15 Nisan 2013 Pazartesi

Dinamizm, Pres ve Kompakt Bekleme


Santiago Barnabeu’da geçtiğimiz sezon oynanan ve uzatmaların da eşitlikle geçilip penaltılara kalınan maçta Bastian Schweinsteiger’in hafızalarda tazeliğini koruyan o penaltısı ile elenen Real Madrid, aslında o andan itibaren içinde bulunduğumuz sezonun Şampiyonlar Ligi için en ağır favorilerinden biri haline geliyordu. Jose Mourinho’nun ekibi bir şekilde kupayı kazanacaktı ne de olsa. Bu sezon şanssız(!) biçimde elenmişlerdi. Algı bu yöndeydi. Nitekim ölüm grubundan çıkıldı. Üstüne Manchester United tartışmalı bir şekilde olsa da elendi. Çeyrek finalde de önceki turlardaki kura şanssızlığının ödülünü Galatasaray ile rakip oldukları anda aldılar.

Beriki tarafta ise hayal kırıklığı ile geçirilen bir Avrupa tecrübesi var. Gerçi Jürgen Klopp başta olmak üzere Borussia Dortmundlu taraftarlardaki bu üzüntü hayal kırıklığı seviyesine takımlarına minnettar olduklarından ötürü gelmeyecektir. Sezon sonu üst üste ikinci kez alınan Bundesliga şampiyonluğu kötü geçen Şampiyonlar Ligi’ne tam anlamıyla “tecrübe” olarak yaklaşılmasını sağlayacaktı. İçinde bulunduğumuz sezondan ise beklentiler daha çok artacaktı tabii, doğal olarak. Ligin daha başlarından itibaren ortak mutabakata varılarak Bayern’in yakalanamayacağı kanısının zihinlere yerleştirilmesi, Klopp ve öğrencilerinin tüm odağını Şampiyonlar Ligi’ne yönlendirmesini sağlayacaktı. Rakipleri Real Madrid’in de bulunduğu ölüm grubunu yenilgisiz lider olarak tamamladılar. Chelsea’yi saf dışı eden Shakhtar’ı domine ettiler. Westfalenstadion’da tarih yazarak Malaga’yı eleyip bu noktaya geldiler. 

İşin ilgi çekici olmasının birçok sebebi var tabii. Özellikle bu iki takımın gruplarda karşılaşması, Mourinho ve Klopp gibi basın için malzeme olan iki teknik adamın karşılaşmasına sahne olması, Dortmund’un yaptığı makro düzeydeki muhteşem geri dönüş hikayesi vs. uzar gider. Hazır bu kadar ilgi çekici unsur bir araya gelmişken eşleşme üzerine bir şey karalamak da elzem oluyor.

Gruplardaki ilk maç Westfalenstadion’da oynanırken Dortmund rakibini 2-1 mağlup etmeyi başardı. Santiago Barnabeu’daki mücadeleden ise 2-2’lik beraberlik çıktı. Bu iki maç aslında bize yarı finalin nasıl olabileceğine dair ışık tutacaktır. İki maçı art arda tekrar izleyip bir şeyler yakaladım. Özellikle iki maçın benzer taraflarının çokluğu o tutulacak ışık huzmesinin çapını biraz daha büyütmekte.

Real Madrid’in savunma hattındaki eksikleri neticesinde bazı sıkıntılar yaşadığı aşikar lakin genel itibari ile Dortmund’un maçları yakalamaya çalıştığı nokta hep aynı: Xabi Alonso…

Klopp’un takımının en çok övülen noktalarından biri kesinlikle pres kabiliyetleridir. Alman takımlarını nitelerken nefret ettiğim kelime grubu “makine düzeni”; ancak buna karşın hakikaten makine düzeninde işleyen pres kilidin anahtarı olarak işlev görmekte. Madrid’e karşı bunu özellikle pas kanallarının muhteşem biçimde doldurulması ile tezahür etmiş. Robert Lewandowski’nin rakip stoperlere yaptığı gölge presi Mario Götze-Marco Reus ikilisinin kombin oluşturarak Xabi Alonso’ya yaptığı presle tamamlıyorlar.

Alonso gerideki Varane'a dönmek zorunda kalıyor


Bu gölge pres ve Alonso’ya gelen markajvari uygulama direkt olarak takımın omur iliğine darbe vurmak anlamına geliyor(Sir Alex Ferguson’un TOP 16 eşleşmesinde Danny Welbeck ile uygulattığı presin belki de ilham kaynağı Klopp’tur dersem güzellemenin şiddetini kaçırır mıyım bilemedim). Alonso bu sebepten ötürü stoperlerin üç, dört metre kadar önüne gelip top almak zorunda kalıyor. O, pas dağıtımında zorlandığı ve ileriyi topla buluşturmada sıkıntı yaşadığı için bunların sonucu olarak bu kez Mesut Özil de geriye kayıyor. Bu da topun tehlikeli bölgeye gelmesine endirekt olarak etki etme anlamını taşıyor ki Dortmund’un bunda son derece başarılı olduğunun da altını çizmeden geçemeyeceğim.
Sağdaki yuvarlaktaki Mesut- Soldaki yuvarlaktaki Alonso

Real Madrid adına bu baskıyı kırmanın mevcut iki yolu var. İlki beklerin topla olan ilişkisinin üst düzey olma neticesinde savunmadan rahatça çıkarılacak toplar. Westfalen’deki ilk maçta bek ikilisi Ramos-Essien iken, Barnabeu’daki maçta Ramos-Arbeloa idi. Bu sebepten ötürü buralardan bir çıkar yol sağlanamadı. Sola gelecek olan Fabio Coentrao gözle görülür bir değişim sağlayabilir. Bu durumda Dortmund’un, daha doğrusu Klopp’un nasıl bir anti-tez üreteceğini merak etmiyor değilim. İkinci yol ise diğer savunma önü oyuncusunun yaratacağı dinamizm. Sinek küçüktür ama mide bulandırır misali ilk maçta Sami Khedira kısa sürede sakatlanıp yerini Luka Modric’e bırakmıştı. İkinci maçta ise direkt olarak Modric ile başlanmıştı. Modric’te var olmayan mobilite Dortmund orta ikilisinin yükünü azaltan unsur olacaktı. Mourinho’dan ikinci maçın ikinci yarısında gelen Essien ve Callejon hamleleri ile bu durum da kırıldı. Bu sebepten ötürü Khedira büyük önem arz etmekte.
Kompakt düzende alan savunması uygulanırken
Bu presin yanında zaman zaman açık verse de kompakt bekleyişin üst düzey olması da eklenince iş Madrid için bazen içinden çıkılması güç bir hale geliyor. İkili blok halindeki savunma yerleşik düzendeyken delinmesi zor bir betonarme yapı haline geliyor. Bu bloklar arasındaki alan savunmasının en ufak yanlış uygulanması ya da kontraya yakalanılması neticesinde Real Madrid gollük pozisyon buluyor. Söz konusu iki maçta bu fırsat üç kez yakalandı, birinden gol çıktı.
Pozisyonun neticesinde gol geliyor



Ramos savunma arkasına Higuain, orta ve Ronaldo'dan dışarı

Varane tek top ile Ronaldo'yu sarkıtıyor

Bu düzenin bozulabilmesi adına birincil dereceden önem arz eden diğer durum ise ne Karim Benzema ne de Gonzalo Higuain’in yeteri kadar hareketli olmamasından kaynaklanmakta. Hücum hattının statikleşmesi de çözüm üretimini zorluyor. Bu noktada eşleşmenin önemli adamlarından biri haline gelebilecek isim Angel Di Maria oluyor. Di Maria o karakteristik savruk koşuları ve/veya top sürmesi ile Dortmund savunmasının zayıf karnı olan Marcel Schmelzer’i son derece zorlar. Alonso’nun prangalarından kurtulduğu anlarda uzun topları ile özellikle onu beslemesi daha akılcıl iş olacaktır. Alman Kupası’nda Bayern’in Thomas Müller ile ona uyguladığı baskı bir örnek teşkil edebilir. Ekstra olarak defalarca dillendirdiğim o ikinci maçın ikinci yarısında gelen hamleler zinciri Madrid’i Ronaldo’yu öne atıp sahte dokuzvari bir oyun oynamaya itti ki bu da dengeleri alt üst etti. Tabiri caizse o dakikadan sonra oyun domine edilmeye başlandı ki bu da önemli bir seçenek olarak cepte duracaktır. Bunların hepsinin çıkış, daha doğrusu çözüm noktasının statik oyun olduğunu tekrar belirteyim. O hücum gücünün dahi statik kalması hakikaten fazla sert bir gerçek oluyor lakin durum bu.
Meşhur hamlelerden sonra Real Madrid'in sürekli değişen hücum düzenlerinden biri

Son olarak da Dortmund’un Madrid’e yaptığı bu presin bir benzerinin Malaga’dan kendilerine yönelik geldiğini hatırlatalım. İlkay Gündoğan ve Sven Bender’e yapılan pres İlkay ve Götze’nin geriye kaymasına sebep olmuştu. Buna karşın Dortmund’un skoru ne kadar zor aldığını da göz önünde bulunduracak olursak bu durum karşısında ne kadar zorlandıklarını da net biçimde anlamış oluruz.

Velhasıl kelam eşleşme çok keyifli olacak. Her şey pamuk ipliğine bağlı. Real Madrid bu saydıklarıma rağmen gözümde favori olan taraftır. Buna karşın Borussia Dortmund’un finale uzanmaması içinde hiçbir sebep yok. Onlar adına için final yolu dört kelime: Dinamizm-pres-kompakt bekleme. Bekleme moduna şimdiden geçtik. Yüzümüzü kara çıkaracaklarını sanmıyorum.

Ufuk Tolga Aldırmaz




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...