Fenerbahçe'nin CAS'tan aldığı ceza ve kulüp kaynaklı gelen haberlerin olumsuz nitelik taşıması aslında bugünkü karşılaşmanın formaliteye döneceğinin de göstergesiydi. Buna karşın tur atlayacak skoru elde edip cezanın içinde bulunduğumuz sezonda çekilmesini sağlamak ise önümüzdeki sezonun planlaması için de son derece elzemdi. Slaven Bilic önderliğinde futbolcular da zannımca bunun farkında olarak sahaya çıktılar.
Kısa sürede klasik diye nitelendirebileceğimiz on birini oturtan Beşiktaş, aslında bu yapı ve düzende beklenmeyeni yapıp maça agresif başladı. Olabildiğince, alanı rakip yarı sahada daraltmanın da birincil plan olduğu görüldü. Skor avantajını almak için bu tip riskler gayet makul göründü. Tıpkı Kayseri Erciyesspor mücadelesinin başında olduğu gibi kanat forvetlerin yaptığı baskı ve sürekli hareket halinde olma çabaları da oldukça önem arz ediyordu. Buna karşın, merkezde partner olan Atiba Hutchinson-Veli Kavlak ikilisinin Hugo Almeida'nın açtığı/açmaya çalıştığı kulvarlara genellikle yapmadıkları koşular ise Beşiktaş'ın hücumda kısır kalmasının en büyük nedeni olarak göze çarpıyordu. Bu durumu çözmek için bolca diyagonal pas girişiminde bulunan takım, kanat forvetlerin(özellikle Olcay Şahan) topla efektif olamaması sebebi ile daha da fazla sıkıntıya giriyordu. İlk yarı sıfır sıfır geçilirken ikinci yarının hemen başında Bilic'den ilginç diye nitelendirebileceğimiz bir hamle geldi. Doğru teşhisi yapıp Oğuzhan Özyakup'a yer açmak adına Ersan Gülüm'ü çıkarıp, Hutchinson'u sol bek mevkiisine çekiyordu.
Bilic'in ilerleyen haftalarda sanırım "klasikleşen" diye tabir edeceğimiz devre arası rot-balans ayarı ile takım amiyane tabirle rakibi ısırmaya çıkıyordu. Nitekim Manuel Fernandes'in sağ çaprazdan kullandığı duran top neticesinde Hugo Almeida'nın güzel kafa dokunuşu golü getirdi. Kilit açılmıştı. Ozzie'nin yaptığı rakibi savuran koşular ve akıcı hücumlar da meyvesini verecekti. En çok eleştiri aldığı özelliği uzaktan attığı şutlar olan Ozzie, ters ayakla yaptığı mükemmel bir vuruşla rakip kaleciyi avlıyordu. Skor avantajı alındıktan sonra Almeida-Micheal Eneramo değişikliği ise teoride doğru pratikte yanlış olacaktı. Eneramo'nun alışkın olduğumuz o fit halinden uzak oluşu ve yeterince top tutamaması atılan topları geri sekmesine sebep oldu. Buna rağmen paniklenmeyip akıllıca tercihler yapılsa üçüncü golün gelmesi iş bile değildi. İlerleyen dakikalarda maç boyu yokları oynayan Olcay yerine Gökhan Töre'yi çıkarıp Muhammed Demirci'yi alan Bilic, Töre'nin direkt olarak kattığı fizik gücü ve agresiflikten de vazgeçmiş oluyordu. Fernandes'in iki maçta düşen fizik gücünü de düşününce onun da çıkması mantıklı bir hamle olarak nitelendirilebilirdi. Sağ kanattan defalarca akın geliştiren Tromsö, Serdar Kurtuluş'u zor durumlara soktu. Hutchinson'ın ortada olmayışı da oyunu tutmakta zorlanılmasının bir diğer sebebiydi. Tromsö bulduğu fırsatlara rağmen topu kaleye sokamayınca tur Beşiktaş'ın oluyordu.
Atatürk Olimpiyat Stadı'na giden binlerce Beşiktaşlı adeta bile bile lades dedi. Hakikaten özellikle o stadda böyle bir kalabalığı oluşturmak kolay iş değildi. Tebrik etmek lazım. Beşiktaş'ın da turu almasının yanında sanırım tek faydası hazırlık dönemlerinde rastlanamayacak kalitede bir hazırlık maçı yapılmış olmasıydı. Sakatlık olmaması da tek teselli... Beşiktaş'ta işler yolunda gitmeye devam ediyor. Fizik olarak yıpranmaların başladığı da gözle görülürken hafta sonu oynanacak Gaziantepspor mücadelesi içinde bir rotasyon kokusu almak gerek diye düşünmekteyim.
Ufuk Tolga Aldırmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder