30 Ocak 2013 Çarşamba

Bu Gitmeler Gitme Değil



"Futbolu eskiden açlar oynar, zenginler izlerdi; şimdi ise zenginler oynuyor, açlar izliyor!"

"Takım olarak kazanın ya da tek başınıza kaybedin."

Ve daha niceleri...

Trabzonspor Şenol Güneş'i "gönderirken" bir aydın, bir yol gösterici, bir düşünce adamını kaybetti. Bu sefer öncekiler gibi değil. Şenol Hoca çok yıprandı. Maalesef kaotik ortam buna vesile oldu. Türk futbol tarihinin en başarılı insanlarından birisi bilinçli bir şekilde toprağa gömülmeye çalışıldı. Başarısız da olundu diyemem lakin kaybeden Şenol Hoca değil hepimiziz. Adalet her daim yanında olsun, Allah yolunu açık etsin.

NOT:


Ufuk Tolga Aldırmaz

29 Ocak 2013 Salı

Nereden geliyor bu paranın suyu?


Galatasaray ara transfer döneminde dünyaca ünlü yıldızlar Sneijder ve Drogba'yı kadrosuna katarak Türk futbol tarihinin en büyük transfer süksesini yaptı.
Fildişili oyuncuya, 2012-2013 2.yarı sezonu için 2.000.000 avro ve 2013-2014 sezonu için 4.000.000 avro sabit transfer ücreti ve 15.000 avro maç başı ücret ödeyecek olan Galatasaray, yıllık 5 milyon Avro kazanan Sneijder transferiyle beraber büyük de bir maaş külfetinin altına girdi.
Transfermarkt'a göre toplam takım değeri 147.750.000' Avro'yu  bulan Galatasaray'ın, Drogba ve Sneijder'in de takıma katılmasıyla oyuncularına ödediği yıllık ücret de 40 - 45 milyonu bulacak
UEFA kasaları doldurdu
Şampiyonlar Ligi'nde Türkiye'yi temsil eden tek takım olan Galatasaray, UEFA'dan büyük bir kazanç sağlıyor.
Şu ana kadar Şampiyonlar Ligi'nde yer almasından ötürü kasasına toplam 24 milyon Avro giren Galatasaray, Braga'yı mağlup etmesinin ardından 3.5 milyon euro başarı primi ve 1 milyon Avro da galibiyet primi aldı ve toplamda 4.5 milyon Avro daha kazandı. Şampiyonlar Ligi'nde kazandığı başarılar sonrası toplamda 28.5 milyon Avro'luk bir gelirin sahibi olan Galatasaray, çeyrek finale kalması ihtimalinde ise 3.9 milyon Avro daha bonus alacak.
GS Store'lar  para basıyor
Şampiyonlar Ligi'nden şimdiye kadar 30 milyon Avro'ya yakın bir ücret kazanan sarı - kırmızılılar, forma satışından da geçtiğimiz senelere göre büyük bir kar elde ediyor. 
Geçtiğimiz sezon kazanılan şampiyonluğun ardından bu sezon,  Şampiyonlar Ligi'nde 2.tura çıkma başarısı gösteren Galatasaray, başarılı sonuçlar elde ettikçe forma satışlarında da büyük bir gelirin sahibi oluyor. Son 2 sezonda yaklaşık 25 - 30 milyon Avro'ya yakın bir gelirin sahibi olan sarı - kırmızılılar,GS Store'lardan büyük bir gelir elde etmiş durumda.
Yayın hakkından gelen gelir
Geçtiğimiz sezon uygulan Süper Final sonucunda ligi şampiyon tamamlayarak yaklaşık 70 Milyon Lira'lık bir gelir kazanan Galatasaray, bu sezonu da şampiyon tamamlaması halinde 60 - 70 milyon Lira'lık bir gelirin sahibi olacak.
<b>Kombine satışında çılgın rakamlar</b>
TT Arena'ya geçişinin ardından kombine gelirinde rekor rakamlara ulaşan Galatasaray, kombine bilet satışında ilk sırada yer alıyor. Geçtiğimiz sezondan bu yana 40 bin koltuğun satıldığı Arena'dan 27-30 milyona yakın bir gelir elde Galatasaray, bu sezon en çok kombine satan takım olma alanında ilk sırada yer alıyor.
Başarıya endeksli 
Geçtiğimiz sezon ligi şampiyon tamamlayan Galatasaray, 19.haftasını tamamladığımız Süper Lig'de liderliğini koruyor. 2011 yılında Adnan Polat'dan başkanlık koltuğunu devralan Aysal yönetimi göreve geldiğinde borç 315,2 milyon dolar idi. Başarılı sonuçlar elde ettikçe taraftarını stadyuma çeken ve forma satışından da büyük bir kazanan Galatasaray ekonomisi başarıya endeksli ilerliyor. Drogba ve Sneijder transferleriyle büyük bir mali yükün altına giren Galatasaray'ın ekonomik gelişimini sürdürmesi adına Süper Lig'de şampiyon olması ve gelecek sezon da Şampiyonlar Ligi'ne katılması elzem gözüküyor. Bu alanlardan gelecek başarılar sonucu kazanılacak gelirleri düşünerek yapılan pahalı transferin gelirlerini karşılayabilmek adına gelecek sezon da Avrupa'da başarılı olmak Galatasaray için olmazsa olmaz durumda.
UEFA sopası kalkabilir
Gelecek sezon yürürlüğe girecek olan UEFA Finansal Fair - Play uygulamasıyla takımların gelir - gider dengelerini sağlama zorunluluğu nedeniyle bu sezon Avrupa transfer piyasasında farklı bir süreç yaşanıyor.
Yüksek yıllık ücretleriyle takımlarına külfet olan pek çok dünya yıldızı, takımlarıyla yollarını ayırdı. Avrupa'da ekonomik durumlarını UEFA'nın belirlediği seviyede dengelemeye çalışan pek çok kulüp yıldız oyuncularını elinden çıkarırken takımlarımızın transferde astronomik harcamalar yapması büyük risk arz ediyor. Yıllık ücretinde indirim talebini kabul etmeyen Sneijder'i kadro dışı bırakan, mali dengeyi sağlama çabaları nedeniyle sezon başında Maicon ve Julio Cesar gibi oyuncularını takımdan gönderen İnter, Arap iş adamlarının finansörlüğündeki PSG,Manchester City ve Abrahamovic'in Chelsea'si Fair - Play uygulaması dahilinde tehlike arz eden takımlar. 
Beşiktaş'ı almamışlardı
Geçtiğimiz sezon içinde bulunduğu ekonomik sorunlar nedeniyle UEFA'ya alınmayan Beşiktaş ve alacak ödemelerinde yaşadığı sorunlar nedeniyle bu takımları cezalandıran UEFA, Malaga'yı da gelecek sezon için Avrupa'dan men etmişti.

25 Ocak 2013 Cuma

Bradford'ın Underdog Hikayesinin Perde Arkası


İngiltere Lig İki ekiplerinden Bradford City Lig Kupası’nda Aston Villa’yı da geçerek finale adını yazdırdı. Dördüncü küme olarak tabir edebileceğimiz Bradford, tam anlamıyla bir underdog hikayesi yazıyor. Bunun yanında gerçekleşen bir olayı yansıtmak istiyorum.

Maçın bitiş düdüğünün ardından Bradford kaptanı Gary Jones Villa Park’ta tribünlere doğru koşar. Tribünlerde uzaktakilerin gördüğü kadarıyla kel bir çocuğun saçsız başını öper. Bu çocuk Jake Turton’dır. Jake, sadece dokuz yaşında olan ve beynindeki tümör nedeniyle çok zorlu bir ameliyatı da gerisinde bırakmış olan bir çocuktur.  O henüz altı yaşındayken tespit edilen tümör için yapılan ameliyat on hafta kadar komada kalmasına sebep olur. Komanın ardından da kemoterapi gören Jake sonunda bu illetten kurtulur. Jake’in babası da futbolu çok seven oğlu için tuttuğu takım olan Bradford’ın yetkilileri ile irtibata geçer. Yetkililer de Jake’i bizim kış ortasında çocuklarımız ile yapılan seremonilerimizde olduğu gibi(!) Valley Parade’de kaptan Jones’un elini tutarak sahaya çıkar. O maçta Jake takımına uğurlu gelir. 3-1 kazanılan ilk maçın ardından ikinci maçta da stadyumdaki yer alınır. 2-1 mağlup olmasına rağmen Bradford, finali garantiler. Sırf bu ince davranışı sergileyen yöneticiler için bile finalde Bradford tutulur.

Çok yaşa Jake!

Ufuk Tolga Aldırmaz

Not: Haber Daily Mail, fotoğraflar da Getty'den alınmıştır.

Andreas Granqvist gelsin buyursun

     Galatasaray için Andreas Granqvist adı geçiyor. Hatta mütevazi olmayalım net ilgililer,bizim gazete müdürü öyle diyor onun yalancısıyım. Pek çok kişi bilmez kimdir ne değildir,transferin iyisi kötüsü olmaz'cılar hemen yazıp duruyorlar.Ben de  Andreas Granqvist'i tanıyan,Genoa'yı seven biri olarak 2 kelam etmezsem olmaz,olmamalı da.
      Malumunuz Galatasaray, Fatih Terim'in kaostan bozma kolektif,hareketli önde basan oyun düzeniyle oynuyor. Stoperlerin önde basan,ayakları iyi, oyun içi alışverişe yatkın isimlerden seçilmesinin elzem olduğu Galatasaray oyun düzeninde, Granqvist gibi bir oyuncuyla oynamak net intihar olur. Neden mi?
Andreas'ın bundan 1.5 ay önde haberini yazmıştım. Başlığım da şuydu . '' Boğa gibi İsveçli''. Cidden de boğa gibidir Granqvist tüm İskandinav insanına ezbere bir şekilde takılan lakap gibi. 1.94 boyunda hava hakimiyeti muhteşem,yerden hızlı bir forveti kaçırınca tur bindirebilinecek ağırlıkta bir stoper. Boyu ve fiziğine nazaran ayaklarına hakim,pas oyununa yatkın,savunmadan hücum kurabilecek bir oyuncu olsa da, orta alan çizgisine yakın konumda konuşlanan Galatasaray savunmasına kontra ataklarda çok sıkıntı yaşatır.
Duran toplarda çok golü var
Groningen'de oynadığı dönemde ( özellikle 2010 - 2011 sezonu) 32 maçta 11 gol kaydeden Granqvist, 1.94 boyu ile duran top organizazyonlarında takımının en önemli gol silahlarından biri haline gelebiliyor.
Dünyanın en iyi savunmacılarının yetiştiği İtalya'da 3 yıldır büyük bir istikrarla oynayan bir futbolcu Granqvist. Hamleleri,hava hakimiyeti ile üst düzey bir oyuncu olsa da Galatasaray'ın önde basan,stoperlerin oyuna katıldığı futbol anlayışında ciddi sıkıntılara yol açar. Kişisel görüşüm çok kaliteli bir stoper olduğunu tekrardan belirtiyorum ama net kötü transfer olur.

Wonderkid:Dentinho



Beşiktaş son derece sürpriz bir hamle ile Dentinho'yu renklerine bağladı. Yarım-Yarım+Yarım sezon gibi garip bir kiralama işine girişilmiş de olsa geneli itibari ile iyi iş çıkarıldı diyebiliriz. Özele inmeden önce o meblağlara potansiyelli bir futbolcu alınabilirdi demekle beraber, taraftara biraz da güven mesajı verilmiş oldu da diyebiliriz değil net biçimde deriz. Üstüne üstlük o kutsal(!) "7" numaranın da Dentinho'ya verilmesi bana kalırsa bu açıdan tam benim düşündüğüm gibi bir stratejinin izlendiğinin göstergesidir.

Ömer'in "Dentinho Kimdir?" yazısından daha detaylı biçimde "Bu adam nedir, ne değildir?" minvalindeki sorularınıza cevaplar bulabilirsiniz. Ben biraz daha saha içine inmek istiyorum. Kısa kısa başlıklar halinde gidelim istedim.

Artıları: 

-Brezilya'nın Copa Bacana Plajı'nın mirası olan tekniğin her Brezilyalı profesyonel futbolcu gibi ona da uğradığını söyleyebiliriz. (Nobre ve Bilica klasman dışıdır.Zıpçıktılık yapmayınız efendim.)
-Hız. Usain Boltvari bir atlet olduğunu iddia edemeyeceğim fakat özellikle ligimizin ağır stoperleri karşısında bir Micheal Johnson etkisi yaratabilir.
-Dripling. Aslında üstte saydığım iki maddenin tamamlayıcısı bir özelliklik. Metin ve Ali nasıl Feyyazsız olmazsa ya da Zeki'nin hep bir Metin'i varsa dripling yeteneği de buna benzer bir gelişim gösteriyor. Ortalamanın üstündedir derim.
-Geçtiğimiz hafta Samuel Holmen'den adeta ilkokullarda seçmeli ders niyetine okutulabilecek olan "first touch'ın" bu dişlek kardeşimizde de gelişmiş yeteneklerinden biri olduğunun altını çizebiliriz.

Eksileri:

-Kanatta oynadığı zaman geri dönüş beklenmez.
-Takım savunmasında sırıtması pek şaşırtmaz.
-Devamlılık sorunu var ki Mehmet Demirkol deyimi ile "Bir çektiğinizde Maldonado diğer çektiğinizde Alex" tarzı bir gelgiti var denemez.
-Fizik gücü maalesef üst düzeyde değil ki bu belki de en fazla can sıkabilecek özellik.

Beşiktaş'ın Takım Bilançosundaki Yeri: 

İlk etapta Dentinho'nun en kötü ihtimalle yedek kulübesini zenginleştireceği bir gerçek. Beşiktaş'ın yedek kulübesine vasat bir yabancı bile koysanız fark yaratacak nitelikte olduğu da bir realite olarak köşede yer edinmiş durumda. Buna karşın direkt olarak "şampiyonluk yolunda taşıyıcı eleman" olmasını beklemek yanlış olacaktır. Daha çok kadronun tamamlayıcı oyuncularından biri olarak düşünülmesi en azından beklentiyi düşürmek açısından önemli olacaktır. Kafalardaki en büyük soru işareti ise sanırım hangi mevkiide forma şansı bulacağı yönündeki düşüncelerdir. Çoğu yerde okuduğunuz zaman hücumun her yerinde görev alabilecek bir isim olarak gösterilir. Buna katılmakla beraber FM tabiriyle yaklaşacak olursak forvette açık, sol forvette(kanat değil forvet) açık, forvet arkası koyu ve sağ forvette de koyu yeşiller oluşur. Parantez içine de özellikle iliştirdiğim gibi bu adamın kanat performansı vermesini beklememek gerek. Özellikle elinizde hem kenar forvet görevi yapıp hem de 4-4-2'nin hücum kanadı gibi efor sarf eden bir Holosko varken bunu istemek çocukcağızı ezmek olur. Direkt olarak Holosko'nun kesilmesine karşı olduğum gibi diğer kanatta da daha önce yazdığım gibi Olcay'ın da kesilmesine karşıyım. Olcay bu takımın X-Faktörü. Bazen çok acemileşse de bu durumu kafamıza kazımamız gerekecek. Forvetten de Almeida'yı kesemeyeceğinize göre geriye sadece forvet arkası kalıyor ki bu da Fernandes'i defans dörtlüsünün önüne çekmek anlamını taşır. Bunu açıkçası sevinçle karşılarım. Oğuzhan'ı da hesaba kattığımız zaman bu tip varyasyonlara kesinlikle hayır demem lakin kanatlara dokunmayınız. Son olarak da, Pektemek'in sakatlığından sonra Dentinho Samet Hoca'nın ondan beklediklerini rahatlıkla kaldırabilecek bir isim. Bu da işin en kilit noktası demektir. Rastgele Dentinho!

Ufuk Tolga Aldırmaz

24 Ocak 2013 Perşembe

Dentinho kimdir?




Tam adı Bruno Ferreira Bonfim olan Brezilyalı oyuncu 1989 yılında dünyaya geldi. Profesyonel futbol yaşantısına Corinthians'ta başlayan 24 yaşındaki futbolcu, Brezilya'nın son dönemde yetiştirdiği en büyük yeteneklerden biri olarak gösteriliyor.
Takımı Corinthians'ın 2008 yılında 1.lige çıkmasında büyük pay sahibi olan Dentinho,yeteneğiyle Avrupa devlerinin transfer listesine girmeyi başardı.
Aykut Kocaman çok istedi
2010-2011 yılının devre arasında Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman'ın transferde 1 numaralı hedefi olan ve bizzat kendisi giderek Brezilya'da izlediği yıldız futbolcunun 14 milyon Avro'luk yüksek bonservis bedeliyle transferi gerçekleşmeyen Brezilyalı, 1 sene sonra Mircea Lucescu'nun çalıştırdığı Ukranya ekibi Shakhtar Donetsk'e 7.5 milyon Avro karşılığında transfer oldu.
Performansı düşüşe geçti
Shakhtar ile 38 maçta 5 gollük performans gösteren yıldız futbolcu,beklenen patlamayı bir türlü gerçekleştiremeyince bu sezon ilk 11'deki yerini kaybetti.

Forvet bölgesinin her yerinde oynayabilir
Üstün tekniği ve hızıyla forvet ve kanat bölgelerinin her yerinde rahatlıkla oynayabilen Dentinho, bilinenin aksine daha çok asist özelliğiyle ön plana çıkıyor.
Almeida ile orta saha arası köprü olur
Beşiktaş'ın Fernandes'in olmadığı maçlarda özellikle görülen topu ön alanda tutamama sorununu çözebilecek bir oyuncu Dentinho. Gezgin ve oyun içerisinde kalma yeteneğini üstün tekniği ve asist özelliğiyle birleştirince durdurulması zor bir oyuncu olan Dentinho, Almeida ile birlikte takdirde takımın sıklıkla hissettiği yetenekli oyuncu eskikliğini karşılar ve  çok iyi bir partner olur.

İki Yıl Oldu



Afili cümleler kurmayacağım lakin bu blog sahip olduğum en önemli şeyler arasındadır desem fazla abartmış sayılmam. Buraya ilk yazışımdan beri çok zaman geçti. Bir ya da iki gün içinde(sanırım yirmi yedisi) iki yaşını dolduracak şu satırlarını okuduğunuz mecra. Tek başıma çıktığım yolda(yine afili cümleye kaydım) birçok insan tanıdım. Şu adresin belki de en büyük yararı bu oldu. Hayatımda birçok tecrübeyi tatmamı sağlayan bir ön adım amacı taşıdı. Benim için önemlidir. Emeğin her türlüsünü kutsal saydığım şu dünyada sanırım kendime saygı duymayı da şu blog sayesinde öğrendim. Yirmi yaşında bir kardeşiniz olarak her okuduğunuz kelime için sizlere ne kadar teşekkür etsem azdır. "Milyonlara hitap" etmiyorum evet ama tadanlar bilir, inanın böylesi daha zevkli. Tekrar teşekkür ederim. Saygılarımla,

Ufuk Tolga Aldırmaz

NOT: Son dönemde beraber yazmaya başladığımız Ömer Ejder'e selam olsun. Belki de onun sayesinde şurayı doldurmaya ilk günkü gibi heves ettim. Bir teşekkür de ona.

22 Ocak 2013 Salı

Chedjou gelmesin:(

   

 Dün içim yana yana bir transfer haberi yazdım. İşten çıkmak üzereyken,bir söylenti,bir de baktım ne göreyim. France 365 haber sitesi,Chedjou Galatasaray'da son dakika haberi geçiyor. İçim yana yana yazdım,haykırarak.
Az önce biraz Galatasaray üzerine 2 -3 kelime etmiştim. O kadronun bir de Chedjou ile takviye edildiği hayaline ürperiyorum. Pek çoğunuzun malumudur Lille'in 2 sene önce şampiyonluk ipini göğüslemişti. O kadrodan pek çok yetenekli oyuncu çıktı.Özellikle 85 ve 90 doğumlular üzerinden bakarsan çok iyi bir jenerasyonu yetiştirdi. Kimler çıkmadı ki Sow, Hazard,Debuchy, Gervinho..Ve şimdi de Chedjou gidecek gibi..
   O kadroyu pek sevmiştim yalan değil. Neyse hüzünü bırakalım. Galatasaray'ın tam ihtiyacı olan bir isim Chedjou. 27 yaşında,1.84 boyunda. Yerden havadan etkili oldukça hızlı. Galatasaray'ın hareketli önde oynayan düzeninde geri dörtlüyü toparlayabilecek,geriden iyi oyun kurabilecek bir isim..Transfermarkt'ta bonservisine 12 milyon yazıyor ama 7-6 arası çok rahat transfer edilinebilir.
Fenerbahçe'nin Beria ile ilgilendiği haberleri çıkmıştı ilk. Malum Kocaman döneminde Fransa'ya iyi dadandık. Beria'yı da sevsem de onu isteyeceğime 1-2 daha fazla verip kapı gibi Chedjou'yu alırım. O  zaman aklıma girmişti aslında 'Chedjou'yu alsak ya be'' fikri.. Sonra Galatasaray dadanmış,Bülent Tulun'un Fransa'da işi bitirmek olduğu üzere söyleniyor,gruplarda Lille ile 5 maça çıktığı için oynayabilir mi GS ile bilemiyorum ama çok iyi transfer olacaktır.
Tekrar ediyorum,1.84 boyunda,hızlı ve oyunu iyi okuyan bir oyuncu. En büyük özelliği iyi top dağıtır, ki bu da Galatasaray sisteminde Ujfalusi sonrası en çok aranan özellik..Alınır alınmaz bilemiyorum ama Galatasaray bazı işleri doğru yapıyor. Ne diyelim bana da ağlaya ağlaya '' Ezeli dostumuzu'' ( YALAN ) TEBRİK etmek kalıyor.

Sneijder geldi ama kimse de demiyor ki ne oynayacak bu adamlar?

   

Malum Fenerbahçe'nin durumu içler acısı, üzerine kelam ederken bile yüreğim burkuluyor. Ben Galatasaray üzerine bir iki şey yazayım diyorum.
Transferde Sneijder'i aldı Galatasaray.Açıkçası bir Fenerbahçeliden öte,bir futbol sever olarak kıskanmadım desem yalan olur. Sneijder benim görüşümde hala dünyanın en iyi 10 orta sahasından biri. Öyle diğer elde patlayan yabancı transferler gibi olacağını da sanmıyorum. Disiplinli,iş ahlakıyla öne çıkan bir isim,herkesin de aklındadır Beethoven ( Doğru mu yazdım ) Senfonisi gibi çalışan Mourinho İnter'inde gösterdiği şef performansı.
       Neyse böyle bir dünya yıldızının yaptıklarını ve karakterini anlatmak abes-i iştigalden öteye gitmez. Burada kafamda soru işareti olan ve bu yazıyı yazmama da sebep olan şey Galatasaray'ın onu nasıl oynatacağı..
        Herkes ofansif karakterli bir oyuncu olarak bilir ama, bilinenin aksine Sneijder pozisyon alma yeteneği ve oyun azmi ile kariyerine defansif oyun kurucu olarak başlamıştı. Yıllar içerisinde üstün yeteneği ile forvet arkasına doğru kaymış olsa da, ben zorluk derecesi kasmayacak maçlarda Selçuk ile yan yana oynayabileceklerini düşünüyorum.
      Tabi ki iş oraya o iki adamı koymakla bitmiyor,Sneijder'in orada daha efektif oynabilmesi için Selçuk'un da geçen seneki performansına yakın oynaması gerekiyor. Fatih Hoca'nın geçen sene oynattığı paylaşıma dayalı hücumcu sisteminin örneklerine bakacak olursak bu sistemin mükemmellikler üzerinden gerçekleştiğini ve oynamanın zor olduğunu söyleyebiliriz.
     
         Geçen sene oynanan oyunu güzel kılan temel husus bence kanat oyuncularının içe dönük/göbekle pas alışverişinde bulunan oyuncu tiplemeleri olmasıydı. Bu sene transfer edilen Hamit de bu oyunun en iyi temsilcisi ilk etapta bakıldığında. Ama Hamit'in de kötü performansının yanına çizgi oynayan/ 8 milyonu hiç bir zaman karşılayamacak olan Amrabat'ın ( Amrabat çizgi adamıdır, böyle oyuncularla iç orta alan oyunu oynanmaz)  kötü formu da eklenince  kanatlardan iç orta alana yardım hiç gelmiyor ve bol miktarda SOS içeren defansın da sıkıntılarını katlanıyor.
       Tabi geçen sene ki takımda Elmander'in takım defansına yaptığı katkıyı ve Necati'nin pas trafiğinde nasıl köprü oluşturduğunu da belirmek şart. Bu iki oyuncu da bugün yok. Elmander ruhen,Necati fiziken..
Burak ve Umut'un kullanım alanları değiştirilebilinir, kenar hücumcuların iç orta saha ile alışverişi daha fonksiyonel kılınırsa, Sneijder'in 4-2- gerisini sen koy sisteminde de iş yapabileceğini düşünüyorum.
     Benim yazdığım ütopik/ uzun vadeli planlar sonucu uygulanacak bir oyun anlayışı.. Hayal kurma lan diyebilirsiniz doğrudur/ o zaman ben de 4-3-1-2 / 4-2-3-1 sistemini yazayım kısa kısa.
Geri dörtlü Chedjou adı geçiyor ona da bir sonraki yazıda değineceğim,sol bek ne olur bilemiyorum, Muslera,Semih,Eboue,Transfer,Transfer,.Selçuk,Melo,Hamit,Sneijder,Burak,Maalesef Umut..Neden maalesef yabancı kontenjanı sıkıntısı..
Bu oyunda klasik İnter düzeninde forvet arkası oynayacaktır Sneijder. Melo ve Selçuk ,10 metre çaprazında Hamit  destekli bir 4-3-1-2'imsi 4-2-2-2 oynayacaktır..İç kanat oyuncularından daha fazla destek alınır,orta alanda Melo toparlar,stopere de ayağı top yapan hızlı bir savunmacı alınırsa Beşiktaşlı ve Fenerbahçeli iki yazar Ufuk ve Ben olarak iflas bayrağını çekebiliriz korkusundayım.

1.90 dedik 1.81 çıktı iyi mi?




Almanya Bundesliga 1. Lig takımlarından Hannover'ın geçtiğimiz hafta Coritiba'dan kadrosuna kattığı Franca'nın boy ölçümünde bir şok yaşandı.

Almanya'nın saygın gazetelerinden Bild'de yer alan habere göre; Coritiba'dan transfer edilen Franca'nın boyu 1.90 beklenirken 1.82 çıkmıştı.
Transferin sonuçlanmasının ardından yapılan sağlık kontrolünde, oyuncunun boyunun beklenenden kısa çıkması üzerine Hannover Teknik Direktörü Mirko Slomka'nın  yaptığı açıklamada ;  França'nın boyu 190 kilosu ise 88'dir.' Ancak bu açıklamada doğru olan tek nokta ise Brezilya futbolcunun ağırlığı. Teknik direktör Mirko Slomka ise 'Ne diyebilirim ki? Çok şaşırdım' dedi.
Hannover, 18.haftasının geride bırakıldığı Bundesliga'da 23 puanla 11.sırada yer alıyor.

Belhanda ne yapar ne eder?

Fenerbahçe'nin Montpellier Takımından transfer etmek üzere olduğu Younnes Belhanda'yı yakından tanıyalım.
Alt yapısından yetiştiği Montpellier Kulubünde 4 yıldır istikrarlı bir şekilde görev yapan Belhanda, U-21 ve U-18 Milli Takımı seviyelerinde Fransa adına forma giyse de, 2010 yılında tercihini Fas Milli Takımı'ndan yana kullandı.
Bu sezon çıktığı 17'si lig, 1'i kupa, 6'sı Şampiyonlar Ligi müsabakaları olmak üzere 24 maçta takımın formasını giyen 8 gol 4  asistlik performans gösteren Faslı yıldız,  Fransa'da 2011 - 2012 sezonun en iyi oyuncusu seçilmişti.
Fas'ın İniesta'sı
Top sürme yeteneği, hareketliyken atabildiği derinlemesine pasları ve agresif oyun tarzıyla Barcelona'nın dünyaca ünlü orta sahası Andreas İniesta'ya benzetilen Belhanda, orta sahanın ortasında takımını bir maestro gibi yönetebiliyor. Topla hareketliyken ayağından çıkarabildiği paslarla müthiş bir dripling yeteneğine sahip olan 23 yaşındaki futbolcu, Fransa'nın Cezayir asıllı efsane oyuncusu Zinedine Zidane tarafından 'Veliaht' ilan edilmişti.
İki Nasri Üç Ben Arfa
Montpellier'in en önemli oyuncusu konumunda bulunan Belhanda'ya hayranlığını dile getiren Fransız ekibi başkanı Louis Nicollin, yetenekli oyuncuyu Fransa'nın Belhanda ile aynı jenerasyondan yıldız oyuncuları Ben Arfa ve Samir Nasri ile kıyaslayarak ; ' Her bir ayağında iki Nasri üç Ben Arfa ' var diyip oyuncusunu övmüştü.
Fenerbahçe'nin ihtiyacı olan isim
Brezilyalı yıldızı Alex ile yolların ayrılması sonrası yaratıcı oyuncu eksikliği çeken Fenerbahçe'nin, hücum aksiyonlarındaki kreatiflik sorunlarına ilaç olabilecek bir isim Belhanda. Orta saha ve forvet arasında pas yeteneği ve topla yaptığı driplinglerle Fenerbahçe'nin hücum hatları arasındaki mesafe sorununa çözüm olabilecek bir futbolcu. Hareket halindeyken oyunu yönlendirmedeki kabiliyetleri ile, ön alandaki Kuyt, Krasic gibi hareketli kenar oyuncularını besleyebilecek olan 22 yaşındaki oyuncu, Kocaman'ın oyun anlayışı için biçilmiş kaftan.
Tek başına Çare olur mu?

Bu sezon Fenerbahçe'nin en büyük sorunu, oyun hatları arasındaki mesafe sorunu. Yobo'nun libero orjinli bir futbolcu olmasından da doğan oyunu geride kabul etme isteği, yanındaki partnerlerin de hız ve teknik beceri anlamında yetersiz olması, ön orta alan oyuncularının kat etmeyen ve savunma arası oynayan oyuncular olması nedeniyle öndeki  Sow,Kuyt,,Krasic gibi statik hareketli oyuncuları topla buluşturmada ve oyunu oraya yığmada sorun yaşadığı malumunuz. Alex sonrası tek adamın hareketliliği izerinden ilerleyen 10 numara sisteminden vazgeçmeyen Kocaman, oyuncu profillerinden de doğan bu sıkıntıları, dripling yeteneği yüksek,bloklar arası mesafeyi kat ederek geçebilecek bir ismi ' Belhanda' yı transfer etmek istiyor. Çözüm olur mu? 
Belhanda'nın kumaşı A sınıf oyuncu. Emsalleri Hazard, Nasri 'den de iyi olduğunu düşünüyorum.Ama  Türkiye'deki oturmamış futbol anlayışında ne derece gelişim gösterir, Alex etkisi yapar mı bence zor.Ülkede futbolun ne kadar sert oynandığını düşünürsek, en yakın oyuncunun 20 metre uzaklıkta olduğu Fenerbahçe yerleşim düzeninde, Belhanda'nın topu alıp giderken yediği tekmeler sonucu yerde yatışını izlemekten, '' nerdeyim ben,ah kafama sıçayım '' haykırışını görüp,diğer kaybeden genç oyuncuların arasına katılışını gün be gün izlemek herhalde en son isteyeceğim şey olurdu.

Doğum tarihi: 25.02.1990
Ülkesi: Fas
Mevkii: Orta saha
Takımı: Montpellier
Boy: 1.77
Bu haber 21 Ocak 2013 'te YeniŞafak gazetesinde yayımlanmıştır.

20 Ocak 2013 Pazar

Vesli Sınaydır

Eğer o zamanlardaki gibi oynarsa kepenkleri şimdiden kapatalım. Galatasaray Avrupa serüvenine devam etsin.

                                   

Yok eğer ki Fatih Terim-Ünal Aysal arasındaki ego çatışmasına kurban giderse bu sefer ortada ne Ünal Aysal kalır ne de Fatih Terim. Buna karşın yararlı bir "eleman" olan Fatih Terim'in bu noktada takımın çıkarlarını düşünüp kan kussa kızılcık şerbeti içtim diyeceğine eminim. Şu anda Galatasaray TV'ye açıklamalar yapıyor. Derbi olduğunu biliyormuş. Kondüsyon eksiğim yok diye de altını çizdi. Oynar mı oynamaz mı bilemiyorum ama Sneijder'lı Galatasaray'a konuk olacak olmak her konudan daha ilginç bir hal aldı. Herkes için ayrı ayrı hayırlı olsun diyelim.

Ufuk Tolga Aldırmaz




19 Ocak 2013 Cumartesi

Umudun şarkısını yazan güzel çocuk : Salih Uçan

Futbol gönüllerimiz yeni yükselen bir genç oyuncunun yarattığı heyecana o kadar aç ki.. 24 yıllık ömrümde şimdiye kadar 3 oyuncu beni heyecanlandırmıştır.Yıll 2008. PSV maçı,. Perulu yıldız Farfan var eyvah diyoruz Önder yakacak takımı..Kadrolar açıklanır Gökhan Gönül diye bir çocuk var.Kim ulan bu diye sorduğunda, ''hea bu çocuk Oftaş'tan almadık mı? '' sorularını hatırlıyorum. O Gökhan umut verdi bize,futbol fakiri gönüllerimizi doyurdu.
Yıl 2007. Kronolojik sıralama olmadı ama olsun. Galatasaray - Mleda Boleslav maçı.2 gol atan ve maçı tek başına alan sol kanattaki çocuk.Arda Turan..
Başka da aklıma gelmiyor,beni öyle heyecanlandıran bir genç oyuncu.Tabi 2000'ler Emre'yi saymıyorum, küçüktüm de.
Bir çocuk gelmiş Buca'dan geçen sene Buca'da muazzam top oynamış,görenleri 'olummm Buca'da bir çocuk var bonus kafalı aynı Fellaini'' dedirtmiş. Kupa maçlarında oynamış, görenleri vay ne kadar iyi oynuyor kaç yaşında bu çocuk dedirtmiş?
Yazının buraya kadar olan kısmını anlayamadığım bir şekilde 3.ağızdan yazma gereksinimi duydum.
Salih umudun şarkısını okuyor Fenerbahçelilere. Sağ bekten bindirmesi için topun yönünü gösterdiği halde hareketlenmeyen Orhan Şam'ı azarlayan Salih 'Olacak bu çocuk' dedirtiyor...

Ney peki Salih'i özel kılan.Topu alışı, oyuna sokuşu,üstün tekniği, boyu fiziği değil bana göre.. Salih'i özel kılan,Fenerbahçe'de  harcanan diğer yetenekli gençlerden farklı kılan mental özellikleri.
Düşünün ülkenin en zor formasını giyiyorsun,2.ligden gelmişsin, her hafta ne olursa olsun pazar akşamlarının en çok konuşulan takımının formasını 17 yaşında giyiyorsun. ( 18' e yeni bastı ). Sahaya çıkıyorsun,ruhlar ordusunun arasında göze batan,karar almaktan çekinmeyen bonus kafalı bir çocuk var. Abilerine bağırıyor,koşu yolu gösteriyor,'hareketlensene' diyor kendinden 7 yaş büyük Orhan'a futbolu nasıl oynaması gerektiğini gösteriyor..

Karabükspor maçı..Ömrü hayatımda o kadar üzüldüğümü hatırlamadığım, 3 Temmuz'un bölemediği bu büyük takımın paramparça olduğu maçta 2.yarı oyuna giren, tribünlerin isyan bayrağı çektiği,birbirine saldırdığı bir maçta dikine oynayan,topu alan, pas dağıtan bir karar alma mekanizması... 
Rusya'dan Rubin Kazan'ı soğuk, Beşiktaş'ı 'durumlar karışık' diye reddeden, Fenerbahçe'yi Kocaman için seçen bu güzel çocuğun Meireles'in dönüşü, olası bir transfer ile takımdaki durumu ne olur bilinmez henüz ama Salih bizlere umudun şarkısını söylüyor,devam et güzel çocuk.Sen bizim Kocaman umudumuzsun.

18 Ocak 2013 Cuma

Onlar Şimdi Nerede? #1


Daha önce tanıdığımız, bildiğimiz yüzlerin şu an nerede oldukları zaman zaman kafama takılmıyor değil. Geçen gün Beşiktaş’ın 100.Yıl kadrosunu düşünürken birden aklıma Zago düştü. Temiz kalbimden midir bilemem, internette dolaşırken Zdenek Zeman’ın Roma’daki yardımcılarından biri olduğunu okudum. Ben de bu tarz oyuncuları, antrenörleri bulup yazayım dedim. Buna paralel, malum FIFA U-20 Dünya Kupası bu yıl ülkemizde organize edilecek. Biraz araştırma yapayım dedim. Önceki turnuvalarda en iyi oyuncu ödülünü alan isimlere baktım. İlginç isimleri görünce bunu FIFA ve UEFA’nın genel turnuvalarına yayayım dedim. Aşağıda önce sezon sonra kazanan ülke ve hemen ilişiğinde de turnuvanın oyuncusu seçilen futbolcuyu göreceksiniz.

Önce UEFA U-19. Daha önce U-18 olarak organize edilen organizasyon için düzenleme yapılmış ve 2001-2002 sezonundan itibaren de U-19 olarak düzenlenmişti.

2001-2002/İspanya/Fernando Torres: Oslo’da seyirci rekorunun sahibi olan finalin belirleyici adamıydı. O zamandan beri neler becerdiğini benden daha iyi biliyorsunuz El Nino’nun. Efsaneler arasına adını şimdiden yazdırdı.

2002-2003/İtalya/Alberto Aquilani: Aquilani hem eleme turu hem elit turda hem de turnuvada İtalya’nın bir numaralı ismi olur. Roma’daki kariyerini Avrupa’nın elit takımlarında devam ettirme başarısını gösterdi. Sakatlık mereti onu bulmasa belki de daha fazla ismini duyabileceğimiz bir isimdi.

2003-2004/İspanya/Juanfran: Real Madrid alt yapısından yetişen Juanfran’ı aslında hepimiz yakinen tanıyoruz. Şu an Atletico Madrid’in kadrosunda yer alıyor. Atleti’den önce Espanyol ve Osasuna’nın da formasını giydi. İstikrarı göze çarpmasına rağmen bana kalırsa istenilen seviyeye gelemedi. Geçtiğimiz yaz yapılan Avrupa Şampiyonası’nda şampiyon olan kadronun da bir parçasıydı.

2004-2005/Fransa/Abdoulaye Balde: İkinci lig futbolcusu olmaktan öteye gidemedi.  Bir dönem Birleşik Arap Emirlikleri’ne de yolu düştü. En düşük profilli “en iyi oyuncu” o sanırım. O yıl kadroda Yoann Gourcuff gibi isimler de bulunuyordu.

2005-2006/İspanya/Alberto Bueno: Madridistalar’dan biri daha. Alt kategorilerde muazzam bir gol yüzdesi ile oynayan Bueno’yu FM’den de tanıyanlarınız illa ki vardır. Buna karşı beklenen sıçrayışı yapamadı. Madrid alt yapısındaki genel sıkıntıyı o da çekti. Turnuvanın gol kralı Real’de 3 maça çıktıktan sonra Valladolid’in yolunu tutar. Bir dönem Derby County’e kiralansa da şu an hala Valladolid’in kadrosunda şans bekleyen isimlerden bir tanesi.

2006-2007/İspanya/Sotiris Ninis: Arnavut asıllı Yunan futbolcu aslında klasik olmayan bir durumun altına imza atar. İspanya şampiyon kadrosundan bir isim değil de gümüş madalyalı takımdan birisinin yani Ninis’in turnuvanın en iyi oyuncusu olması önemli bir ayrıntı.  Panathinaikos formasını  100 kez terlettikten sonra bu yaz Parma’ya transfer oldu. Hala potansiyelli bir alt kategori oyuncusu olarak göze çarpıyor. Şahsen FM’deki vazgeçilmez isimlerimdendi. Ayrı bir sempatim var.

2007-2008/Almanya/Lars&Sven Bender: İkizler… Lars Bayer Leverkusen’da, Seven ise Borussia Dortmund’da. İkisi de gelişimlerini devam ettirip önemlerini arttırıyor. Güzel iki seçim.

2008-2009/Ukrayna/Kyrylo Petrov: O yıl Ukrayna milli takımının kaptanı olan Petrov, Dinamo Kiev’in sözleşmeli futbolcusu. Buna karşın Ukrayna Ligi’nin en kötü takımlarından olan Goverla-Zakarpattia’da kiralık olarak 13 maça çıkmış bir stoper. Gelişim göstermesi çok zor gözüküyor. Adını fazla duyacağımızı sanmam.

2009-2010/Fransa/Gael Kakuta: Chelsea’nın transfer skandalından hatırlanan futbolcu yine FM serilerinin de vazgeçilmezlerinden. Wonderkid olarak lanse edilen Kakuta, henüz beklenen patlamayı yapamadı. Sakatlıkların da etkisini görmezden gelmeyelim. Şu an Chelsea’nin dost kulüplerinden olan Vitesse’de kendine gelmesi bekleniyor. İşi zor derim.

2010-2011/İspanya/Alex Fernandes: Alejandro Fernandes İglesias… İspanyollar’a karşı bir zaafım olduğunu kabulleniyorum fakat isme bakın yahu. Muazzam değil mi? Fazla dağıtmadan Real Madrid alt yapısından yetişme bir isime daha dikkat çektiğimizi belirteyim.  Bir kez de A takım ile maça çıkan Alex, hala Castilla şubesinde top koşturmakta. Bueno ve Juanfran’dan çok daha iyi bir kariyer geçirmeyeceğinin garantisini verebilirim.

2011-2012/İspanya/Gerard Deulofeu. La Masia’nın yeni çiçeklerinden biri. Az çok bu işle haşır neşir olan herkes adını, sanını duymuştur. Barcelona A takımı ile de karşılaşmalara çıkan Deulofeu hala B takımda bulunuyor. Katalanlar ona güveniyor.

1980-1981’den beri düzenlenen bu organizasyonu bir kez kazanan İspanya’nın son dönem grafiği dikkat çekici. Bunu da not düşelim.

Gelelim U-17 şampiyonasına. Daha önce yine U-16 olarak düzenlenen organizasyon 2001-2002 ile yeni formatına geçti.

2001-2002/İsviçre/Wayne Rooney: Şimdiden ciddi bir İngiliz efsanesine dönüşmüş durumda. Kariyerini benden daha iyi biliyorsunuz.

2002-2003/Portekiz/David Rodriguez:Atleti’nin alt yapısından yetişen Rodriguez için işler pek iyi gitmez. Muadilleri çok daha iyi yerlere gelecekken kendisi şu an ancak Sporting Gijon’da top koşturabiliyor.

2003-2004/Fransa/Cesc Fabregas: Bir dönem Arsenal’de kiralık oynamış olan Katalan futbolcu-Xavi Hernandez

2004-2005/Türkiye/Nuri Şahin: Daha şimdiden Real Madrid-Liverpool ve beraber yeniden doğmayı başardıkları Borussia Dortmund. Ülkece sanırım ona çok güveniyoruz.

2005-2006/Rusya/Toni Kroos: Bayern München  sabretti, istediğini alıyor. Pep Guardiola’nın da çok seveceği tarzda bir oyuncu.

2006-2007/İspanya/Bojan: Barcelona’dan gitmesine rağmen önce Roma sonra da Milan gibi elit kulüplerde boy gösterdi. Kendisini babasına olan tip benzerliğinden ötürü sever sayarım. Adını biraz daha duyurması lazım derim.

2007-2008/İspanya/Danijel Aleksic: Yirmi birlik Sırp futbolcu St.Etienne’de top koşturuyor. Rooney, Fabregas, Nuri gibi isimlerden sonra pek etkileyici bir isim gibi gelmese de bu seride UEFA’nın “tutturma şansını” görmezden gelmemelisiniz derim.  Sırp futbolcuların o son adımı atamadıklarını da düşünürsek kaybolma şansı var mıdır? Tutunma şansından daha fazladır derim.

2008-2009/Almanya/Benjamin Siegrist: Aston Villa’nın İsviçreli kalecisi. Bu yıl olimpiyatlarda da boy gösterdi. İlk defa bu tarz bir organizasyonda en iyi oyuncu ödülünün bir kaleciye verildiğini görüyorum. 2009 yılında U-17 Dünya Kupası’nın da en iyi kalecisi seçildi. Bu kadar üzerinde durulan bir kaleciden nasıl bir sonuç çıkacak hakikaten merakla beklemekteyim.

2009-2010/İngiltere/Connor Wickham: Sunderland forması giyen forvet. O yıl finalde galibiyet golünü getiren isim. Premier Lig’de hiç denk gelmedim lakin biri ilk on bir olmak üzere altı maça çıkmış. U-21 Ligi’nde de beş maçta beş golü var. İngilizler’in üzerinde durdukları bir isim. İleride milli formayla da çok izleyeceğiz gibi görünüyor.

2010-2011/Hollanda/Kyle Ebecilio: Arsene Wenger’in çoktan kadrosuna kattığı bir isim desem yeterli olur mu acaba?

2011-2012/Hollanda/Max Meyer: Schalke 04’ün alt yapısında forvet arkası olarak oynuyor. Almanlar’ın üzerinde durduğu bir isim. Her yaş kategorisinde milli oldu. Kendi kategorisinde harikalar yaratıyor. Recep Niyaz Ve Muhammed Demirci ile aynı yaşta. Bakalım hangi isimleri daha çok duyacağız.

Bu kez de İspanya’nın U-16 döneminde ezici üstünlüğünü görüyoruz. 

Geldik FIFA organizasyonlarına. U-20 Dünya Şampiyonası’nın mazisi aslında çok daha eskiye dayanıyor. Zaman parametresini biraz daraltmayı tercih ettim diyelim.

2011/Brezilya/Henrique: Hem altın ayakkabı hem de altın topu kazandı. Botafogo’ya bu yıl bonservis bedelinin yarısı karşılığında transfer oldu. Geçen yıl Sao Paolo’nun kadrosundaydı.

2009/Gana/Dominic Adiyah:Milan’ın sözleşmeli futbolcusu lakin Karşıyaka’ya dahi kiralandı. Şu an Arsenal Kiev’de. Umut yok.

2007/Arjantin/Sergio Aguero: Malum. Son EPL'nin şampiyonunun en önemli parçası.

2005/Arjantin/Messi: Über Alles.

2003/Brezilya/İsmael Matar: 29’luk Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşı Matar, ülkesinde top koşturuyor. Yanıltıcı seçimlerden biri daha. 

FIFA’nın gençler için uyguladığı Dünya Kupası organizasyonu olan U-17 Dünya Kupası’nda da zaman parametresini daraltıyorum.

2011/Meksika/Julio Gomez:  1994 doğumlu kanat oyuncusu ülkesi Toluca’da top koşturmakta. Transferi olası.

2009/İsviçre/Sani Emmanuel: İtalya’da Salernitana formasını terletiyor. O yaş için kötü bir yer diyemeyiz.

2007/Nijerya/Toni Kroos: Bir önceki Avrupa Şampiyonası’ndan sonra Dünya Kupası’nın da ismi.

2005/Meksika/Anderson: Manchester United’ın Anderson’u. Beklenen etkiyi yarattı mı? Bence hayır.

2003/Brezilya/Cesc Fabregas: Avrupa Şampiyonası’ndan sonra Dünya Kupası’nda da turnuvanın en iyisi seçilmiş. Hakkını veriyor.

Ufuk Tolga Aldırmaz






17 Ocak 2013 Perşembe

Stakhanovets Ekseninde Dnipro


Stakhanovets Stalno, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sınırları içinde kurulan Ukrayna eyaletinin bir takımıdır. Takıma adını veren Stakhanovets, Rus Devrimi’nin kahramanlarından birisi olma özelliğini taşır. Stakhanovets ilk resmi maçına 1936 yılında SSCB Ligi’nde çıkar. Gruplara ayrılmış ligde vasat bir takım olarak boy gösterir. Buna rağmen ivmeli bir gelişim içinde olduklarını da söyleyebiliriz.

İvmeli gelişime SSCB’nin de katıldığı 2.Dünya Savaşı darbe vurur. Savaş esnasında birçok sporcusunu askeri hizmete yollayan kulüp için işler pek yolunda gitmez. Kanlı savaş Stakhanovets’i de vurur. Bazı sporcuların vefat haberi kulübe gelir. Düşüşe geçen kulüp adını 1946 yılında değiştirerek yeni bir sayfa açar. Kulübün adı artık Shakhtar Stalino’dur. Stalino bugünkü Donetsk’in eski adıdır. Yeni adı ile alt ligden çıkan Shakhtar, ikinci senesinde SSCB Ligi üçüncülüğünü elde eder.  Eskisinde de daha iyi bir dönüşü yapıp, istedikleri noktaya geleceklerdir. 1962-63 sezonunda SSCB Kupası’nı elde ederek Birlik çapında en büyük başarılarını el etmiş olurlar ancak bu günler fazla uzun sürmez. Özellikle yanlış yönetim seçimleri paralelinde gelen tartışmalı teknik direktör atamaları neticesinde kulüp kendini yine bir alt ligde bulur.

SSCB serüvenini iyi kötü bitiren kulüp, birliğin dağılması ile ayrılan ligler neticesinde kendisini Ukrayna Ulusal Ligi’nde bulur. Bu ayrılış aslında kulüpte de ayrılık rüzgarlarını estirir. Birçok futbolcu kulüpten ayrılmak ister ve bu isteklerini de gerçekleştirirler. Buna rağmen toparlanma süreci çok da uzun sürmez. Her ne kadar Dinamo Kiev’in damga vurduğu dönemler olsa da, kupada başarılı olup Avrupa anahtarlarını kazanıp o kapıyı açarlar.

Dişe dokunur en büyük başarıları SSCB Kupası olan kulübün kaderi Metinvest gibi dünya devi bir enerji firmasına sahip olan Ukrayna’nın en zengini Rinat Ahmedov’un kulübü alması ile değişir. 1996 yılında gerçekleşen satın alma işlemi neticesinde kulüp en baba mali desteği arkasına almış olur. İlk etapta başarı gelmese de yapılan Gençlik Akademisi ve modernize edilen antrenman sahaları ile futbolcular rahat ettirilir. Buna paralel, Kiev’den çıkan genç yetenekler için ikinci bir adres daha oluşmuş olur ki zaman içinde önemli Ukraynalı futbolcuların yetiştiğini de biliyoruz.

Kazanılan kupalara yenileri eklenirken daha önce elde edilmemiş olan Avrupa zaferleri kendini gösterir.  Sanıyorum zafer tanımına Şampiyonlar Ligi gruplarına kalmayı eklersek, o dönemki Shakhtar için pek de yanılmış olmayız. İlerleyen yıllarda ilk lig şampiyonluğu da gelir. 2002’de Beşiktaş’tan da tanıdığımız Nevio Scala ile ipi göğüslerler. Uzun sürmeyen birliktelik neticesinde yine Beşiktaş’ın eski çalıştırıcıları Bernd Schuster ve Mircea Lucescu ile anlaşmalar sağlanır. Schuster döneminde başarılı olamayan kulübün başına  geçen Lucescu adeta bir mihenk taşı olur. Sonrası zaten malum. Façası çizilen Dinamo Kiev, ambargo koyulan lig, UEFA Kupası ve Donbass Arena…

Öyle görünüyor ki Shakhtar bu başarılara devam da edecek. Özellikle genç Brezilyalılar’a yönelen Lucescu, kadroyu iyi harmanlayıp hepimizin ağzının suyunu akıtıyor. Shakhtar güzellememizi bir kenara bırakıp yazının esas amacına gelelim.  Dikkat çekmek istediğim kulüp Dnipro. İddaacılar bu takımı Dnjeper olarak da bilirler.

Shakhtar’dan daha “şanlı” bir geçmişse sahip olan Dnipro, ‘80’lerin sonunda özellikle Ruslar ve doğal olarak Ukraynalılar’ın başı çektiği SSCB futbolunun takipçileri tarafından bir “masal” olarak adlandırılmakta. Kazandıkları şampiyonluklar ve oynadıkları güzel futbolu -Translate’in el verdiği kadar- anan birçok kişi var. Ukrayna Ulusal Ligi’nin kurulması ile de kendilerini Dinamo, Shakhtar ve Metalist’ten sonraki takım olarak buldular. Takımı gençleştirmeye yöneldiklerini belirtmelerine rağmen veteranlardan oluşan bir gruba sahip oldukları aşikar. Neticesinde çok da başarılar kazanamamalarının sanıyorum ki sebebi budur. 1996’da kulübün genel müdürlüğüne getirilen Andriy Stetsenko  önceki görevlerinde bunlardan ders çıkarmış olacak ki Dnipro ve Sovyetler’in önemli oyuncularından biri olan Vadim Tischenko’yu takımının başına sportif direktör olarak getirdi.  Stetsenko için daha önemli olarak addedebileceğimiz şey ise Gençlik Akademisi’nin kurulmasına ön ayak olduğu gerçeğidir. Evgen Konoplyanka gibi somut bir örneğini gördüğümüz gençlerin alttan geldiği de yadsınamaz bir gerçek. Bunun yanı sıra Juande Ramos gibi bir ismi de takımın başına geçirerek önemli bir adım attılar. Uzun vadeli planlar için adlarını bana kalırsa şimdiden duyurmaya başladılar. UEFA Avrupa Ligi’nde bu yıl zorlu gruplarını lider bitirmeleri önemli bir köşe taşı olabilir.

Çok kısa sürede büyük başarılar elde edeceklerine inanmasam da Dinamo Kiev ve Shakhtar’dan sonra istenilen yere gelemeyen Metalist’in tahtına rahatlıkla oturacaklardır. İşleri zor lakin önemli adımlar atıyorlar. Dikkat diyelim.

Ufuk Tolga Aldırmaz




16 Ocak 2013 Çarşamba

Katalonya'dan Bavyera'ya



Barcelona'nın -sanırım tam tabiri olur- efsanesi Pep Guardiola... Kimine göre modern futbolun en iyi teknik direktörü bizim kahvehanedeki Seçkin Ağabey'e göre ise "O kim ki biz de gitsek o kadar kupa kazanırdık!" dediği Katalan kimliğine sığınmış vasat bir çalıştırıcı. Bana göre iki uç örnek de değil. Muazzam bir vizyona sahip, çalışmayı seven, "işine gelen" oyuncuları ile en iyi biçimde anlaşan; ekstra olarak dünyanın en iyi taktisyenlerinden biri belki de birincisi ve hepsinden daha da önemlisi çok zeki bir teknik direktör.

Zekadan dem vurmuşken Opta'dan alıntılayacağım üç adet tweeti paylaşayım:

"Barcelona (69%) and Bayern Munich (63%) have the best possession % in the Top 5 European leagues this season. Philosophy."

" Only Barcelona (52) have scored goals from open play in Europe's top 5 leagues this season than Bayern Munich (35)"

"Bayern Munich: Only Barcelona (678) have completed, on average, more passes per game in Europe's top 5 leagues this season than Bayern (517)"

Barcelona'da oynattığı sisteme en yakın futbol mantığını içinde barındıran takım Bayern. Bunun yanında tıpkı Barcelona gibi winner ruhuna sahip olan bir kulüp Bayern. Hatta Barcelona'dan daha ekstra olarak istediği her oyuncuyu alabilecek güce ve maddiyata sahip olan bir kulüp de diyebiliriz. Aynı zamanda yöneticileri için de dünyanın en iyi yöneticileri dersek yanlış vurgu yapmış olmayız. Karl Heinz Rummenigge, Uli Höeness, Andreas Jung ve hatta Matthias Sammer'i de içine katabileceğimiz kalifiye isimlerden oluşan bir kafa yönetimleri var. Her biri ayrı ayrı işinin ehlileri. 

Louis van Gaal ve Jupp Hynckes'in iyice oturttuğu sistem de Pep'in ekmeğine yağ sürecektir. Kuvvetle muhtemel kura şansları da yaver gider ise bu kulübün Şampiyonlar Ligi'nde finali görmesi ciddi manada iş bile değil. Real Madrid ve Juventus dışında rakipleri var mı? Sanmıyorum (Barcelona kafa adayımız). Hynckes'in bırakacağı koltuk Pep'in "popo" ölçülerine uyuyor. 

E baya da heyecanlandık. Şimdiden bekliyoruz. Vira bismillah Pep, arkandayız!

NOT: Nasıl ki İspanya'da Katalanlar'a karşı pek sevgi beslenmez, geleneksel Alman kıyafetleri için sürekli bira içen ve rahatına düşkün Bavyeralılar'a karşı da pek sevgi gösterildiğini iddia edemeyiz. O açıdan da pek zorlanacağını sanmam.

Ufuk Tolga Aldırmaz



Kalbimde yer etmiş en iyi 5 Takım

Her gün bir şeyler yazma isteğiyle gelip, yazdığım üzerinde saatlerce oto-kontrol uyguluyorum.Sonucu yine beğenmeyip, alışverişte 'hiçbir şey beğenmeyen ama son baktığını alan adam' edasında, aman be diyerekten içime sinmeyen bir yazıyı yayınlıyorum. Bu durum hoşuma gitmiyor evet, nedenleri de vardır, doğrudur.
 Yorumumu içermeyen, sadece bilgimi içerdiği için imzamı taşıyan haberlerde kullandığım dilin, benim yazı yazma yetime bir darbe vurduğu kanısındayım.Bilemiyorum belki de kolayı bu.Vur Abalıya gitsin değil mi?
Neyse bu güzel savunma mekanizmasını senarize etmeme neden olan ufak bir karalamada daha bulunma arzusundayım.
Yaşımı saklayıp kendime 'kaç yaşında acaba la' bu lavuk' dedirtecek değilim. 24 yaşındayım.
Şimdiye kadar Euro 96 ve sonrasını sayarsak; yaklaşık 12 Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası gördüm. Her futbol severin gönlünde ayrı bir yer tutar Uluslararası turnuvalar.
Ulusların nesillerini yarıştırdığı, birbirlerine genç kuşaklarının güçlerini, beden disiplinlerini yarıştırıp, güç benimsetme çabaları olduğu özel ve güzel zamanlardır turnuva ayları.
Benim de şüphesiz ki gönlümde önemli yer tutmuş Milli Takımlar var. Kendimce aklımdan ve kalbimden bir parçalar almış 5 ülkeyi gönül gözümün gördüğü derecede sıralayacağım.

5- Biliyorum bu isimi duymaktan bıktınız ama -Sneijder-'li, Robbenli, 2 metre boyu ile her yere uzanan Engelaarlı 2008 Hollanda'sını sevmemek mümkün müdür? Her turnuvanın en iyi futbol oynayan takımı olup da kupa sevinci yaşayamayan nadide bir 'başarısızlık'hikayesidir 'Portakallar'. İtalya'ya 3 atıp da turnuvanın flaş takımlarından Hiddink'in çalıştırdığı benzer bir oyun anlayışını sahaya yansıtan  Rusya'ya elendiğinde soluksuz bırakmışlardı beni. Balgam gibi yapışmış,gitmemişti boğazımdan. Burada olmayı hak ediyorlar, ( 5.olsa bile )
4 - Açıkçası İspanya'nın hangi kadrosunu seçeceğimde karar vermekte zorlandım. Turnuvayı kazanmaları sonrası Aragones ve nam-ı diğer 'Okçu' Guiza'nın Zico ile taptığım Fenerbahçemin başına geleceğinden habersizce izledim İspanyayı. Her top çevirişlerinde 'vay lan' ne top oynuyorlar dedim ' vay anasını Gökmen neler oluyormuş haberimiz yokmuş'' diyen Kaya Çilingiroğu edasında..
 Oynadığı futbol itibari ile sıralayacak olsam , şüphesiz ki ilk sırayı alırdı ama Guiza ve Aragones'in kadroda bulunmasını da fırsat bilip, mazlumun yanında olmak lazım bahanesine sığınaraktan, Boğa'lara 4.sırada yer verdim.
3 - Adı güzel umutlara isim olmuş takım 'Kızılyıldız'a 90'ların başındaki o efsane yıllarını yaşatan kadronun son demlerinden oyuncular vardı Hırvatistan 98 takımında. Kadrosu formasından güzel bu takımda kimler yoktu ki .O dönemlerin efsane golcüsü Suker, Prosinecki, Boban'lar..  'Formasını koysan' şampiyonluğa oynar safsatasını haklı çıkaracak olan turnuva takımı Almanlara çeyrek finalde 3 atan, ev sahibi 'Lobici' Fransa'ya hakem desteği ile uzatmalarda elenen o güzel takım.. Benim aklı başında diyebileceğim yaşta izlediğim ilk turnuva olması itibariyle, bendeki yeri ayrıdır.
2- 'Zalım' Suarez'in son saniyede eliyle çıkarması, ( burada çirkinleşeceğim ) Allahsız Asamaoah Gyan'ın penaltıyı kaçırması ile penaltılarda giden yarı final, 'Afrika'yı gururlandır Gana' pankartını tutan o siyahi abimiz. Burada duygulanıyorum, fazla betimleme yapmaktan kaçınıyorum ama acı değil mi çekiyor insanı. Bendeki yeri apayrıdır Gana'nın. Yarı finale en çok yaklaşan Afrika ekibi, olimpiyat şampiyonu olan bir jenerasyon üzerine inşa edilmişti. . 2010 yılında o zamanlar Avrupa'nın en iyi 5 ön liberosundan biri olan Essiensiz çıktığı maçlarda 'Essien'e de gerek yokmuş be ya' rahatlığında top oynayan Gana'nın , o alçak penaltı ile eleneceğini nerden bilecektik. Umudun zeybeği gibiydi, güzel umutlar barındıran güzel bir şarkı gibiydi, o güzel kadro yazık oldu..
1 - Milliyetçi duygular kontenjanımdan yararlanarak ilk sıraya Türkiye'yi koymalıydım. 2008 Miracle Team'i mi alsam, Ronaldo'nun burun ucunun 70 milyonun rüyasına musallat olduğu 2002 kadrosunu mu diye çok düşündüm açıkçası. Ve Dünya Kupası olması ve ülkece gördüğümüz aklı başında ilk Dünya Kupası olması  neticesinde 2002'yi seçtim..Galatasaray'ın 2000 kuşağından Allah gani gani razı olsun ki, böyle bir başarıyı görme fırsatına eriştik.Kariyerinin zirvesinde olan Leverkusenli Yıldıray, Hasan Şaş, Hakan Şükür'lü o kadro. İnsan her bir isim hakkında ayrıntı girmek, güzel tasvirler kurmak istiyor ama, yıllarca Kupa yoksunu bu yüreklere itfaiye hortumuyla su serpen bu güzel takımı anlatmaya kelimeler ne hacet..

Tribünlerin Top 3'ü

Bu zamana kadar taraftarlara değinmediğim için çok eleştiri aldım. Bunları hem negatif hem de pozitif olarak kategorize edebiliriz. Bu bağlamda aslında içimde olan bir şeyi ilk kez buraya taşıyayım istedim. Çıkış noktam ise yalın biçimiyle kahvehane istişaresidir. Özellikle batak masasında oturanların sigara molası esnasında beyin fırtınası yaparak oluşturduğu bir olgu da diyebiliriz.

Son zamanlarda tezahüratlara dadanmış vaziyetteyim. Akranlara da bu konuyu açtığım zaman hem onların önerileri hem de kendi kafamda olanlar ile birlikte bir TOP 3 oluşturmuş oldum. Fazla uzatmadan üçten geri sayalım:

3. Yanılmıyorsam Vamos Bien'in tribünlere kazandırdığı "Haklıyız Kazanacağız" bestesi. Sıkı bir Grup Yorum dinleyicisi olarak, aynı zamanda Fenerbahçe tribünlerinde sol temalı bir bestenin dillenmesi benim açımdan çok önemlidir. Hepsini bir kenara bırakayım, sözler güzel abicim:


2. Bunun üzerine değil kelimeler uzunca bir makale bile yazarım. Her dinlediğimde gözlerim dolar."Sen bana babamdan kalan miras değil, oğluma olan borcumsun":


1.Bu ikiliyi geride bırakan ve bu postun gelmesine sebep olan beste. Göztepe'ye sempati duymamı da sağladılar diyeyim."Issız kuytu köşelerden ant olsun ki döneceğiz":


NOT: Her türlü itiraza, ekleme çabasına açığım.

Ufuk Tolga Aldırmaz

15 Ocak 2013 Salı

Fenerbahçe ve 3'lü defans ihtimali

1461 Trabzon maçı yine gösterdi ki Fenerbahçe'de değişen hiçbir şey yok. Geleceğe dair umudumuzu sürdürmemizi sağlayan Salih dışındaki tüm oyuncular orta sahada pas yapmaktan,topu öne taşımaktan, pres yapmaktan çok ama çok uzak. Sezon başından beri dile getiriyorum Topal gibi, daha çok merkezde karşılayan, oyunun hücum tarafını oynama sıkıntıları olan bir orta saha oyuncusu ile oynayan pek takım kalmadı.
Günümüz futbolunda Mehmet Topal'ın pek çok takımın tercih etmeye başladığı 3'lü savunma anlayışında kullanıldığı takdirde daha yararlı olabileceğini düşünüyorum.

         
             Defans 3'lüsü   Yobo - Topal - Transfer ( Hızlı ayağı iyi önde baskı uyguladığında topu öne oynayabilecek Beria olabilir ) 
 3'lü savunmada kenarlara doğru açılacak stoperler arası yerleşik oynamayı bilen ( Valencia'da benzer rolde oynadı ) Mehmet Topal ile  pas dağıtımını savunmadan başlatabilir, orta alanın önde uyguladığı baskıya destek sağlayabilir, bloklar arası mesafeyi de daraltabiliriz.
           Orta alan  Salih - Meireles - Topuz/ Transfer ( Belhanda ) 
3'lü savunma anlayışını düşünmeme sebebiyet veren 'takımın alan savunma zaafiyetleri' ve pres sorunun Mehmet Topallı orta saha ve birlikte oynadığı oyunculardan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Kariyerinde en iyi oyununu Valencia'da savunmayı 3'lediği ve Euro 2008'de stoper  oynadığı dönemde oynadığını düşünürsek Mehmet'in ben stoper arasında oynarsa daha yararlı olacağını düşünüyorum. Savunma ve orta alan arasındaki kopukluğu gidereceği, alan presini de daha iyi uygulamamıza da yardımcı olacağı kanaatindeyim.. Oyunun iki yönünü de oynayabilen, topu iyi yönlendiren Raul ve Salih'ten oluşacak  orta sahamızın yanına bir transfer ( Belhanda ) edildiği takdirde orta alanın bu oyunu çok iyi yönlendireceği kanaatindeyim.
            Forvet 
Kuyt - Sow - Krasic/Stoch ( ilerleyen yıllarda Recep )
                 Geriden oyun kurmaya yatkın, orta alan baskısına eşlik edebilecek bir stoper ( Mbiwa - Beria ) transferi ile bu oyuna uygun beklerimiz, oyunun iki yönünü de oynayabilen Meireles-Salih'in yanına olası Belhanda transferi ile 2.yarıda formunu yukarılara çekmesini umduğum Krasic, Kuyt ve Sow'lu kadromuzun 3'li savunmaya oldukça yatkın olduğunu düşünüyorum.
 




                     Volkan

Yobo                                       Serdar/ Transfer

                Mehmet Topal


         Salih                   Meireles
                 Baroni/ Transfer
                   
    Kuyt                           Krasic / Stoch
                        Sow                    

               


                  

12 Ocak 2013 Cumartesi

Para bayılma, beleş 11 burada

Normalde devre arasında pek iyi oyuncular transfer edemezsiniz malumunuzdur.10 -15 milyon Euro bonservis bedellerinin konuşulduğu bu senede, geçen senelerin aksine farklı bir durum var.Avrupa transfer piyasasında hatırı sayılır oyuncular bedeva alınabilir durumda. Kendimce uzun süredir takip ettiğim ve şözleşmesi bitmek üzere olan oyunculardan bir takım derledim.
Kaleci: Sinan Bolat. Geçtiğimiz sezon diz bağlarından yaşadığı sakatlık sonrası, ilk 11'deki yerini kaybeden 24 yaşındaki Sinan, takımı Standard Liege ile sözleşme imzalamayı reddetti. 6 ay sonra sözleşmesi bitecek olan Bolat, Fulham ile anlaşmanın kapısından son anda döndü.500 bin Avro gibi bir bedelle alınabilir.
Sağ Bek: Fm oynayanlar hemen bileceklerdir. Aaa Van Den Borre.Evet ya ne sandın .Genoa sonrası Genk'te forma giyen, sonrası akıbetini iyi bilmediğim Belçika'nın o meşhur olimpiyat kadrosundan çıkan Van Den Borre,henüz 25 yaşında. Ve bedava.. Sağ ve sol bek'in yanı sıra ,stoper ve ön liberoda rahatlıkla oynayabilen Borre, her takımda oynayabilecek bir potansiyel.Pas oyununa yatkınlığı ve hızı ile uygun bir sistem oyuncusu olan Borre'un hiç transfer gündemine gelmemesi üzücü.
Sol Bek: Açıkçası en çok zorlandığım bölge burası oldu.Dünyanın sadece yüzde 3'ünün solak olduğunu düşünürsek pek de haksız sayılmam sanırım. Ben kendimce mütevazi ve genç bir takım kurmak istediğim için, PSG yada Madrid'e gidecek olan Ashley Cole'u gündem bile yapmadım.Benim adamım Tiene. PSG'nin UEFa fair-play kriterlerinin devreye girecek olmasıyla tuttuşması, bizlere Tiene'nin daha rahatlıkla boşa çıkmasını, daha ucuza kapatmamızı sağladı. 6 ay içinde sözleşmesi bitecek olan 28 yaşındaki hücumcu bek, ofansif bek anlayışımda hızı ve kademesiyle önemli bir rol oynayacak.
Stoper: Malaga yada Sao Paolo ile anlaşabileceği söyleniyor ama uygun şart sunduğun anda her takımın savunmasına ilaç olabilecek adamdır Diego Lugano. Yıllarca Fenerbahçe'de yaptıkları ortada olan bu adamı anlatacak halim yok,PSG tarafından boşa çıkarılan Lugano stoperlerimden birinde aradığım sertlik özelliğini fazlasıyla karşılayacak bir isim.
Stoper 2: Gojko Kacar: Hertha Berlin'in 25 yaşındaki sakatlık silsilesini üzerinden atamamış stoperi. Tekniği ile orta alanda da rahatlıkla oynayabilen oyuncunun sözleşmesi 2014 yılında bitiyor. Geçtiğimiz günlere Hamburg yönetiminden yapılan açıklamada, oyuncunun sözleşme yenilemeye yanaşmaması nedeniyle tekliflerin değerlendireleceği belirtildi. 1 - 2 milyon'a alınabilir. Savunmadan başlayan oyunda etkili bir isim olan Sırp savunmacının, sakatlıkları atlattığını düşünürsek, bir şans verilmeli derim.
Orta saha:McDonald Mariga. İnter'in yıllardır sürgün/kiralık gönderilen oyuncusu Mariga.Ortasahada ısıran,top alan ve öne oynayabilecek bir adama ihtiyaç mı var?Ta kendisi. 25 yaşındaki Kenyalı'nın sözleşmesi bu Haziran'da sona eriyor. İngiltere'den teklifler olduğu söyleniyor.Değerlendirilmeli, bitmek tükenmeyen enerjisi ve dinamizimiyle çok şey katar.Beleş de daha ne olsun.
Orta saha:( Sol ) Juan Manuel Vargas. Fiorentina'dan Genoa'ya kiralanan Perulu oyuncu, sol kanat ve orta alanın ortasında rahatlıkla oynayabilmesi, kadro derinliğine yaptığı katkı itibari ile çok önemli bir oyuncu. Kanat bindirmeleri, şut becerisi ve isabetli ortalarıyla her takımın sol kanadını canlandırabilecek bir isim.
Orta saha: Cigarini: Napoli'den Atlantaya kiralanan Luka Cigari'ni ye orta sahanın ortası emanet. Oyunun iki yönünü de oynayabilen, isabetli paslarıyla orta alanda oyunu yönlendirebilecek isim olan 26 yaşındaki Luka'nın sözleşmesi bu yaz sona eriyor.1 - 2 milyon Euro'ya transfer edilinebilir. İtalya'nın başaltı takımları devrede.
Orta Saha Leto: Yaşadığı sakatlıklar sonrası Panathianikos'un sözleşmesinde indirim teklifini kabul etmeyen Leto, kulübüyle alacaklarına karşılık, sözleşmesini fesh etti. Bir dönem Liverpool'da da oynayan Arjantinli oyuncu, her iki kanatta da rahatlık oynayabilir. Henüz 26 yaşında.



Forvet : Nene: Beşiktaş'ın transfer gündeminde olan Brezilyalı solak, benim uzun süredir hayranlıkla izlediğim oyunculardandır. Geçtiğimiz sezon yapılan flaş transferlere rağmen şampiyon olamayan PSG'de kritik maçlarda sırtlayan yıldız oyuncu,uzun süredir gazetelerimizin transfer haberlerini süsler. Sarkık 4 - 4 -2'li oynayacak şekilde kurduğumuz kadroda anahtar rol Nene'nin.

Santrafor: Llorente: A.Bilbao'dan 6 ay içinde ayrılması kesin olan İspanyol yıldız, havadan ve yerden affetmeyecek bir isim. Her Teknik adamın kadrosunda görmek isteyeceği 27 yaşındaki yıldız oyuncui devleri peşinden koşturuyor.

Taktik :  4 - 2 - 3 -1
Sinan
Van Den Borre - Kacar - Lugano - Tiene - Mariga - Cigarini - Vargas - Nene - Llorente - Leto 

11 Ocak 2013 Cuma

Geleceğe damga vuracak takım Belçika

Güzel insanlar Ali Ece ve Kaan Kavuşan ile klasik takımları yad ettiğimiz günlerden birinde belki de 4 sene sonra 'vay be ne takımdı onlar be' listesine eklenecek Belçika'yı bir anlatayım istedim.
Büyük turnuvalara en son katılma başarısını 2002 yılında gösteren Belçika, 2008 yılına kadar Uluslararası alanda yeniden yapılanmaya gitmiş ve bunun meyvelerini 2008 Olimpiyatlarında yarı final oynayarak almıştı. 2008 Olimpiyat Kadrosu'nun neredeyse tamamını A Takım seviyesinde kullanan bu genç takım ilerleyen yıllarda Dünya futbolunu sallayacak gibi gözüküyor.

KALECİLER
Belçika'nın sahip olduğu kalecilere bir bakalım. Milli Takımın kalesinde Courtois'yi görüyoruz. A.Madrid'e Chelsea'den kiralanan .20 yaşındaki kalecinin Avrupa'nın en büyük gelecek vaad eden kalecilerinden biri olduğunu, yakında Chelsea'ye geri dönüp Cech'in saltanatına son vereceğini belirtirsek, yanılmış olmayız herhalde. 2.kaleci olarak da Sunderland'in 24 yaşındaki yetenekli kalecisi Mignolet'i gördüğümüz bu kadroda uzun yıllar kaleci sıkıntısı yaşanmayacak gibi görünüyor.
DEFANSLAR
İlk etapta M.City'nin değişmez ismi Vincent Kompany'yi gördüğümüz güçlü savunmada, Ajax'tan savunmanın tüm bölgelerini oynayabilen Alderweireld'i, Zenit'ten 25 yaşındaki Lombaerts'i, sol bek'te mi, stoper'de mi yoksa orta saha'da mı daha iyi oynadığı tartışılan Arsenal'li Vermaelen'i,Tottenham'dan Vertonghen'i de görmek mümkün..
Standart Liege'den Ciman, Genoa sonrası akıbetini bilemediğim ama klasından emin olduğum Van Den Borre ve Fulham'lı ofansif sol bek Pocognoli, Anderlecht'ten tecrübeli sol bek Van Damme, genç yetenek Boyata da diğer dikkat çeken isimler.
Savunma bölgesinde oynayan tüm oyuncuların birden çok mevkide oynayabilmesi,hem kademe hem de topu oyuna sokmadaki becerileriyle takımın en güçlü bölgesinin savunma olduğunu düşünüyorum..
ORTA SAHA
An itibariyle United'a yada Chelsea'ye 25 milyon Avro'luk bir bedelle transfer olacağı konuşulan Fellaini, sezon başı Hulk ile birlikte Zenit'e astronomik ücretle transfer olan Axel Witsel, Porto'dan orta alanın tüm bölgelerinde rahatlıkla oynayabilen Defour orta alandaki üst düzey oyuncular. İnter'e transfer olması beklenen Naingolan ve Mudingayi gibi kaliteli oyuncuları da kadrosunda bulunduran Belçika'nın fizikli ve pas oyununa yatkın bir orta sahası var.
Belirtmek şart Fellaini ve Witsel'e aynı anda sahip olmak ne büyük bir nimettir. Kadroda yer alan tüm isimlerin oyunun her iki yönünü oynayabilmesi,birden çok farklı mevkide görev bulabilmesi büyük şans. Orta alanda oynayan oyuncuların yaş ortalamasının 23 olduğunu, bu oyuncuların 2008 Olimpiyatlarında Altın Madalya alan kadrodan beri beraber oynadığını hesaba katarsak, takım uyumunun üst seviyede olduğunu söylemekte yanılmış olmayız.
FORVET
Galatasaray'ın transfer gündeminde olduğu söylenen hücum hattının tüm bölgelerinde oynayabilen Nacer Chadli,Chelsea'de Lille'den 40 milyon Avro karşılığında transfer olan ve günden güne takım dengelerinde söz sahibi bir konuma gelen Hazard, ( Lille'de 20 gol - 22 asist ), PSV'nin golcü kanat oyuncusu Mertens ( 21 gol - 16 asist ) Fulham'dan Tottenham'a transfer olan Dembele, Chelsea'nin 17 yaşındayken kadrosuna kattığı Lukaku, Everton'ın Olympiakos'tan 8 milyon Pound'a transfer ettiği 'Fm Star' Mirallas, Chelsea'nin Bremen'e kiraladığı genç yıldızı Kevin De Bruyne, Genk'in gol kralı Jelle Vossen ve genç yetenek Benteke'li bir hücum hattının ne kadar ölümcül olabileceğini anlatacak kelimeler bulmakta sıkıntı çektiğim doğrudur.


Zayıflıklar
Sağ ve sol bek bölgelerinde oynayan/oynayabilecek oyuncuların stoper orjinli olması hücum anlamında sıkıntıya yol açabilir. Oyun akışkanlığı açısından farklılık sunması beklenen isimlere ihtiyaç duyulduğu anlarda daha dikine oynayabilen ,kanat bindirmeleri gerçekleştirebilecek isimlere ihtiyaç duyulacaktır.

Birden fazla pozisyonda kolaylıkla oynayabilen bu oyunculara sahip Belçika kadrosunun, üst seviyede oynayabilecek bir santrfor ihtiyacına da çözüm bulduğu takdirde, önümüzdeki 10 yıla damga vuracağını düşünüyorum.21 yaşındaki Benteke ve Chelsea'den W.Bromwich'e kiralanan Lukaku'nun ilerleyen yıllarda futbollarını üst seviyeye taşımaları ihtimalinde, Belçika'nın önü çok açık.
İlk 11
Courtois - Alderweireld - Vermaelen - Vertonghen - Kompany - Fellaini - Defour - Witsel - Dembele - Chadli - Hazard
Taktik 4 - 3 - 3 




10 Ocak 2013 Perşembe

Biraz önce Gerrad Houlier'in bir futbol katili olduğu öğrendim

Bu bilgiler güzel insan Ali Ece ile geçen bir diyalogdan alıntıdır. Ali Abimize sonsuz teşekkürler.

Houllier'i pek de sevdiğim söylenemezdi, Liverpool'da yediği haltları sağlam Liverpool taraftarlığıyla bilinen Ali Ece'den öğrendikten sonra kendisine olan nefretim tavan yaptı. Derlemek toplamak istedim Houller ile ilgili yazdıklarını ama çok uzun bir sohbet oldu. Direk Ali Abi'nin güzel betimlemlerinden alıntılarla sunacağım.
 İşte Ali Ece'nin gözünden Liverpool'a ve Fransa'ya tarihin en kötü futbolunu oynatan, güzel oyun düşmanı Gerard Houlier
1-  Houllier'den nefret etme sebeplerim tek tek sayacağım 1 - Ginola'ya yaptığı öküzlük 2- Fowler-Le Tallec
2- Cantona-Papin-Ginola-Deschamps'lı bir Fransa'nın İsrail'e  bile Dünya Kupası'na götürememesi.
3- MacManaman giderken "Olsun Yeni Zidane Cheyrou'yu alacağım ben" deyip dünyanın parasına kazık yedirmesi.
4-  Ince, McAteer, Matteo gibi takımı sırtlayan ruhlu işçileri yollayıp yerine kalas kazma ruhsuzlar alması.
5-  Litmanen gibi bir mücevheri kullanamayacak kadar muhafazakar olması.
6- Djimi Traoré denen kalası transfer etmesi.
7- Bernard Diomede'in Ginola'dan çok daha iyi olduğunu söyleyerek kazığın kralını çakması .
8- Ligde sadece %50'lik galibiyet oranı
9-Diouf, Salif Diao gibi adamlara milyonlarca Avro ödemesi.
10- Liverpool'a tarihin en çirkin,en iğrenç oyunu oynatması.
11- İstanbulspor'da bile forma şansı bulamayan Ferri'yi transfer etmesi.
12- Liverpool'a gelmeden önce Avrupa'nın en iyi 5 ön liberosundan biri olan Biscan'ı  stoper oynatarak harcadı adamı.(öküz aleyisselam - Houllier )
13- İlk sezonlarındaki gerzek denemelerinden birinde Rigobert Song'u 3-5-2'nin orta 5'lisinin solunda oynatmak.
14-Anelka'ya "Bundan bir şey olmaz diyip opsiyonunu kullanmadan göndermesi.
15-Liverpool'un efsane oyuncusu Robbie Fowler'ı takımdan gönderip yerine 20 yaşındaki genç yetenek Le Tallec'i oynatıp,onun da kariyerini bitirmesi.
16-Gerrard'ı sağ bek oynatıp orta sahanın ortasına Hyppia koymak gibi uçuk tercihte bulunması.
17- Yunanistan Euro 2004'ü kazanması üzerine Houllier'in :"Bıraksalar ben de Liverpool'da aynısını yapacaktım'' demesi.
18-Charisteas'la Owen'ı bir tutması. Rehaegel'in başka şansı vardı da o yüzden mi defansif oynattı? 
19-  Moran'In yerine gelip hemen Roy Evans'ın ayağını kaydırcak kadar çirkin bir karakter olması.
20- Kör bir adamın bile yeteneğinin farkında olacak Gerrard için 'Onu ben keşfettim' demesi.
21- Alou Diarra gibi bir adamı hiç beğenmeyip oynatmaması.  Kaleci Arphexad gibi Zapata'dan bile kötü bir adamı transfer etmesi.
22- Riedle'yi 250 bin pound'a satıp 10 milyona Hadji Diouf'u alması. Ve karşılığında ' 0' futbol oynatması.
23- 126,000,000 milyon pound harcayıp 56,225,000 milyonluk satış yapması ve karşılığında  0 lig ve 0 ŞL Şampiyonlar Ligi başarısı.
24- Ginola, Cantona, Papin , Desailly, Blanc, Petit, Le Guen, Deschamps gibi tarihin en iyi kadrolarından birine sahip Fransa'yla rezil futbol oynaması ve İsrail'e bile yenilmesi.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...