Psikolojik Eşik
2010-2011 sezonu Beşiktaş'ını akıllarımıza şöyle hızlıca bir getirelim. Devre arası yapılan transfer şov ile minimize bir eşik atlatan Beşiktaş o dönem ligin en kötü takımı diyebileceğimiz Bucaspor'u sürklase etmişti. Takım coştukça taraftar, taraftar coştukça takım oynuyordu. Buna karşın 17'de 17 parolası ile girilen yarı sezonun ikinci karşılaşması olan İBB karşısında alınan 2-1'lik şok yenilgi, Beşiktaş'ı o eşiğin de dışına itiyordu. Burada kilit nokta takım kimyasının oturmamış olması ve transferler ile birlikte takımın biraz da medyanın gazıyla fazlasıyla şişirilmesi sonucu ilk ciddi sınavda patlamış olması idi. O dönemki Beşiktaş ile şu anki Galatasaray'ın ortak noktası takım içi savunmanın oturmaması ve savunma elemanlarının kalite düşüklüğü olarak net biçimde göze çarpıyor. Buna görecelik payı da eklemeyi unutmamalıyız. Karşı taraftan ise günümüz Galatasaray'ın yaptığı transferlerin daha doyurucu ve işlevsel olduğu gerçeği ortada. Misalen Didier Drogba gibi gözden "düştüğü" varsayılan bir futbolcunun bile ne denli pozitif katkı yaptığı gözler önünde. Ekstradan, şu an için kesinlikle performansını kafamda oturtamadığım Wesley Sneijder'ın vasatın altı oyununda dahi önemli bir organizasyon adamı olduğu gerçeği de su götürmüyor.
Transferlerin yanında beğenin beğenmeyin Galatasaray'ın oturmuş bir düzeni mevcut. Bu über-yıldız ikiliyi takımdan çıkardığınız takdirde belirli ezber oyununu oynamaya devam edecek bir sistemin varlığı gözler önünde. İşte bu sistem sayesinde henüz hazır olmayan yıldızların mevcut defoları silinmeye başlıyor. Bu açıdan Fatih Terim'in takımı Drogba-Sneijder ikilisinden bağımsız oynadığı oyununu yine bu ikili ile süsleme eğiliminde. Lig eksenini bir kenara bırakacak olursak Şampiyonlar Ligi'nde bu süslemeleri yapacak isim ihtiyacı üst turları hedefleyen bir Galatasaray için elzemdi. Bırakın Galatasaray'ı bu seviyede her takımın ekstra işleri yapacak isimlere ihtiyacı vardır. Yine misalen rakip Schalke'nin ekstrası olan Klaas-Jan Huntelaar'ın yokluğu veyahut Lewis Holtby'nin takımdan ayrılışı hatta ve hatta defans hattında Kyriakos Papadopoulos'un oynayacak durumda olmaması birer birer Galatasaray'ın hanesine yazılacak olan etkenlerdir. İşte bu bağlamda Şampiyonlar Ligi'nin yakın dönem yüzleri olan Drogba ve Sneijder hamlesinin gelmesi yine -en azından bu tur için- bir psikolojik eşiğin atlanması demektir. Hatırlayınız aynı durum Roberto Carlos ile Fenerbahçe için yaşanmıştı.
Taktik Düzen
Yukarıda çıtlattığım o kadro yapısının biraz derinine indiğimizde rakipte Huntelaar, Papadopoulos, Afellay, Uchida, Marica gibi isimlerin yokluğu Schalke'nin her anlamda elini zayıflatıyor. Buna karşın temsilcimizde dişe dokunur bir eksiklik bulunmayacak. Bu da Schalke adına farklı bir kadro yapısı belki de sistem anlamına gelecek. Schalke adına taktik anlamda konuşmak birkaç faktörü yüzünden zor. Henüz çiçeği burnunda diyebileceğimiz teknik direktörleri Jens Keller'in 4-4-2'yi denediği günler sakatlıklar(özellikle Marica) sebebiyle geride kaldı. Önceki dönem taktiği olarak bakabileceğimiz 4-2-3-1/4-3-2-1 ile sahaya çıkmaları pek muhtemel.
Timo Hildebrand'ın kaledeki yeri banko. Uchida'nın yokluğunda sağ bek pozisyonunda ya Höwedes ya da son Mainz maçında da denendiği gibi Höger oynayacaktır. Höger'in tercih edilmesi Galatasaray adına avantaj olur, sebebi de Höger'in orta saha aksiyonlarının -özellikle grup maçlarında- önemli olmasıdır. Oraya gelmeden evvel savunmadaki diğer üçlü Metzelder-Matip-Fuchs şeklinde dizilecektir. Orta ikili kuvvetle muhtemel Jones-Neustadter ikilisinden oluşacak. Bu ikilinin yanına gelebilmesi yine muhtemel olan Höger tamamlayıcı parça olacaktır. Özellikle Neustadter ile olan uyumu ve oyun bilgisi Türk futbol severler için yeterli sayılabilecek seviyede. Bu da oyunun içinde yer alması açısından önem arz ediyor. Borges Orhan Abi'nin de altını çizdiği bir gizli golcü kimliği de var ki dikkat edilesi. Ön taraf ise tam bir muamma olacak. Solda Bastos'un yeri garanti. Holtby de gittikten sonra takımın hücum yükünü üstlenmiş durumda olan bir devre arası transferi diyebiliriz. Etkili olması kuvvetli ihtimal. Galatasaray'ın sol kanattaki defansif zaafiyetini de düşünecek olursak Keller o bölge için macera aramaz ve Farfan'ı o bölgeye çeker ki Farfan Riera'nın korkulu rüyası olur mu? Açık alanda yakalandığı takdirde kabusu bile olabilir. ön üçlünün ortasına gelmesi muhtemel olan isim Draxler. Draxler'i keseceğini düşünmüyorum bu yüzden az önceki Höger ihtimalini yan cebimize koyuyoruz. İleride ise eldeki tek alternatif olan Pukki oynayacaktır. Tüm bunları belirttikten sonra Schalke'nin şu yazdığım dengelerinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu ve farklı varyasyonların da uygulanabileceğini söylersem umarım bana küfür etmezsiniz. Üç aşağı beş yukarı bu tarz bir kadro çıkacaktır. Aksi halde maç sonrası uzun uzun çıkan düzeni konuşuruz.
Nasıl Gol Yerim/Atarım?
Schalke taraftarının yüzyılın teknik direktörü seçtiği Huub Stevens döneminden miras kalan o hızlı ataklar özellikle TT Arena'da golün gelmediği her dakikada daha bilinçsiz oynayabilecek Galatasaray'a karşı etkili olur mu? Kuvvetle muhtemel. Galatasaray takım olarak bazen bu akıl tutulmalarına saplanması sıkıntı. Rövanşı da unutmayıp beraberlik halinde bile birer birer saydığımız o sebeplerden ötürü favorinin kendileri olarak kalacağını unutmamalılar. Bir diğer ihtimal ve bana kalırsa birincil olanı duran top. Özellikle Beşiktaş gibi duran toplarında bağıra bağıra gol geliyor diye bağırtan bir takıma karşı bile net biçimde çalışmadıklarını gördük. Farfan-Höwedes ya da Farfan-Jones ikilileri bu konuda bir nevi Fernandes-Sivok ya da Fernandes-Toraman olabilirler, dikkat. Son ihtimal ise kanat aksiyonları olur. Doksan dakikanın tümünde Galatasaray'ın agresif ve topla olan oyununu sürdürebileceğine inanmayanlardanım. Bu nedenle Schalke'nin elinde olan o azınlık dakikalarda Fuchs-Bastos ve Farfan-Riera(!) ikilileri sebebi ile Galatasaray kalesinde golü görebilir. Tüm bu ihtimallere karşın önemli bir ayrıntı var ki o da Schalke'nin gol atma ihtimalinden çok gol yeme ihtimalinin bulunuyor olması.
Savunma dörtlüsünün net biçimde sayılamıyor olması ve çeşitli varyasyonlara açık olması Schalke adına büyük handikap. Topu önde tutamayacak olmaları neticesinde Galatasaray'ın birçok kez set oyununa başvuracak olması ki Sneijder, Selçuk ve hatta Melo ile bu bir avantaj olabilir. Şampiyonlar Ligi'nin halihazırda en golcü oyuncularından biri olan Burak ve Drogba -olası- ikilisi her açıdan rakip stoperler için sıkıntılı bir maç anlamına gelir.
Farklı Bir Organizasyon
Her şey bir kenara, her Şampiyonlar Ligi temalı yazımda belirttiğim gibi o atmosfer bir farklı. Schalke'nin yakın dönem tecrübesi de bir hayli fazla. Galatasaray'ın yavaş yavaş organizasyona ısındığını da gördük. Önemli bir geri dönüş ile geldiler. Buna karşın Schalke'nin de Arsenal'ın önünde grubu YENİLGİSİZ lider tamamladığını da unutmayalım. Ligde bu kadar kötü giderlerken daha önce de yaptıkları gibi Şampiyonlar Ligi üzerinden kestirme bir biçimde eleştirileri savuşturmak istiyorlar. E bunlar bir de Alman takımı, o yüzden kolay lokma görmek son derece saçma. Şampiyonlar Ligi'nde TOP 16'da oynandığının farkına varılmalı.
Zor geçecektir lakin Galatasaray ilk kez bir Türk takımı olarak Schalke'yi mağlup etmeye çok ama çok yakın gibi görünüyor. Turun İstanbul'da gelmesi imkansız, ayaklar yere basmalı. Mümkün mertebede gol yememeye bakıp iki de gol sıkıştırılırsa ver elini çeyrek final deriz. Güzel eşleşme oldu. Galatasaray'ın ciddi anlamda test edileceği ilk karşılaşma da bu. Bakalım çarşamba gecesi ne göreceğiz?
NOT: Kilitlenen oyunu Fatih Terim'in hamleleri açar mı? Açar. Bekleyip görelim.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder