Westfalenstadion'da oynanan karşılaşma hakikaten beklendiği gibi taktik bir savaşa dönüştü. Bunda çeşitli etkenler vardı pek tabii. Öncelikle ev sahibinin geneli itibari ile maç öncesi yazımda da belirttiğim düzenin dışında pek bir gelişme ile sahada olmadığını dillendireyim. Maçtan önce kadrolar sosyal medyaya düştüğünde kafamdaki tek soru işareti Jakub Blaszczykowski'nin Kevin Grosskreutz yerine sahada yerini almış olmasıydı. Orta alandaki esnekliği sağlayıp sağlayamayacağı hakkında bir düşünce oluşturmuştum çapımda. Jürgen Klopp bu düşünceyi boşa çıkardı, peşin peşin söyleyeyim. Marco Reus'un maçın genelinde sol tarafta oynaması ve Kuba'nın üzerine düşen görevi Mario Götze'nin de saha içi yardımları ile birlikte yerine getirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Karşı tarafta ise Angel Di Maria'nın özel durumları ile birlikte hem zorunlu hem de taktisel düşünce anlamında bir değişim söz konusuydu. Yine o meşhur(!) maç öncesi yazımda üstünde defalarca durduğum Xabi Alonso'ya baskıyı kırmak adına Luka Modric hamlesi gelmişti. Öyle ki Modric hamlesi altta da görebileceğiniz gibi Real Madrid'in artık klasikleşmiş o 4-2-3-1'ini 4-3-3'e evirecekti. Mesut Özil'in de ortaya kırık biçimde sağda oynaması daha da sağlam bir orta alan anlamına gelecekti, kağıt üstünde.
Maç içindeki örneklerden sadece biri |
Modric hamlesinin en büyük dayanağı net biçimde oyun kontrolü ve tempoyu elde tutmaydı. Jose Mourinho tempoyu Dortmund'a bırakırsa başına geleceklerin farkındaydı. Takımının geri dönüşlerde bu seviyede sıkıntı yaşadığı aşikar. Daha yedinci dakikada Reus ile gelen kontradan sonra jest ve mimikleri de takımına tempoyu düşürmeleri gerektiğini gösteren cinsteydi.
Bunların yanı sıra Dortmund yine orta alanda özellikle Alonso'ya olmak üzere ekstra olarak da Real Madrid geri dörtlüsüne baskı yapacaktı. Alonso stoperlerin arasına girmek sureti ile top çıkarma çabasına girecekti. Yanında bulunan Modric ve Sami Khedira'nın İlkay Gündoğan ve Sven Bender'in insanüstü baskısına dayanamaması neticesinde yine yalnız kalacaktı. Diğer çözüm olarak işaret ettiğim/edilen durum ise bekler ile top çıkarmaktı. Bunun yapılamamasının ilk sebebi Mourinho'nun tercihleriydi. Yukarıda da belirttiğim gibi bu kadar "sağlam" bir orta alandan oyun merkezini beklere kaydırmak hiç de kolay bir iş olmazdı. İkincil sebep ise Dortmund'un beklere uyguladığı "overload". Özellikle Fabio Coentrao'ya gelen bu baskı maç boyunca Sergio Ramos'a göre ofansif meziyetleri daha üst düzey olmasına rağmen Portekizli'yi sahadan silecekti.
Akan oyunda İlkay'dan Alonso'ya baskı |
"Normal" oyunda gelen Alonso'ya baskı |
Coentrao'ya yapılan baskı ve neticesinde gelecek olan top kaybı |
Üstüne üstlük "gegenpressing'in" de layıkı ile uygulanması neticesinde Real Madrid hiç düşmediği bir savurgan oyun oynama zorunluluğuna düşecekti. Nitekim attıkları golün şans unsurunu fazlaca barındırması da alışık olmadığımız bu duruma iyi bir örnek olacaktı.
Gegenpressing ile vakıf olunan dinamizm, tam saha baskı ile uygulanan muhteşem alan savunması ve kompakt bekleyişe çözüm bulamayan Real Madrid'in acziyeti ile birlikte Robert Lewandowski'nin üstün oyunu skor tabelasının bu denli farklı oluşunun tesadüf olmadığını gösterecekti. Takım olarak muhteşem biçimde sahayı parselleyen ve rakibini etkisiz bırakan Dortmund'un potansiyelinin tamamını sahaya yansıttığını söyleyecek olursak yanılmayız. Bunların yanına bir de Mourinho'nun iş işten geçtikten sonra yaptıkları hamleleri de ekleyince Dortmund ve Klopp'un maçı, hatta turu ne kadar hak ettiğini söyleyebiliriz.
İki hafta sonra -yanılıyor olabilirim- oynanacak rövanşta Real Madrid'in insanüstü bir performans sergileyeceğini düşünüyorum. Zaman tüneline girdiğimizde Real Madrid'in hafızam beni yanıltmıyorsa Borussia Mönchengladbach'a karşı böyle bir hezimetten turu çevirdiğini göreceğiz. Olamaz mı? Olabilir. Tarihin tekerrür ettiğini daha önce de gördük lakin futbolun azıcık adaleti varsa Dortmund'a ait olan o peri masalı kupanın alınması ile tamamlanacaktır.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder