1998 yılından sonra ilk kez II. Louis Stadı'ndan çıkan UEFA Süper Kupası bu yıl Prag'da düzenlendi. Bayern Münih ve Chelsea arasındaki mücadele fazla klişe olacak lakin bu sefer tam anlamı ile nefesleri kesti. Maçtan önce, daha önceki takımlarından "kanlı bıçaklı" olarak tanıdığımız Pep Guardiola ve Jose Mourinho birbirlerine adeta güzellemeler yaparak maçın sıcaklığını arttırmamak niyetindeydiler. Nitekim maç öyle başladı ve öyle de devam etti.
Takımlar sahaya aşağıdaki görselde bulabileceğiniz dizilişler ile çıkıyordu. Tarafların daha ne yapmaya çalıştıklarını algılayamadan sekizinci dakikada Fernando Torres'in ayağından gelen gol Chelsea'yi maça adeta 1-0 önde başlatıyordu. Daha önce Real Madrid-Barcelona eşleşmelerinden aşina olduğumuz bir başlangıç da diyebiliriz. O dönemdeki maçlardan esintileri hissetmedik de diyemeyiz.
Mourinho, çalıştırdığı takımlardaki kimliği haline gelen önde baskılı ve direkt hücumu benimseyen bir organizasyon ile sahaya çıkıyordu. Gelen golün ardından bu iki durumu daha da disiplinli ve iştahlı biçimde uygulamaya çalıştılar. Özellikle baskı o denli efektif olmaya başladı ki Toni Kroos her geçen dakika daha da fazla stoperlere yaklaşmak zorunda kaldı. Bayern Münih ise topu ayağına aldığı zaman hatlar arası kısa mesafeli, kompakt bekleyen bir Chelsea'yi karşısında buluyordu. Yediklerin golün de vermiş olduğu şokla maça iyi başlayamayıp bocalama evresine girdiler. Özellikle hücumda olması gerektiği gibi hızlı davranmayıp birbirleri ile pek yardımlaşmamaları belli bir süre boyunca sürekli olarak Franck Ribery'nin ayağına bakmalarına neden oldu. Yaklaşık 20-25 dakika boyunca en sık uyguladıkları set, sağ taraftan Ribery'e atılan diyagonal paslar neticesinde olgunlaşan hücumlardı. Ribery, David Alaba'nın da desteği ile birlikte o kanadı adeta hallaç pamuğuna çevirdi. Son hamlelerini daha kararlı biçimde uygulasa daha ilk yarıdan Bayern Münih için gerekli skoru yakalatabilirdi. Kilitlenen Bayern Münih karşısında Chelsea'nin geride kompakt bekleyen bu pasif hali anlaşılabilirdi lakin ikinci yarı başladığında işler değişecekti. Ribery bir akşam önce aldığı Avrupa'nın En İyi Futbolcusu ödülünün pek de boşa olmadığını gösterircesine bir gol atarak skoru eşitledi.
Beraberlikten Sonraki Oyun
Ribery'nin daha da serbest dolaşım hakkına sahip olmasının ardından hücumları merkezden olgunlaştırmaya başlayan Bayern Münih'te pasif bekleyen rakibe karşı gerekli baskı kurulamıyordu. Bunun neticesinde 55. dakikada gelen Rafinha-Javi Martinez değişikliği takımdaki taşları yerine oturtacaktı. Philipp Lahm sağ bek mevkiine geçerken Kroos onun boşalttığı bölgeye, Martinez de defansın önünde geçiyordu. Merkezi iyi biçimde dolduran Guardiola, oyunculara alanı daha da daraltmaları direktifini verdi. 70.Dakikada Thomas Müller'in yerine oyuna giren Mario Götze ile hücum daha da işlevsel kılınmaya çalışıldı. Pasif oyunu gittikçe "aciz" oyuna dönüşen Chelsea ise direkt hücumlarının yanında repertuarına birkaç şey daha eklemek zorundaydı. Bunlardan biri duran top olabilirdi ki en kestirme yoldan iki yüzde yüzlük gol pozisyonuna girildi. Torres'in de oyundan düşmesi neticesinde durumun vehameti gittikçe arttı. Ramires'in kırmızı kartı görmesinin ardından tek çare savunmaya çekilmekti. Andre Schürrle'nin yerine giren John Obi Mikel de Ramires'in bölgesine geçti fakat bir tek fark vardı. O da Obi Mikel'in stoperler arasına fazlaca girmesiydi. Maç 1-1'lik eşitlikle tamamlanırken uzatmalara gidiliyordu.
Uzatmalardaki Oyun
İkinci yarının başında Ribery'nin yaptığı ekstra işi bu kez Eden Hazard Chelsea adına yapıyordu. Piyangodan bulunan bu gol takımın moralini şüphesiz ki yükseltmiştir. Oyundan düştüğünü belirttiğim Torres'in yerine giren Romelu Lukaku ise önemli bir hamle olduğunu ilerleyen dakikalarda ileride top tutarak gösteriyordu. Buna karşın yeteri kadar o bölgeye yollanamayan top artık el yakmaya başlıyordu. İkinci uzatma devresine girilirken Guardiola'nın Javi Martinez ile Mario Madzukic'i amiyane tabirle ceza sahası içine dikmesi ve sürekli onlara yollanan yüksek toplar ile tehlike yaratılma çabası meyvesini defalarca kez verdi. Petr Cech eski günlerine nazire yapan cinsten bir perfromans sergilerken Chelsea'yi ayakta da tutuyordu. Defalarca takımını ipten aldıktan sonra artık hiçbir hamle şansı kalmayan Mourinho'nun taraftarı tam anlamı ile gaza getirişini görmek de muhteşemdi. Çok yaklaşmışlardı. Euro 2012'deki Türkiye-Hırvatistan mücadelesindekine benzer biçimde uzatmanın uzatmasında gelen gol büyük sevinç yaşatıyordu doğal olarak.
Penaltılara giden mücadelede mükemmel penaltıcılar sahneye çıkıyordu. "Drogba olmak istediğim yok." diye demeç veren Lukaku bir Didier Drogba olamıyordu ve Bayern Münih Avrupa'nın en büyük kupasına da sahip olarak altın sezonunu taçlandırıyordu. Uzun yıllardır böyle zevkli bir Süper Kupa karşılaşması izlediğimi hatırlamıyorum. Sırf bu yüzden bile iki takım birer teşekkürü hak ediyor. Bu kupa sayesinde Guardiola üzerindeki baskıyı bir nebze olsun kırdı. İlerleyen günler ne getirecek hep birlikte göreceğiz.
Ufuk Tolga Aldırmaz