Futbol tarihimizin en garip sezonlarından birini geçirdik.
Çok basit bir tabir olacak ama gerçekten her şey yaşandı. Leyla ile Mecnun
izlemem lakin –çok eleştiri alıyorum bu konuda- dizide kalıplaşmış olan bir söz
var: Olaylar olaylar… Güzide dizinin yine kendisi gibi güzide olan ikilemesi
ciddi anlamda futbol dünyamızın bu sezonki özetiydi. 3 Temmuz süreciyle
başlayan bir sezondan başkası da beklenmez pek tabii. Yine 3 Temmuz sürecinin
getirilerinden birine geldi sıra: Süper Final…
Böylesine ağır toplarla oynanacak bir ufak çapta ligi ilk
defa göreceğiz. Her şeyini tartışabiliriz. Oluşum süreci, sebebi, ekonomik
çıkarları, şunu, bunu bu böyle uzar gider. Tartışamayacağımız tek şey ise
hepimizin heyecanlı olduğu. Tabii ki bu heyecanın içinde şampiyonluk olsun
Şampiyonlar Ligi olsun çeşitli kazanımlar olacak. Bu kazanımlar pastanın
üzerindeki krema gibi. Mühim olan –en azından benim için- bu denli derbileri
ardı ardına ve altı hafta boyunca izleyecek olmak. Sene içindeki derbi
heyecanları bir kenara, turnuva niteliğinde derbi şöleni izlemek gerçekten
hangi boyutundan bakarsanız bakın ilginç olacak. Birbirinden değişik maçlar ve
öyküler göreceğimizden şüphe yok. Bunu takımlarımızın futbol kalitesinin
farkındalığında olan bir birey olarak yazıyorum, evet. Arma, forma, tribün
meselesidir benim kast ettiğim. Bunun için geçen yıl lig başlamadan önce Almanya’daki
Fenerbahçe-Galatasaray derbisini hatırlamanız demek istediğim şey için en açıklayıcı örnek olacaktır.
Birbirinden değişik olacak olan maç programımız ise şöyle:
1.Hafta;
Beşiktaş-Galatasaray
Fenerbahçe-Trabzonspor
2.Hafta;
Galatasaray-Fenerbahçe
Trabzonspor-Beşiktaş
3.Hafta;
Trabzonspor-Galatasaray
Fenerbahçe-Beşiktaş
4.Hafta;
Galatasaray-Trabzonspor
Beşiktaş-Fenerbahçe
5.Hafta;
Trabzonspor-Fenerbahçe
Galatasaray-Beşiktaş
6.Hafta;
Fenerbahçe-Galatasaray
Beşiktaş-Trabzonspor
Maçlar bu hafta sonu
başlıyor. Puan durumu ise: “Galatasaray 39,Fenerbahçe 34,Trabzonspor
28,Beşiktaş 28” şeklinde. Başlangıç öncesi takımlarımızı tek tek irdeleyelim.
GALATASARAY
Gerçekçi olmak gerekirse Galatasaray’ın ligi bu noktada
bitiriyor olması ve rakiplerine bu kadar puan farkı yapmış olmasını pek
beklemiyordum. Fatih Terim’in gelişi ve kadroda büyük çapta bir revizyon
neticesinde geçtiğimiz sezonun küllerinden doğan bir anka kuşu var karşımızda.
Sallantıda başladıkları ligin faturasını Fatih Terim taktik
düzenine kesti. İlk yarıdaki mahkum geçen Beşiktaş mücadelesinden sonra takımını
4-4-2 düzenine sokup, oturttu. İlerleyen haftalarda rahat takvimlerinin de
etkisiyle geçiş sürecini fazla puan kaybı yapmadan sonlandırdılar. Tabii ki
bunun en büyük etkeni Fatih Terim’dir. Oyuncular arasında yaratılan sinerji
geçtiğimiz haftaya kadar mükemmel diye nitelendirilebilirdi. Neyse ki bu süreci
kendileri adına iyi bir şekilde sonlandırdılar ve normal kadro yapılarına
büründüler.
Fatih Terim’in hakkını verdik ancak bunu sağlayan
oyuncularına değinmezsek olmaz. Nicelik olmasa da nitelik anlamında yaşanan
değişimler bugünün sırrıdır. Muslera,Eboue,Ujfalusi,Melo,Elmander gibi
yabancıların tabiri caizse takıma cuk diye oturması, akabinde de Selçuk,Necati
ve hatta Semih gibi yerlilerin onlara eşlik etmesi ile gerçekten önemli bir
harmoni yakalanmış oldu. Kilit nokta ise daha önceki yazılarımda da belirttiğim
gibi Selçuk-Melo ikilisi. Özellikle Selçuk’un takımı sırtladığını söylersek de
yanılmış olmayız. Büyük ihtimal bildiğimiz oyuncu düzeniyle çıkacakları
maçlarda yine bu ikili önemli görevler üstlenecek.
Açıkçası hiçbir maç için bir uzun uzadıya yorum yapmak
istemiyorum. Sürprizlere çok açık mücadeleler yaşanacaktır lakin Galatasaray
için önemli haftalara bakacak olursak ilk iki İstanbul derbisi şampiyonluk
yolunda en büyük engeller olarak göze batıyor. Gerçi form grafiklerini
düşünürsek iki takımdan da üstün bir Galatasaray bulacağız. Ek olarak son
haftaki Fenerbahçe derbisi de çok büyük bir sürpriz olmazsa şampiyonluk mücadelesi
olacak. Normal sezondaki ev sahipliğini Fenerbahçe’nin yapmış olduğu derbide
bana kalırsa psikolojik avantajı yakalayan Galatasaray’ın o maçta da bir adım
önde olacağını düşünmekteyim.
FENERBAHÇE
Yazının başında da belirttiğim gibi 3 Temmuz süreci ile girdiğimiz
sezonun baş aktörü maalesef Fenerbahçe. Bu süreçte itibar kaybettiği aşikar.
Bunun yanı sıra özellikle futbol açısından bakacak olursak büyük güç kaybı
yaşadılar. Andre Santos,Lugano ve Niang’ın gidişi Fenerbahçe’ye çok kan
kaybettirdi. Yerine getirilen oyuncuların da vasat performansları belki de
lider ile arasındaki puan farkının en büyük nedenlerinden biri. Bu noktada Moussa Sow transferini bir kenara
koymak istiyorum. Ondan beklentim büyük. Geldiğinden beri iyi iş çıkardı ve
çıkarmaya da devam edecektir.
Aykut Kocaman’ın takımına sezon başından beri şöyle bir
kuşbakışı bir gözlem atacak olursak her zamanki gibi Alex göze batmakta. Onu
anlatmak gibi bir gaflete düşmeyeceğim.Alex dışında en büyük verimin(en azından
sezonun ikinci bölümünde) Miroslav Stoch’tan geldiğini rahatlıkla
söyleyebilirim. Aynı şekilde ne kadar sorunlar yaşasa da Emre’nin ve bu sezonki
çıkışıyla zaman zaman beklenmedik işler yapan Baroni’yi de unutmamak lazım.
Gelgelelim aynı şekilde diğer eski ve yeni oyuncuların vasatlığının üstünü
örtemeyiz. Reto Ziegler gibi bana göre facia bir transfer var ortada. Aykut
Hoca’nın Zeigler’i almayı gövde gösterisi olarak nitelendirmesi de ayrı bir
dünya tabii. Aykut Hoca’nın açıklamaları bir kenara bu sezon takımına yaptığı
ya da daha doğrusu yapamadığı müdahaleler yüzünden ket vurduğu da aşikar.
Kendisi adına da sıkıntılı bir performans grafiği var. Doğruları yapmakta her
zaman geç kalıyor. Fenerbahçe adına bu dönemde çok büyük handikap kesinlikle.
Galatasaray derbilerini bir kenara koyacak olursak eğer
Fenerbahçe için şampiyonluk yolunda en büyük sıkıntı deplasmandaki Beşiktaş ve
Trabzonspor mücadeleleri olacaktır. Burada yaşanılacak mağlubiyetlerin telafisi
olmaz. Değil şampiyonluk, Şampiyonlar Ligi bile kaybedilebilir. Deplasman
fobisi yenilirse ve de Aykut Kocaman handikapı aşılırsa Fenerbahçe’nin
Galatasaray’ı geçip şampiyon olması iş değil. Net.
TRABZONSPOR
Şenol Güneş gibi “filozof” bir teknik adamla başlanan lig
için en kötü senaryo geçtiğimiz yıl sonunda kontratı biten tüm oyuncularını
kaybetmek olsa gerekti. Evet, Trabzonspor neredeyse bütün iskeletini İstanbul
takımlarına yolladı. İşin daha da kötüsü hiçbirinin yerini dolduramadı.
Galatasaray’ın tersi olarak nicelik bakımında fazla nitelik yönünden ise son
derece vasat transferler yapıldı. Burada da Fenerbahçe’deki Sow gibi bir diğer
Afrikalı Zokora’yı bir kenara koyuyorum. Şenol Hoca’yı en fazla etkileyen ve
devamlı serzenişte bulunduğu durum da buydu.
Sezona ilginçliklerle başladılar. CL’den elenmiş EL’den de
elenmek üzereyken piyangodan bir Şampiyonlar Ligi bileti çıkmıştı. Bu onlar
için aslında sıkıntılı bir durumdu. Kısa vadede mali açıdan önemli bir durum
olduğu aşikar lakin bu sıkışık fikstürlü ligin sonu için pek hoş bir tablo
oluşturmayacaktı. Nitekim öyle de oldu. Trabzonspor şu an Şampiyonlar Ligi
değil de direkt şampiyonluk kovalayamıyorsa bunun en büyük nedeni de
Şampiyonlar Ligi katılımıydı. Tüm bunları bir kenara koyacak olursak ülke
futbolumuza mükemmel bir değer kattılar:Burak Yılmaz. Burak’ın yanında Colman’ın
varlığı da Trabzonspor’un taşıyıcı kolonlarıydı. Süper Final’de de böyle
olacaktır.
Kendileri için Fenerbahçe maçları sıkıntılı geçecektir.
Rakipleri ise sırf bu nedenden dolayı Beşiktaş olacak. Fenerbahçe’yi iki maçta
yenip de üstlerine çıkabilme umutları bana kalırsa Şenol Hoca’da bile yoktur.
Ligin ikinci yarısındaki derbi performansı ile ilk yarısındakiler arasındaki
fark gece ile gündüz arasındaki fark kadar. Umutlu bakabilmeleri için en büyük
sebep de bu olsa gerek.
BEŞİKTAŞ
3 Temmuz sürecinin mağdurlarından biri daha. Serdal Adalı, Tayfur
Havutçu ve Ahmet Ateş’in gözaltına alınmaları camiada büyük bir şok ile
karşılandı. Bu kaos ortamında yönetim takımı Carlos Carvalhal’e emanet etti.
Tereddütlü yaklaşıldı ki kesinlikle haklılık payı bu bağlamda yüksekti. Çeşitli
kararlar verdi “emanetçi”. Guti gibi bir ismi yolluyor, Fernandes’e de cezayı
kesiyordu.
Carlos Carvalhal eşliğinde lige ve Avrupa’ya güzel bir
başlangıç yapan bir Beşiktaş vardı. Öyle ki EL’yi grubunda lider tamamlama
başarısı elde edilmişti. Kulüp tarihinde bu bir ilkti. İlerleyen günlerde maç
yoğunluğu takımı iki buçuk günde bir maça çıkarmaya başlamıştı. Sakatlıkların ardı
arkası kesilmiyordu. Özellikle defans hattındaki sakatlıklar takımın belini
büküyordu. Daha da önemlisi taraftarın takım ile özleştirdiği Quaresma’nın bir
daha sakatlıktan kafa olarak dönememesi Beşiktaş’ı bitiren son darbe oluyordu.
Son düzlükte takımı taşıyan ve herkesin beğenisini de kazanan Fernandes oluyordu.
Çeşitli kaos ortamlarından geçen takımın
faturası da Carlos Carvalhal’e kesiliyordu(Aykut Kocaman için yaptığım
eleştiriler bire bir Carlos Carvalhal için de geçerlidir.) . Yerine Tayfur Hoca
getiriliyordu.
Fernandes’in futbol önderliği ve Tayfur Hoca’nın yönetimindeki
Beşiktaş Süper Final’e Şampiyonlar Ligi parolasıyla çıkıyor. Yine gerçekçi
bakmak gerekirse zor bir hedef. Öncelikle Galatasaray derbisi ile iyi bir
başlangıç yapılmalı ki bu da Fenerbahçe’nin potaya iyice sokulması anlamına gelmekte.
Moda girmiş bir Fenerbahçe’yi Beşiktaş’ın şu ortamda iki kez ardı ardına
yenebileceğini pek düşünmüyorum ki Trabzonspor bölümünde belirttiğim gibi
rakipleri Trabzonspor olacaktır. Üçüncülüğün elde edilip gelişen ortamda
Şampiyonlar Ligi hedefi konulması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu iki
takım arasındaki mücadelenin bir adım önde olan tarafı da Beşiktaş olacaktır.
Tüm bunları toparlayacak olursak her şeye gebe bir Süper
Finalimiz var. Fenerbahçe-Galatasaray ve Trabzonspor-Beşiktaş arasında olacak
bir blok mücadele beklemekteyim. Bu mücadelenin üstünlüğü hangi takımlarca ele
geçirilecek hep birlikte göreceğiz. Bize de bu futbol şölenini keyifle izlemek
düşecek. Şimdiden keyifli seyirler efendim.
NOT: Buraya bir tek Fatih Terim'in resmini koymam açıkça bir mesajdır. Saygılarımla.
Ufuk Tolga Aldırmaz