6 Temmuz 2013 Cumartesi

One man difference

Şüphesiz ki insanların hayata bakış açıları da futbola bakış açılarından farklı değildir. Kimisi gündelik hayatın zorluklarından arınmak için bu güzel oyunu kendine bir ''araç'' olarak kabul eder ve şova dayalı bir oyun olarak görür. Kimisi de yoğun bir içselleştirmeye tabi tuttuğu futbolu salt skor ve başarıya dayalı bir oyun olarak görür. Seyircinin bakış açısı ne olursa olsun, teknik kapasitesi yüksek, seyirciyi hareketlendiren topla süzülürcesine hareket edebilen oyuncular her zaman ön planda olur. Ama bir de o seyircilerin pek sevmediği oyuncuların sahada rahat hareket edebilmesi, onların saha içerisinde yeteneklerini daha iyi gösterebilmesi için sahada varını yoğunu veren gizli kahramanlar vardır.
Günümüzde olduğu gibi futbol da çok sık bir değişimden geçiyor. Örneğin, bundan 7-8 yıl öncesine kadar futbolda ''çapa'' olarak tabir edilen oyunculardan rakibi bozması, gerektiğinde ''çirkin'' oyun oynaması istenirdi. Hele bir de yanındaki adama kaptığı paslardan % 50'ye yakınını verebiliyorsa, el üstünde tutulan oyuncu konumuna ulaşırlardı.
Ama bu değişti, formasyonların, takım mantalitelerinin çok hızlı ervimleştiği günümüz futbol anlayışında kalecilerin dahil oyuna katılması, pas trafiğini başlatan oyuncular olması bekleniyor. Örnekleri somutlaştıralım: 2 sene öncesine kadar uzay takımı olarak gösterilen Guardiola'nın Barcelona'sında bir isim var, her futbol tartışmasında ''Halı sahaya bile almam'', ''Bu adam nasıl Barcelona'da'' oynuyor denilen birisi. Kim mi bu? Sergio Busquets...

Ön alanında merkez bir pivot santrforun yok, ayağa pas trafiğine dayalı bir oynuyor ve topla oynama yüzdesinin senden yana olması için ''ribaund'' toplarını da toplaman gerekiyorsa, Sergio gibi bir oyuncu takıma ''one man difference'' kuralını işletir. Set hücumu esnasında paslarla öne yayılan bir takımda topun kaptırıldığı esnada Busquets gibi stoper özellikleri de taşıyan bir oyuncu kenarlara açılan stoperlerin arasına girip, kenar beklerini oyuna dahil eder ve uygulanan iç-alan baskısıyla sekenleri toplamana yardımcı olur. Rakip kontralarında bu bahsettiğim pozisyon alma şekli sayesinde kuvvetli bir alan markajı uygulanır ve rakibinin pas rutinini bozarsın.
BİR DÖNÜŞÜM
Busquets'in tek faydası bu mu hayır? Busquets, Şampiyonlar Ligi'nde bu sezon %90'lık bir pas isabeti yakaladı. Kaptığı topları hatasız bir şekilde arkadaşlarına aktaran ve takımının atak başlangıçlarında savunmasına bir pas opsiyonu sunan Sergio, alan parselizasyonundaki üstünlüğü sayesinde futbolda bir değişimin de öncüsü oldu. İtalyan futbolunda esen 3'lü savunma furyası Avrupa futboluna da Busquests, Martinez, Gustavo gibi oyuncuların önemini daha fazla ortaya çıkararak yansıdı.
Bir gizli silah
İki kenar hücum bek ile oynayan yüksek pres ve hızlı hücuma dayalı bir oyun yapısı ile oynayan Bayern Münih'in de en gizli silahı Javi Martinez. 2009 yılında kurt hoca Bielsa'nın A.Bilbao'sunda ''libero'' mevkiinde oynuyordu. Martinez, takımın pas trafiğinde büyük önem arz etmekle beraber, stoperlerin hemen önlerine girip savunmada takımının 3'lüye dönmesini sağlıyordu. Ön alanda beklerin de katılımını sağlayan Javi, yüksek pas isabeti ile değişen dünya futbolundaki önemini Bayern Münih'e 40 milyon Euro ile transfer olarak gösteriyordu.
BİR ÖRNEK DE TÜRKİYE'DEN
Bu iki örneği neden verdiğime de gelirsek; Yanlışlar arasında kaybolan Türk futbolunda bizim de bir Busquets'imiz, Javi Martinez'imiz var. Topu önde tutma anlamında sorunlar yaşayan, ön alana oyunu set halinde kuramayan Fenerbahçe'nin sezonun 2.yarısının ortalarına kadar yediği golleri inceleyecek olduğumuzda, 3.ve 4.bölge aralarında top dolaştırıp öne yayılmaya çalışırken kaptırdığı toplarla yediği gollerden ne kadar başının ağrıdığını görüyoruz. Mehmet Topal'ın olmadığı maçların büyük çoğunluğunda Raul - Emre - Baroni üçlü orta sahasıyla çıkan Fenerbahçe, dönen toplarda geçiş oyununu sağlayamadı ve savunma hattının da önde oynamaya müsait olmaması nedeniyle kalesinde pek çok kez golü gördü. Mehmet Topal'ın olduğu maçlarda Gökhan - Hasan Ali gibi kenar hücum bekleinir oyuna rahatça katabilen Fenerbahçe, seken topları da toplayabiliyor ve Kuyt, Sow gibi kenar forvetleri de yakalanan set - hücumları sayesinde ceza sahası içerisine sokabiliyordu. Ön alandaki 3 kenar forveti de ceza sahasına sokabilmesi sayesindegol yollarında da tehlikeler yakalayabilen sarı - lacivertliler, rakiplerini özellikle iç sahadaki maçlarda yarı - sahasına hapsedebiliyordu. Özellikle Saracoğlu'nda oynanan karşılaşmaların büyük kısmında Mehmet Topal'ın olmadığı, üç hareketli merkez ile sahaya çıkan sarı - kanaryalar, geçtiğimiz sezon 25 maçta ilk golü kalesinde gören ekip oldu. 1-0 geride başlanan bu karşılaşmaların büyük çoğunluğunda Mehmet Topal'ın ilk 11'de yer almadığını belirtmekte fayda var.
Bu oyuncular pek çoğumuzun oynadığı futbola hayranı olduğumuz (yukarıda bahsettiğim) takımların gizli kahramanlarıdır.  Messi'nin ileride özgür olmasını sağlayan, Ribery - Robben gibi yıldızların gözümüzün pasını silmesine yardımcı olan bu oyuncular, değeri bilinir bilinmez bilemem, bu insanlığın da gelişimine paralel bir olgu.
Ama şu bir gerçek ki; Pek çok ''futbolsever''in ''ya bu da topçu mu'' ''sahada bile görmedim, hep yan pas yapıyor'' dediği bu futbol-emekçilerinin önemini daha iyi anladığımız gün hiç şüphesiz Türkiye'de de futbol gelişecek, güzelleşecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...