25 Şubat 2013 Pazartesi

Aulas, Lacombe ve Lyon Şehri


Lyon… Milliyetçilikle en ufak alakası olmayan ama katıksız bir biçimde ısınamadığım Fransa’nın en büyük şehirlerinden birisi. Paris’in görkeminden yoksun olduğu söylense de o civarda yaşayan birkaç gurbetçi abimiz ve ablamıza göre en az Paris kadar güzel bir şehir. Onları fazla lafa tutmadan ve genel hal hatır muhabbetini de kapadıktan sonra kendi araştırmama giriştim. Çevresindeki dağlar, iki nehrin arasında kalması gibi fiziki özelliklerine rağmen( ya da avantaj, görece) sanayileşmenin dibine vurmuş bir şehir olarak göze batıyor. Buna paralel olarak Lyon'u hizmet sektörünün geliştiği ve orta sınıf vatandaşların da fazlaca yaşadığı bir şehir olarak da nitelendirebiliriz. Sanayi kollarına tek tek değinmeye niyetim yok ama önemli olan bir kol var, o da yazılım. Bu yazının sonu nereye gidiyor soruları gelmeden belirteyim. Yazılım sektöründe yerel bir girişimcilikten ülke çapında bir insan haline gelen Jean-Michel Aulas ve şehrinin takımı Olympique Lyon’u didikleyeceğiz. 
Jean-Michel Aulas

Aulas, Lyon şehrinde yaşayan hemen herkesin –özellikle elit ve elite yakın sosyolojik sınıfın- hasıl olduğu özelliklere fazlası ile sahiptir. Fransızlığın aktığı bir tip, ortalama üstü bir zeka, akıllı yatırımcılık ve sermaye. Bunların hepsi birleşip işler de yolunda gidince, kısacası ayıptır yazması taşaklı bir girişimci haline geldikten sonra yatırım yapmak için 1987 yılında Olympique Lyon’u seçer. Kulübü alır. Lyon o zamana kadar vasat seviyenin altı olarak sayabileceğimiz asansör kulüp özelliği gösterir. O yıldan sonra ise işler değişecektir. Kısa sürede Ligue 1’e terfi edip Avrupa kupalarına katılmaya hak kazanan bir kulüp haline gelirler. Bunda en büyük etken ise Aulas’ın deyimi ile “karlı yatırım”. Yıllar geçip Lyon da Fransız basınında dikkat edilesi bir takım haline geldikten sonra bir röportajı esnasında şunları söyler: “Ne kadar çok paranız varsa o kadar çok galip gelirsiniz ve galip geldikçe paranız artar. Her açıdan kazanırsınız.”

Futboldan anlamadığını en başından beri gocunmadan dillendirip gün geçtikçe daha da güçlenecek olan beyin takımını kurar. Her zaman için en akıllı olan işi(onun için yatırım) yapma düsturunu benimsemiş olan Aulas’ın takımı “kendi çapında” iyi işler yapmaya başlayınca ardına şehrin de desteğini alır. Geneli itibari ile futbola düşkün olduğunu söyleyemeyeceğimiz şehir başarılı bir takımları olması fikrini fazlasıyla benimser. Başkanlarının para düşkünlüğü neticesinde benimsediği ve belki de şu an çoğumuzun hoşuna gitmeyen o endüstriyel futbolun gereklerini net olarak doğru biçimde uygulaması müşterileri(taraftarları) daha da fazla kulübe çekmeyi başarır. Aynı düzlemde bir örnek olmayacak olsa da paralel olarak bir malın albenisi ne kadar artarsa bizler de yeter miktarda alım gücümüz olsun veyahut olmasın o mala yönleniriz. Kapitalizmin en baba şartlarından birisidir bu, tüketim. Neyse konuyu fazla dağıtıp kendime hakim olarak belirtmeliyim ki Aulas istediğini başarır. Kısa vadede gelen beklenmedik başarılar aynı zamanda yönetimin kredisini de yükseltir. Zaten bir futbol şehri olmayan Lyon’dan da bir Marsilya şehrindeki gibi beklentiye girmek, en azından o dönem için pek rasyonel olmaz.

