11 Nisan 2013 Perşembe

Beşiktaş'tan Dortmund Olmaz!

Genel itibari ile yazımın başlığını sona bırakırım. İlkokul öğretmenimin yazı yazmaya başladığım zamanlarda yanıma gelip sanki  dünyanın sırrını veriyormuş edasıyla sadece bana söylediği şeydi bu: "Yazını bitir, oku ve başlığını yaz.". İlk defa onun bu dediğinin tersini yaptım sanırım. Önce başlık, sonra bu kelimeleri tuşlama...

Tezim son derece açık ve net. Beşiktaş Dortmund'un sahip olduğu mentaliteyi kendi bünyesinde oturtamaz. Bunun sebepleri benim için çeşitli. Öncelikle Fikret Orman ve yönetimine(en azından bir kısmına) mali açıdan bir düzlüğe çıkılması için gerekli toleransın tanınması gerektiği kanaatindeyim. El mahkum zaten dediğinizi işitir gibiyim lakin beklemekten başka bir çare söz konusu değil. İlk etapta işler bütçe açısından olumlu gitti. Hatalarıyla sevaplarıyla ilk eşik atlatıldı. Zannımca ikinci eşik de sermaye arttırımı idi ki bu da başarı ile aşıldı. Pay sahiplerinin katılım oranı en son baktığımda yüzde doksan sekiz civarındaydı. Bilinenler ve gördüklerimiz şimdiye kadar Beşiktaş'ı bu noktaya getiren unsurlar oldu. Siyasetçilerin şeffaf olacağız deyimi gibi bir çıkışla taraftara mavi boncuk dağıtan Fikret Orman'ın henüz bu şeffaflığı sergileyememesinden ötürü ilerisi için net bir fikir beyan edemeyeceğim lakin "ayağını yorganına göre uzat ve sportif başarıyı bekle" mottosu kuvvetle muhtemel düstur edinilecektir. İşte bu noktada Dortmund'un zamanındaki konumu ile ayrılıklar başlayacak. Sex Shop firmasından sponsorluk teklifi alıp, Bayern'in yardımına "muhtaç" duruma düştükten sonra şu sıralar ülkemizde pek bir revaçta olan deyimle akil adamların yardımı ile çıkışa geçen Dortmund'un başarısının ardındaki kalibreye sahip kişiler maalesef mevcut yönetimde yer almamakta. Bununla birlikte seçici icra kurulunun doğru isimleri atamada -futbol takımı bazında- pek de olgun bir yapıda olduğu söylenemez. Denize düşen yılana sarılır misali Samet Aybaba'nın, onu da geçtim oyuncu arama komitesinin başına alt yapı hocalığı dışında bu işte pek tecrübesi olmayan Fikret Demirer'in getirilişi hatta ve hatta bir dönem Yıldırım Demirören'in akıl hocalığını yapmış Reşat Çağan'ın sportif direktör olarak atanması büyük tabloda bakıldığında kendi içinde birer mini-skandaldır. Bahsettiğim kalibreye sahipliğini hemen her fırsatta gözler önüne seren İbrahim Altınsay'ın Louis Van Gaal projesininin, Tamer Kıran'ın yaptığı Sven-Göran Eriksson hamlesi ile suya düşmesi ve Altınsay gibi bir değerin kaybedildiğini görmek; yönetim bazında Dortmund'un "akilliğinin" yanında kıyaslanamayacak amatörlüğe düşüldüğünün işaretidir. Yeri gelmişken hemen belirteyim, bahsettiğimiz kulüplerden biri her ne olursa olsun Alman ekolüne bağlı batık bir gemi iken diğeri Yıldırım Demirören tsunamisine maruz kalmış ve tüm değerlerini bir bir kaybetmekte olan bir kulüptür. Kıyaslamanın mümkün mertebede "realite" olduğunu göz önünde bulunduralım.

Fazla dağıtmadan dönelim. Dortmund'un ufak çapta yaşadığı geçiş döneminden sonra içinde bulunulan zaman diliminde kendi yapısına en uygun olan kişi Jürgen Klopp'a görev yüklemesi doğru iş olması açısından son derece önemlidir. Yukarıda nasıl ki Beşiktaş yönetimini eleştirdiysem Dortmund yönetiminin aksi yönde ne kadar iyi bir örnek olduğunu gözler önüne sermeliyim. Klopp muhteşem bir kadro mimarı. Öyle veya böyle Neven Subotic, Mats Hummels, Lucas Barrios gibi isimleri takıma kazandırıp yanına gözlem ağlarının ürünü olan Shinji Kagawa gibi isimleri de eklemişti. Bunun yanı sıra alt yapının nimetleri olan Nuri Şahin, Mario Götze ve hatta durumu biraz daha karmaşık olan Marco Reus gibi isimleri muhteşem biçimde harmanlamayı başardı. Şunları saydıktan sonra madde madde gitmek istiyorum:

1.Doğru seçicinin doğru isimleri kulübe kazandırması. Bu noktada teknik direktöre transfer konusunda yeteri kadar serbestlik tanıyıp tanımamak önem arz edecek. Beşiktaş'ta menajerler ile ilişkileri dillendirilen Samet Aybaba'ya bu serbestlik yeteri düzeyde tanındığına göre şu geçiş etabından sonra getirilecek isime de aynı tolerans gösterilecektir diye düşünüyorum. Sinek de ufaktır ama mide bulandırır. Bu madde önemli bir detaydır. 

2.Gözlem ağının kalitesi. J-League 2'den çıkarılıp ilk on bire monte edilen bir Kagawa'dan bahsediyorken bana bu işi Fikret Demirer ve mütevazi ekibinin becerisine bırakılacağını söyleyecek olursanız aramızda hoş bir diyalog geçmez. Hele ki Şener Özbayraklı gibi bir isimin şu ortamda veto edilmesine de ön ayak olunuyorsa bu isimlere gereksiz yere maaş ödemenin bir anlamı yok.

3.Alt yapı. Kabul bu noktada Beşiktaş yönetiminin yapabilecekleri bir yere kadar. Alman kulüplerinin son dönemdeki atılımı makro çaplı bir devlet atılımıydı. Buna karşın bir Buca Akademisi'nin kalitesinde futbolcu çıkarımı yapılamamaktaysa o nokta bir kez daha gözden geçirilmeli. Gerekirse o hocaları getirip alt yapınızda futbolcularınıza eğitim verdirteceksiniz. 

Toparlamak gerekirse Beşiktaş'ın yönetimsel çıkışlı bir hatalar zincirine maruz kaldığı açık olarak göz önünde duruyor. Tabii ki hala daha o geçiş döneminde olunduğunun altını çizeyim. İşin itiraf edilmesi gereken kısmı ise o geçiş döneminin dahi yeni başladığı. Tümünü toplayınca tek çarenin beklemek olduğu düşünülebilir lakin değil. Sportif başarı gelmek zorunda. Bunu sağlamak için fersah fersah uzaktaki yeni ufukları keşfetmeye gerek yok deyip noktayı koyalım, şimdilik.

Ufuk Tolga Aldırmaz




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...