sonradan girip mutlak gol şansını tepmesi de kırılma anı oldu.

Ukrayna güzel bir başlangıç yaptı. Eğer İngiltere'yi yenerlerse ki hiç zor olmayacaktır gruptan çıkmaları onlar için rüyanın gerçekleşmesi anlamına gelir. Kağıt üzerinde grubun en kötü takımı olmalarına rağmen seyirci faktörünün de eklenmesiyle bana kalırsa turnuvanın Danimarka'dan sonra en flaş performansı geldi. Yarın ikinci maçlara başlıyoruz. Keyifli olacağına eminim. Umarım yanılmam.

Ufuk Tolga Aldırmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...