Yukarıda karlı yatırım, beyin takımı ve her açıdan kazanmak derken Lyon’un sistemi haline gelen noktaya değinmemiz gerekiyor. Simon Kuper’in “Kitlelerin Erdemi” olarak nitelendirdiği, bizim de transfer komitesi olarak basite indirgeyebileceğimiz o “kurum” Lyon’un belki de “şimdilik” son demlerini geçtiğimiz o istikrarının anahtarı oluyordu. Moneyball filmini izleyenleriniz hatırlayacaktır. Brad Pitt’in -karakterin adını unuttum- “teknik direktör” olarak katıldığı bu toplantılar kulüp için ağır topların katıldığı ve daha çok onların sözünün dinlendiği toplantılardır. Buradaki kilit nokta ve Lyon'un Oakland'dan farkı teknik direktörlerinin başarı endeksli olduklarından ötürü kısa vadeli planlara kaçacaklarının bilinmesidir. Eğer teknik direktörlere kadro planlanma olanağı verilirse kulübün bundan hiçbir yararı olmayacaktır. Aksine zarar hanesi kabaracaktır. Buradaki yarar ve zarar yazı konusu Aulas ve Lyon iken tabii ki para ekseninde olmak zorundadır. Aynı şekilde bu tezin doğruluğunu Lyon’un şampiyon olduğu dönemdeki teknik direktörlerine bakarak görebiliriz. Belirli başlı bir Fergusonvari (teşbihte hata olmaz) istikrar kesinlikle söz konusu değildir. Kitlelerin Erdemi icra edilirken masada bulunan ve futboldan anlamam diyen Aulas modelinin Hollywood filmlerindeki gibi bir sağ kolunun olması da elzem oluyor. Bu sağ kol –yardımcı erkek rolü- da bir dönem Fransa’nın önemli futbol yüzlerinden olan Lyon çocuğu Bernard Lacombe olduğunu belirtelim. Lacombe Fransız futbolu ile ilgilenen çoğu kişi tarafından önemli bir çift göz olarak nitelendirilmekte. Lacombe’un yanında bu işten onun kadar olmasa da anlayan ufak çaptaki konsensusun ortak kararları da Aulas’a ödeme planları hazırlama girişimlerine itiyor. Genel olarak basit ama uygulayanının bildiğimiz futbol dünyasında az olduğu bir sistemden bahsediyoruz. Bunun yanında bu “kitleye” bağlı olan entegrasyon ekibi de en az kitlenin kendisi kadar arz ediyor. Sebebi ise Lyon’a gelen hiçbir futbolcunun hiçbir şekilde bir sorunla boğuşturulmama geleneğidir. Gelen yabancı futbolcuların her türlü detay işi kulüp tarafından halledilir. Bunlar pek tabii görünen işlemler. Gerçi görmediğimiz kısımda ne gibi icraatler olduğunu ve bunların ne denli profesyonelce yönlendirildiğini düşünememek ahmaklık olur. Tüm bunları topladığınızda yine Aulas’ın deyimi ile “Marka anlamında iyi bir takım” yaratma çabasının yattığını görüyoruz. Real Madrid, Manchester United ve hatta Arsenal şu sıralarda da olsa PSG gibi takımlarla onların oyun kurallarına göre yarışamayacaklarının farkındalar. Öyle ki futbolculara gelen piyasa üstü tekliflere her zaman açıklar. Kimleri nerelere sattıklarını hepimiz net biçimde biliyoruz lakin bu günler biraz da geride kaldı.
Bernard Lacombe

Klasikleşen tabirle futbolda dün yoktur. Başkan Aulas daha iyi bir Lyon yaratmak için değişim yaşamaları gerektiğinin farkındadır. Stade Gerland modern döneme ayak uydurmakta zorluk çeker. Maddiyata olan düşkünlüğünü “para basan” bir stad ile taçlandırmak da tam ona layık bir iş gibi görünüyor ki öyle de oldu. OL Arena’nın projesini açıkladılar. Ülkemizdeki TT Arena modeli olan lakin kulübün maddi külfete gireceği bir şekilde bu projeyi gerçekleştirecekler. Bu yüzden de takımda kemer sıkma politikası benimsediler.  Bunun yanı sıra Lacombe’un istifası da geldi. Transfer konusunda muazzam işler başaran konsey büyük bir darbe aldı. Klasikleşen Lyon transferi çizgisinden uzaklaştılar. Misal Juninho’nun yerini Gourcuff ile doldurmaya çalıştılar, tutmadı. Sistemin dışına çıkmış oldunuz bir kere. Arından gelen tüm transferler aslında biraz bunun yarasını taşıyordu. Şimdilerde ise bir bir o isimlere de veda ediyorlar. Tam anlamıyla alt yapıya yönelmiş durumdalar. Eskiden genellikle hücum oyuncuları için alt yapıya başvuran Lyon, şimdilerde daha farklı bir yolda. Heyecan verici mi? Kesinlikle. Tutacak mı? İlk etapta zor. Stad yapıldıktan sonra çok farklı bir Lyon göreceğimiz ise su götürmeyen cinsten.

Ne yalan söyleyeyim her yıl ayrı bir şampiyonun çıktığı Ligue 1’in tadı farklı ancak PSG gibi şeyhlerin kirli petrol sermayesi o ligi kirlettiğinden beri pek fazla şey düşünmez oldum. Lyon yeniden devreye girip şunlara haddini bildirsin. Bekliyoruz…

Ufuk Tolga Aldırmaz

NOT:Simon Kuper-Stefan Szymanski ikilisinin Futbolun Şifreleri kitabından bilgi alıntısı vardır. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...