23 Ağustos 2013 Cuma
Zaman
Taraftar açısından her zaman için iyi başlangıçlar, zaten meyilli olunan bulutların üzerine çıkma konusunda kolaylık sağlar. Olimpiyat Stadı'nda yapılan sezon açılışında Trabzonspor'u 2-0'lık net sonuç ile devirmek bir kesimde zafer sarhoşluğu yarattı. Takım o gece şampiyon ilan edilmişti bile. Ekstra olarak takım için İstanbul'u bırakıp Norveç'e, Kuzey Kutbu'na 300 küsur kilometrelik yakınlıkta bulunan Tromsö şehrine geçiş oryantasyon açısından da pek kolay olmayacaktı ki bu doğal olan şeydi.
Slaven Bilic Trabzonspor karşısında galip gelen takımındaki tek değişikliği Mustafa Pektemek'in yerine Hugo Almeida'yı oynatarak yapıyordu ki maç aslında Almeida'nın baş rolünde geçecekti. Rakibin yaptığı fahiş hata neticesinde attığı gol, karşı karşıya yapamadığı pozisyon akabinde rakibine attığı dirsek, rakip savunmaya hava topları açısından kurduğu dominasyon... Aslında bu saydığım aksiyonların içinde sürekli olarak yer alması Almeida'nın, Trabzonspor galibiyetinin ardından altını çizmeye çalıştığım gibi, sistemin devamlılığı ve verimi açısından ne kadar önemli bir profil olduğunun altını çizer nitelikteydi. Almeida'nın yanı sıra hücumda akışkanlığı sağlayacak tek bir opsiyon üretememek pozisyon açısından kısır bir döngü oluşmasına neden oldu. bu tip deplasmanlarda Beşiktaş gibi bir takımın sık sık karşılaşacağı katı savunma anlayışını çözebilmesi için statik anlayıştan kurtulması gerekmekte. Bunu sağlamak için daha agresif hücum organizasyonlarına başvurulması elzem. Aklıma Oğuzhan Özyakup'suz Samet Aybaba'nın Beşiktaş'ı da geliyor. O takımın da çektiği ceremelerden biri hücumda statik kalınmasıydı. Oğuzhan bunu çözmek için bir silah olabilir. İlerleyen haftalarda Sezer Öztürk de iyi bir alternatif olabilme potansiyeli taşıyor. Velhasıl kelam hücum atraksiyonları için zamana ihtiyaç var.
Gelelim savunmaya. Yenilen iki gol de ekstrem goller olmasına rağmen ilk etapta göze batan durum net bir sol bek eksikliği oldu. Ersan Gülüm'ün desteksiz hücum çıkışlarının yaratamadığı tehlikeler de işin cabasıydı. Zannımca bu maçtan sonra o bölge için transfer çalışmaları hızlanacaktır. Sol bek sıkıntısının yanında bu maçta yaptığı kabul edilemez hata ile eleştiri oklarının hedefi olan Julien Escude, tandemin zayıf halkası olmaya devam ediyor. Bilic'in henüz Pedro Franco'ya şans tanımaması ise kafalarda soru işareti oluşturmuyor değil. İlerleyen haftalarda oluşumu daha sağlıklı olarak inceleme fırsatı kuvvetle muhtemel buluruz. O güne kadar zaman tanımak zorundayız.
Bu tahammül edilemez mağlubiyete rağmen iyi mesajlar var mıydı diye sormadan edilemediğinin farkındayım. Eksiklerin ortaya çıkması ve erken bir tokat niteliği taşımasından ötürü bu maç fikrimce çok yararlı oldu. Bunun yanı sıra maç boyunca disiplinden kopulmaması, bilinçli bir biçimde hareket edilmesi çok büyük artılardır. Bilic'in hamleleri maçı çevirmeye yetmese de teoride doğru hamleler olarak göze çarptı. Yine de önceki iki paragrafı bağladığım gibi bunda da aynı yola başvuracağım: Bu takıma zaman şart. Ezberci bir teknik direktör olmayan Bilic'in bu dersleri takımına iyi dikte ettireceğinden de şüphem açıkçası yok.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder