Santiago Barnabeu’da geçtiğimiz sezon oynanan ve uzatmaların
da eşitlikle geçilip penaltılara kalınan maçta Bastian Schweinsteiger’in
hafızalarda tazeliğini koruyan o penaltısı ile elenen Real Madrid, aslında o
andan itibaren içinde bulunduğumuz sezonun Şampiyonlar Ligi için en ağır
favorilerinden biri haline geliyordu. Jose Mourinho’nun ekibi bir şekilde
kupayı kazanacaktı ne de olsa. Bu sezon şanssız(!) biçimde elenmişlerdi. Algı
bu yöndeydi. Nitekim ölüm grubundan çıkıldı. Üstüne Manchester United
tartışmalı bir şekilde olsa da elendi. Çeyrek finalde de önceki turlardaki kura
şanssızlığının ödülünü Galatasaray ile rakip oldukları anda aldılar.
Beriki tarafta ise hayal kırıklığı ile geçirilen bir Avrupa
tecrübesi var. Gerçi Jürgen Klopp başta olmak üzere Borussia Dortmundlu
taraftarlardaki bu üzüntü hayal kırıklığı seviyesine takımlarına minnettar
olduklarından ötürü gelmeyecektir. Sezon sonu üst üste ikinci kez alınan
Bundesliga şampiyonluğu kötü geçen Şampiyonlar Ligi’ne tam anlamıyla “tecrübe”
olarak yaklaşılmasını sağlayacaktı. İçinde bulunduğumuz sezondan ise
beklentiler daha çok artacaktı tabii, doğal olarak. Ligin daha başlarından
itibaren ortak mutabakata varılarak Bayern’in yakalanamayacağı kanısının
zihinlere yerleştirilmesi, Klopp ve öğrencilerinin tüm odağını Şampiyonlar Ligi’ne
yönlendirmesini sağlayacaktı. Rakipleri Real Madrid’in de bulunduğu ölüm
grubunu yenilgisiz lider olarak tamamladılar. Chelsea’yi saf dışı eden Shakhtar’ı
domine ettiler. Westfalenstadion’da tarih yazarak Malaga’yı eleyip bu noktaya
geldiler.
İşin ilgi çekici olmasının birçok sebebi var tabii.
Özellikle bu iki takımın gruplarda karşılaşması, Mourinho ve Klopp gibi basın
için malzeme olan iki teknik adamın karşılaşmasına sahne olması, Dortmund’un
yaptığı makro düzeydeki muhteşem geri dönüş hikayesi vs. uzar gider. Hazır bu
kadar ilgi çekici unsur bir araya gelmişken eşleşme üzerine bir şey karalamak
da elzem oluyor.
Gruplardaki ilk maç Westfalenstadion’da oynanırken Dortmund
rakibini 2-1 mağlup etmeyi başardı. Santiago Barnabeu’daki mücadeleden ise 2-2’lik
beraberlik çıktı. Bu iki maç aslında bize yarı finalin nasıl olabileceğine dair
ışık tutacaktır. İki maçı art arda tekrar izleyip bir şeyler yakaladım.
Özellikle iki maçın benzer taraflarının çokluğu o tutulacak ışık huzmesinin
çapını biraz daha büyütmekte.
Real Madrid’in savunma hattındaki eksikleri neticesinde bazı
sıkıntılar yaşadığı aşikar lakin genel itibari ile Dortmund’un maçları
yakalamaya çalıştığı nokta hep aynı: Xabi Alonso…
Klopp’un takımının en çok övülen noktalarından biri
kesinlikle pres kabiliyetleridir. Alman takımlarını nitelerken nefret ettiğim
kelime grubu “makine düzeni”; ancak buna karşın hakikaten makine düzeninde
işleyen pres kilidin anahtarı olarak işlev görmekte. Madrid’e karşı bunu özellikle pas
kanallarının muhteşem biçimde doldurulması ile tezahür etmiş. Robert
Lewandowski’nin rakip stoperlere yaptığı gölge presi Mario Götze-Marco Reus
ikilisinin kombin oluşturarak Xabi Alonso’ya yaptığı presle tamamlıyorlar.
Alonso gerideki Varane'a dönmek zorunda kalıyor |
Bu gölge pres ve Alonso’ya gelen markajvari uygulama direkt
olarak takımın omur iliğine darbe vurmak anlamına geliyor(Sir Alex Ferguson’un
TOP 16 eşleşmesinde Danny Welbeck ile uygulattığı presin belki de ilham kaynağı
Klopp’tur dersem güzellemenin şiddetini kaçırır mıyım bilemedim). Alonso bu
sebepten ötürü stoperlerin üç, dört metre kadar önüne gelip top almak zorunda
kalıyor. O, pas dağıtımında zorlandığı ve ileriyi topla buluşturmada sıkıntı
yaşadığı için bunların sonucu olarak bu kez Mesut Özil de geriye kayıyor. Bu da
topun tehlikeli bölgeye gelmesine endirekt olarak etki etme anlamını taşıyor ki
Dortmund’un bunda son derece başarılı olduğunun da altını çizmeden
geçemeyeceğim.
Sağdaki yuvarlaktaki Mesut- Soldaki yuvarlaktaki Alonso |
Real Madrid adına bu baskıyı kırmanın mevcut iki yolu var.
İlki beklerin topla olan ilişkisinin üst düzey olma neticesinde savunmadan
rahatça çıkarılacak toplar. Westfalen’deki ilk maçta bek ikilisi Ramos-Essien
iken, Barnabeu’daki maçta Ramos-Arbeloa idi. Bu sebepten ötürü buralardan bir
çıkar yol sağlanamadı. Sola gelecek olan Fabio Coentrao gözle görülür bir
değişim sağlayabilir. Bu durumda Dortmund’un, daha doğrusu Klopp’un nasıl bir
anti-tez üreteceğini merak etmiyor değilim. İkinci yol ise diğer savunma önü
oyuncusunun yaratacağı dinamizm. Sinek küçüktür ama mide bulandırır misali ilk
maçta Sami Khedira kısa sürede sakatlanıp yerini Luka Modric’e bırakmıştı.
İkinci maçta ise direkt olarak Modric ile başlanmıştı. Modric’te var olmayan
mobilite Dortmund orta ikilisinin yükünü azaltan unsur olacaktı. Mourinho’dan
ikinci maçın ikinci yarısında gelen Essien ve Callejon hamleleri ile bu durum
da kırıldı. Bu sebepten ötürü Khedira büyük önem arz etmekte.
Kompakt düzende alan savunması uygulanırken |
Bu presin yanında zaman zaman açık verse de kompakt bekleyişin üst düzey olması da eklenince iş Madrid için bazen içinden çıkılması güç bir hale geliyor. İkili blok halindeki savunma yerleşik düzendeyken delinmesi zor bir betonarme yapı haline geliyor. Bu bloklar arasındaki alan savunmasının en ufak yanlış uygulanması ya da kontraya yakalanılması neticesinde Real Madrid gollük pozisyon buluyor. Söz konusu iki maçta bu fırsat üç kez yakalandı, birinden gol çıktı.
Pozisyonun neticesinde gol geliyor |
Ramos savunma arkasına Higuain, orta ve Ronaldo'dan dışarı |
Varane tek top ile Ronaldo'yu sarkıtıyor |
Bu düzenin bozulabilmesi adına birincil dereceden önem arz
eden diğer durum ise ne Karim Benzema ne de Gonzalo Higuain’in yeteri kadar hareketli
olmamasından kaynaklanmakta. Hücum hattının statikleşmesi de çözüm üretimini
zorluyor. Bu noktada eşleşmenin önemli adamlarından biri haline gelebilecek
isim Angel Di Maria oluyor. Di Maria o karakteristik savruk koşuları ve/veya
top sürmesi ile Dortmund savunmasının zayıf karnı olan Marcel Schmelzer’i son
derece zorlar. Alonso’nun prangalarından kurtulduğu anlarda uzun topları ile
özellikle onu beslemesi daha akılcıl iş olacaktır. Alman Kupası’nda Bayern’in
Thomas Müller ile ona uyguladığı baskı bir örnek teşkil edebilir. Ekstra olarak
defalarca dillendirdiğim o ikinci maçın ikinci yarısında gelen hamleler zinciri
Madrid’i Ronaldo’yu öne atıp sahte dokuzvari bir oyun oynamaya itti ki bu da
dengeleri alt üst etti. Tabiri caizse o dakikadan sonra oyun domine edilmeye
başlandı ki bu da önemli bir seçenek olarak cepte duracaktır. Bunların hepsinin
çıkış, daha doğrusu çözüm noktasının statik oyun olduğunu tekrar belirteyim. O
hücum gücünün dahi statik kalması hakikaten fazla sert bir gerçek oluyor lakin
durum bu.
Meşhur hamlelerden sonra Real Madrid'in sürekli değişen hücum düzenlerinden biri |
Son olarak da Dortmund’un Madrid’e yaptığı bu presin bir
benzerinin Malaga’dan kendilerine yönelik geldiğini hatırlatalım. İlkay
Gündoğan ve Sven Bender’e yapılan pres İlkay ve Götze’nin geriye kaymasına
sebep olmuştu. Buna karşın Dortmund’un skoru ne kadar zor aldığını da göz
önünde bulunduracak olursak bu durum karşısında ne kadar zorlandıklarını da net
biçimde anlamış oluruz.
Velhasıl kelam eşleşme çok keyifli olacak. Her şey pamuk
ipliğine bağlı. Real Madrid bu saydıklarıma rağmen gözümde favori olan taraftır.
Buna karşın Borussia Dortmund’un finale uzanmaması içinde hiçbir sebep yok.
Onlar adına için final yolu dört kelime: Dinamizm-pres-kompakt bekleme. Bekleme
moduna şimdiden geçtik. Yüzümüzü kara çıkaracaklarını sanmıyorum.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder