19 Ağustos 2013 Pazartesi

Tahakküm



Slaven Bilic ve Mustafa Reşit Akçay'ın maç öncesindeki içli sarılmasından tutun, İbrahim Hacıosmanoğlu'nun Beşiktaş taraftarı arasında maç izlemesine kadar; hatta Beşiktaş taraftarının arasına birer ikişer serpiştirilmiş Trabzonspor taraftarına kadar muhteşem bir saha dışı "mücadelesi" mevcuttu. Suni gündemde ne kadar karşı karşıya getirilmeye çalışılsa da aklıselim olan her insanın birbirini rahatlıkla içselleştirebildiğine bizzat şahit olduğum bir ortamı es geçerek başlamak istemezdim. Şimdi gönül rahatlığı ile maça geçebiliriz.

Bilic'in maç sonu basın toplantısında dillendirdiği gibi bu maç iki faktörü içinde barındırıyordu. Sezonun ilk maçı olmasının yanında derbi niteliği de taşıması... Bu bağlamda iki taraf adına da rahat olunamayacak bir maç yaşanılacaktı. Maçın başladığı andan itibaren topu ayağına alan Beşiktaş, özellikle Trabzonspor adına bu durumu somutlaştırıyordu. Beşiktaş'ın topa hakim olmanın yanı sıra keyfi biçimde tempoyu belirlemesi aslında maçın  gidişatının bir nevi fotoğrafını çekmekteydi.

Bilic'in daha imza attığı gün belirttiği takımın o şuursuzca hücumları bir kenara, geçtiğimiz sezonu Terminatör film serisine benzetecek olursak bu düzen içinde durağan bir Fransız yapımı izliyormuş izlenimine kapılmak işten bile sayılmayacaktı. Aslında bu durum hem saha içinde futbolculara hem de ekranları başındaki taraftara biraz olsun rahatlama payı da bırakıyordu. Bilic, bu dingin oyuna "haddini bilmek" kavramını da ekleyince Beşiktaş'ın hücumları çok daha bilinçli bir hale gelmişti. Saha parselizasyonunu da gözle görülür biçimde iyi yapan Beşiktaş'ta tüm bu durumlara karşın tek sıkıntı santrafor mevkiisine yerleştirilen Mustafa Pektemek'ten, sistemin işlemesi adına verim alınamıyor oluşuydu. Bu noktayı daha iyi anlamak için sizi Hugo Almeida-Mustafa Pektemek değişikliğine götüreceğim. Almeida'nın girdiği andan itibaren Beşiktaş'ın tüm esprisi ortaya çıkmaya başladı. Beğenilmeyen bir isim olmasına karşın takım içindeki yeri hayati. Pivot santrafor olarak varlığı bile kanat forvetleri işlevsel kılmaya yetecekti. Nitekim goller de rahatlayan sistemin getirisi olarak iki kanat forvet sayesinde tabelaya yazılacaktı. Burada Olcay Şahan'a özel bir parantez açmak zorundayız. Maç öncesi Twitter'da paylaştığı fotoğraf neticesinde kendini hazırlayışı ve hırsı takdire şayan. Oyun içinde sürekli çabalaması bir o kadar takdir edilesi. Kalite kokan işlere imza atması ise her geçen gün daha da fazla "dilenilecek" futbolcu kontenjanına eklenmesini sağlıyor. Hele ki Gökhan Töre'nin attığı goldeki payı çok acayipti. Maça tam anlamıyla damgasını vurdu.

Takımın bu genel görüntüsünün tam ortasında var olan Veli Kavlak-Atiba Hutchinson ikilisi ise oyunu tutmayı ve karşı tarafı ısırmayı görev bellemişti ki sanıyorum bu ikili Beşiktaş'ın sezon boyunca omuriliğini oluşturan mihenk taşları olacaktır. Özellikle Atiba'nın saha içindeki iki hatta üç kişilik oyunu, ihtiyaç olunan her noktada olması başta bu transfere olumsuz baktığım halde beni oldukça tatmin eden unsurlar oluyordu. Açıkçası bu performansını devam ettirmesi durumunda özür dilemeye hazırım.

Tüm bunların yanında Beşiktaş'ta eksikler yok muydu? Elbette vardı. Saha içinde hücum yaparken kat edilmek zorunda kalınan mesafenin fazlalığı, hücumda Olcay Şahan dışında durağan kalınması, duran toplardan dönüşün sürekli pozisyon görmeye eğilimli olması; ek olarak orijinal bir sol beke sahip olunmaması ilk akla gelenler.

Tabii ki iki takım adına da net yargılara varmak için çok erken lakin Ondrej Celutska'yı yollayıp sol beke Olcan Adın'ı koyan Mustafa Hoca'nın takımını düşündükçe içim de kararmıyor değil. İşleri çok zor. Beşiktaş'ın iyi değil fakat iyi yolda olan bir takım olduğunu da düşünürsek hele ki işleri hakikaten çok daha zor gibi gözüküyor.

Ufuk Tolga Aldırmaz


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...